Eşsiz matematiksel bir düzen ile tasarlanmış sorunsuz çalışan bir sistemin içerisinde yaşıyoruz. Evren, bünyesindeki tüm alt unsurlarla birlikte sorumluluklarını yerine getirmeye devam ediyor.
Bu sistemin içerisinde, sistem kurucu kudret, insanı diğer canlılardan farklı bir şekilde, hürriyet ehliyeti ile yaratmıştır. İnsana bu ehliyet; içinde var olduğu sistemi, sistem kurucuyu yok sayma hürriyetini dahi vermektedir.
Peki sistem kurucu kudret, hür kıldığı insanın hürriyet arayışında kaos ortaya çıkarmaması için herhangi bir tedbir
aracı var etmedi mi?
Tedbiri, sistem içerisinde var olan “Denge” kavramından anlıyoruz. Bir şey neden dengeye ihtiyaç duyar ? Çünkü her şey zıddıyla vardır. Dengesizlik dengenin varlık sebebidir. Hürriyet yoksunluğu da hürriyeti var eder. Hürriyet aslında “Denge” ile güçlü bir bağ içerisindedir.
Hür yaşam, artı sonsuz ve eksi sonsuza erişimi bize mümkün kılarken uçlarda yaşamanın biz insanlara olası zararlarını engellemek için dengeyi yaşamımızda ana unsur olarak uygulamalıyız. Aksi halde fazlanın oluşturduğu zarar ile karşı karşıya kalabiliriz. Sistemin paydaşları olan biz insanlar, aynı evreni paylaştığımız diğer insanlarla direkt bir sorumluluk hukuku içerisindeyiz. Yani “kişisel haklar” birlikte yaşamın en önemli yapı taşıdır.
Herkesin hürriyet ehliyetine sahip olduğu evrende aynı şeyi isteyen iki kişinin hür olmalarının gerekliliği olarak isteklerini karşılamada yaşadıkları sorun hürriyetin sınırlarını çizmez mi?
“Ben hürüm o benim hakkım.!” diyen birine “Bende hürüm o aslında benim hakkım.!” karşılığını veren iki kişinin ikisi de haklı olabilir. Özetle hürriyet yani özgürlük, sınırları belirlenmemiş bir hak arayışı bütünü değildir. Tam aksine toplumsal uyumu, dengeyi önceliklendiren uyumlu serbest yaşam çabasıdır.
Uyum ise hukuksal normlarla belirlenmektedir. Hak arayışı olan iki hür bireyin arayışlarındaki adaleti, çerçevesi belirlenmiş ölçme ve değerlendirme sistemi sağlamaya çalışabilir. Aynı şekilde sistem kurucu kudret “Kendisini, sistemin var oluş amacını yok sayan insana” bir parametre belirlemiştir.
Var olanı yok sayan kişilerin, sistem kurucu tarafından tasarlanan yeni ve zaman kavramından uzak evrende güzelliklerden mahrum olacağı ve belirli cezai müeyyidelerle karşılaşacağı bizlere tebliğ edilmiştir.
Yaşadığımız Dünya’da da özgürlük arayışları hukuksal normları ihlal ediyor, anayasal düzeni tehdit ediyorsa kişi çerçeve metinde bahsi geçen cezai müeyyide ile karşı karşıya kalacaktır. Bu ceza aslında hürriyeti ortadan kaldırmaz aksine hürriyetin adil dağılımını tesis eder.
İfade hürriyeti hayatın her alanı ile ilişkilidir. Lakin fikir hürriyetinin zehri; küfür, hakaret, iftira, saldırganlık gibi vandal eylemlerdir. Hürriyetin kâr, zarar veya yanlış ayrımının yapılması çok güçtür. Propaganda zehri hafifletir lakin vandalizm zehri tüm kitleye yayar. Sivil itaatsizlik ile demokrasi arasında güçlü ilişki vardır. İtaatsizliğe sevk eden sebepler ifade etme arzusundan ortaya çıkabilir.
