Avucuna yağan yağmurun parmaklarının arasından sızışına engel olmaya çalışır insan. Ömrünü, sevdiklerini, “Ânı” muhafaza etmeye çalıştığı gibi. Bu gayretine taş koymaya çalışan onlarca dış uyaran olmasına rağmen. Avuçlarımız kâh teskin edilmeyi bekleyen birinin omzunda kâh sinirlenmesini istediğimiz birinin sırtında, kâh şiddetin materyali olarak elimizde kâh bir su tası memuru gibi dudağımızda…
Avuçlarımız temel müşahitlerimizden. Hüznümüzü akıttığımız olukların toplandığı kuyu olur çoğu zaman. Onunla sileriz gözyaşlarımızı. Hislerimizin sinir uçlarını taşırlar aynı zamanda sevginin de dostlarıdır. Evladımızın, eşimizin saçlarını da gönüllerini de onlarla okşarız. Kainatı tanırken bizim rehberimizdir o iki hassas yüzey. Severek yediğimiz her ne varsa avucumuza doldururuz. Orası bereket kasası gibidir oradan alır alır yeriz. Tatlı bir toplanma noktası görevi de görüyor diyebiliriz. En lezzetli yemeklerin yardımcı aşçısı, en özel sırların not defteri olurlar. 
Hatta üzerinde bulunan çizgilere anlam yüklemeye çalışırız. Sanki orada yüklü bir sır olduğunu hissedercesine. Kim bilir sırrı var eden oraya ne hikmetler sakladı? Yoksa bu kadar çok görev neden yüklensin onlara! Çocukken hatırlarım, arkadaşlarımla avuç içlerimizi kendimize bakacak şekilde iki avucumuzu birbirine kenetleyip birleştirirdik. Allah yazdığını görür pek keyiflenir ve etkilenirdik. Ayrıca Arapça rakamlarla sol avucumuzda 81 sağ avucumuzda 18 yazdığını öğrendiğimizde de apayrı şaşırmıştık. Ve bunları topladığımızda da 99 sayısına ulaşması bize Allah’ın 99 ismini hatırlatırdı. Günümüz çocukları yapıyor mu hala acaba?
Hayata sımsıkı tutunduğumuzda bize en çok yardımı dokunan avuçlarımıza hiç bu nazarla bakmamıştım. Sanatkârın sanatını ilmek ilmek işlediği vücudumuzun küçük bir noktasına odaklandığımızda üzerine edilecek nice kelamlar çıkıyor. Kelam demişken Atalarımızın özlü sözlerini de yok saymamak lazım. Geçmişten bugüne birçok atasözü ve deyim literatürde yerini almış. Örneğin: Bir avuç altının olacağına bir avuç toprağın olsun atasözünün yanında bir avuç toprak, avucunun içi gibi, avucunu yalamak, elde avuçta kalmamak gibi onlarca deyim bulunmakta. Sözün uzunluğunu hesaplatacak ölçü birimine sahip olmayan bu fakir söze burada biraz önce zikrettiği özlü sözle son veriyor: Bir avuç altının olacağına bir avuç toprağın olsun. Çünkü bizim göz ve gönül tokluğumuzun ihtiyacı “Bir avuç toprak”…