Lobi, ortak çıkarlar ve amaçlar doğrultusunda bir araya geliş olarak tanımlanabilir. Bu birliktelik ile atılan her adımı da lobicilik olarak adlandırabiliriz.

Peki Dünya’da mevcut lobilerin niteliğini irdelediğimiz zaman hangi organizasyonlar ön plana çıkıyor?

Bu soruyu düşünedurun, lobicilik sayıca çok olmak mı? Yoksa finansal olarak güçlü olmak mı? Ya da amaçları uğruna Dünya’yı ve içindeki her şeyi yok saymak mı? Tüm bu sorular ışığında pörsük (gevşemiş) kalabalıkların sessizliğini paraca çok cendere(sıkı) azınlıkların sesi bastırmakta hatta yok saymaktadır.

Örneklerle detaylandıralım. Son yaşadığımız Filistin Devleti ile İsrail arasındaki savaş bize ne denli pörsüdüğümüzü bir kez daha gösterdi. 1917 yılında İngilizlerin hâkimiyetine 
giren bölge(Gazze) Evangelist ve Siyon lobinin cenderesinden bir türlü kurtulamamıştır. Peki ya popülist yanılsama (manipülasyon) şaklabanlığı ne demek?

Özetle gücün, iktidarın, paranın kölesi olmaktır. Kim bu popüler köleler? İşini, kariyerini, gayrimenkulünü, sağlığını… etik değerlerin üstünde tutarak kaybetmek 
istemeyen kişilerdir.

Küresel boyutta kurulan gıda, sağlık, basın yayın ve enformasyon, savunma sanayii, tarım lobiciliği üst ölçekte cesur maskesi takan bu korkakların mikro cenderesinin önünde sürüklenmektedir. 
Sadece bu alanlar değil savaşlarda bu cenderenin bir tezgahıdır. Bu tezgahtan alışveriş yapan şaklaban sayısı 
da azımsanmayacak kadar çoktur. 
Büyük bir plan var ve devrede! Bu plan, ifşa olmanın ötesine geçerek bağıra bağıra hayata geçirilmeye devam ediliyor.

Irak, Afganistan, Mısır, Tunus, Libya, Suriye, Lübnan ülkelerinin direksiyonuna kendi 
şoförlerini geçiren bu cendereci lobi, gözünü Türkiye ve İran’a dikti. Türlü darbe girişimleri ile bölgemizde istemi değiştirmeye çalışan büyük planın kalemşörleri şükür ki başarılı olamadı.

Peki ya son yaşanan olaylarda maskelerin altında yatan gizli amaç ne?

Ana amaç, -sözde- İsrail devletinin tahrif edilmiş Tevrat’ta bahsi geçen vadedilmiş topraklara ulaşma arzusuna dair meşru zemin oluşturmaya çalışmasıdır. Küresel ölçekte finansal gücü elinde barındıran cendereci lobi mağdur oluşturmaya çalıştı.

Bunu da kısmen başardı. Bu mağduriyetin peşinden sınırlarını ve etki gücünü genişletme politikası gütmektedir. Tahrif edilmiş Tevrat’ın referans alındığı teokratik bir yönetim 
anlayışı benimseyen siyonist akıl, kölesi gördüğü Dünya Milletlerini lobicilik çalışmaları ile koordine etmeye çalışmaktadır.

Son olayların oluşturduğu algıları değerlendirecek olursak: Mossad, demir kubbe, İsrail savunma gücü gibi tabuların yıkıldığı, stratejik aklın mikro bir grup dahi olsa işgal altındaki topraklarda başarı elde edebileceği çıktıları elde edildi.

İslam dünyasında yayılan bu algının çıktıları bölgesel güç olan Türkiye, İran ve Suudi Arabistan tarafından doğru yönlendirilebilirse Filistin Devletine yönelik güçlü bir lobi kurulabilir. Müslümanların ana mottolarından biri “Mescid-i Aksa’dır.”

-Sözde- İsrail devleti işgal ettiği topraklara Gazze’yi dahi dahil etse Selahaddin Eyyübi’nin gülmeyen yüzünün misyonunu taşıyan 
milyonlar bu bölgeyi er ya da geç özgür kılacaktır.

Şöyle ki İsrail’in şu an devam eden -sözde- Hamaslılara yönelik süpürme yapıyoruz yalanı ile örtülü işgal girişimi sona ermezse İslam Milletinin kalbi ve dili olan buğz metodunu eliyle düzeltme metoduna çevireceğini düşünüyorum. En azından bölgesel güç unsurlarından biri (Muhtemelen İran’ın güdümündeki bir silahlı organizasyon) bu noktada keskin bir uyarı yapacaktır.
Tüm bu değindiklerimin üst ölçeğinde İslam Milleti tarafından keskin kaygılardan uzak yeni bir “Lobicilik” sisteminin kurulması gerektiğini düşünüyorum. Tarihsel birikimin feraseti göstermektedir ki Mescid-i Aksa 
özgür kılınacak ve tekrar İslam beldesi olacaktır. Bu konuda tarihsel ufuk bize yol ve yön göstermektedir.

Şu an bölgeye yönelik gerek sosyal medyadan gerekse yakın çevremizden lobicilik çalışması yürütmeliyiz. 
Üstümüzdeki pörsük halden uzaklaşarak sms bağış destekleri, yürüyüşler, paylaşımlar yaparak kalp ile buğz etkimizi artırmalıyız. 
Tevrat’ta geçen: Hz. İlyas Peygamber’in Allah’a, “Ama İsrail halkı senin antlaşmanı reddetti, sunaklarını yıktı ve peygamberlerini kılıçtan geçirdi. Yalnız ben kaldım. Beni de öldürmeye çalışıyorlar.” bahsinden de 
anlaşılacağı üzere anlaşmaya uymayan, cana kıyan, yakıp yıkan anlayış, varlığını bugünde Filistin Devletine karşı sürdürmektedir. İflah olmayacak bir lobi ile karşı karşıyayız. Biz Müslümanlar, sütün içerisindeki beyaz 
kılı dahi ayırt etme gayreti içerisinde olan savaş ahlakını tüm Dünyaya öğretmiş bir milletiz.
Tahrif(Aslı değiştirilmiş) edilen İncil, Zebur ve Tevrat’tan aslı korunmuş Kuran’ı Kerim’e yüce yaradan Allah’ın “Öldürmeyeceksin!.” ilahi iletisine karşı öldüren bir terör devleti ile karşı karşıyayız. Mescid-i Aksa’nın tutsak halinden hepimiz sorumluyuz.

Bu tutsaklığın biteceği güne dair hepimiz kendi mikro cihadını yapmalıdır. Bu süreçte sessiz kalmak, ihanetin küçük bir versiyonudur. Hanzala’nın yüzünü 
göreceğimiz o kutlu güne kadar çalışmaya devam edelim.

Kalın sağlıcakla