Lakin ifade hürriyeti faaliyetlerinin “Toplumsal uyum ehliyeti’ne sahip olmayan kişilerin eline geçmesi” maksadın yönünü değiştirip hürriyeti tutsak eder.” Fikir hürriyetinde uyum ehliyetine sahip sunulan bir fikri susturmak onun sahip olduğu çekirdek miktarındaki doğrudan istifade etme imkanını yok eder. Lakin fikrin izahı da en az fikir kadar değerli olmalıdır. Ne yazık ki günümüzde insan, fikrin değerini ifade ediş biçimi ve yöntemi ile yok etmektedir. Fikir hürriyeti kapsamında tartışmak ihlal ve ihmale yol açıyorsa toplumsal hürriyetin paydaşları olan toplumun hürriyetini kısıtlar.
“Fikri hürriyette verimlilik” çok önemlidir. Günümüzde sık sık “Hürriyet” kelimesini duymaktayız. Bu kelimenin sesletiminde beklenen çıktı “kâr” odaklı ulusal amaçlara ulaşmak mı ? Yoksa bireysel/grupsal amaçlar gölgesinde -sözde- ulusal amaçları materyal olarak kullanmak mı? sorgusu yapılmalıdır.
Demokrasi “Hiç kimse dışlanmayacaktır.” der. Peki “Hiç kimse” kavramının dışında tutulan bir kişi dahi olsa demokrasiye aykırı adım atılmış olmuyor mu? Peki hürriyet odaklı çağrılar yaparken sokakta görevli polisin hakkını, çalışan temizlik işçisinin hakkını, esnafın hakkını… ihlal etmiş olmuyor muyuz?
Hürriyetin yönü bireysel çıkarlara dönükse sözüm ona bahsi geçen çaba hürriyet hırsızlığı olmuyor mu?
Voltaire’nin dediği gibi: Söylediklerinize katılmıyorum ama inandıklarınızı savunma hakkınızı ölene kadar savunacağım” Suya düşen bir kişiyi kurtarması için eline ip verdiğiniz kişi o iple kendini de boğabilir, sudaki kişiyi suda da boğabilir ya da sudan çıkardıktan sonra da boğabilir..
Tam aksine sudan çıkartarak yaşamasına vesile olabilir veya iple kanayan bir yere ilk müdahaleyi yapabilir. Devlet, hürriyet ehliyeti sahiplerinin uygulama ihlallerine karşın yaptırım uyguladığında sözüm ona demokrasi celladı tayin ediliyor. Touraine’nin yurttaşlık demokrasi için gereklidir ifadesinden sadece temel çıkarımları yaparsak yine yanılırız. Yurttaş olarak yurdun içerisinde kardeşçe yaşayan “Herkes” kapsamında -liler, -siz, -biz yakıştırmaları bu yolun önünü tıkamaktadır.
Araç kullanmanın sadece gaza basarak ilerlemek olmadığını, araç kullanmanın sadece vites değiştirmek
olmadığını araç kullanma hayali kuran herkese öğretilmelidir. Aksi halde meydanlarda gerçekleşen hürriyet
nidalarında trafik kazalarından geçilmez.
Dün olduğu gibi bugünde benzer durumları sıkça görüyoruz. Hürriyet ehliyeti ve ulusal çıkarlar doğrultusunda çoğulcu bakış açısı ile azınlıkların da hakkını gözeterek toplumun sinir uçlarından “Ötekileştirici” argumanları kaldırmalıyız. Siyasal şiddete karşı olmak, üyelerini şiddetten uzak tutma gayreti ile doğru orantılıdır.
Sonuç olarak sözüm ona Hürriyet Sihirbazları evvela şapkadan tavşan çıkarmaya uğraşmak yerine ellerindeki değneği zımparalayıp, vernikleyip ıslah etmelidir. Aksi halde şapka başka yerden, tavşan başka yerden, değnek başka yerden gelir de “Tavşan çıkaracağız” diye övünür dururlar.