Konu, Bursa'yı falan haliyle aşıp, ülke gündemine gelen "Kestel Belediyesi önündeki inekli eylem!"

Nereden baksan, son derece ses getiren bir eylem.

Nereden baksan, canına tak etmiş bir çiftçinin can havliyle ettiği isyanın yüksek haber değeri var.

Hadiseye gelince...

Basına ekseriyetle yansıdığı şekliyle şöyle:

Hikayede, kaçak yapıyla mücadele etmeyi ve buna ek olarak, hatta bırakın ek olmayı öncesinde ve çok daha öncelikle RANTA geçit vermemeyi kafaya koymuş bir Belediye Başkanı olan Önder Tanır var.  (Keşke, başta kaçak ve rant cenneti olan Nilüfer'i de bu yönde ahdetmiş bir yapı yönetseydi. Ve fakat, bu yazdığım salakça bir ütopya! Zira, Nilüfer'in ballı rantından yararlanma noktasında en başından bu yana kimler kimlerle beraber, en mankafa olanımız dahil herkesin malumu! Kimlerin kimler sayesinde, nerelerde nasıl korunduğu da ona keza! Netekim, yazıyorsun, ediyorsun hiç bir şey olmuyor.)

Yine aynı hikayede, Belediye'nin kaçak ahırını yıkmaya çalıştığı yaşlı ve dar gelirli bir çiftçi amca var. (Amcanın anlattığına göre, geçmiş yaşamında ekonomik bazı dramlar var. Ailesinde hassas bazı durumlar var. Hasılı hayat, hiç de nazik davranmamış bu çiftçi amcaya...)

İşin aksiyon faslında ise kaçak ahırının yıkılma tebligatını alan çiftçinin, isyan bayrağını çekerek nakliye aracına koyduğu ineğiyle belediye binasını basması var!

Kareler gerçekten can alıcı.

Belediye'nin önünde ahırı yıkılacak olan kocaman bir inek...  Kaçak ahırı yapanlar ayrı eylem yapıyor, ahırı yıkılınca ortada kalacak olan inek ayrı...

Öyle bir eylem ki, özne hem insan, hem inek...

Öyle bir eylem ki, o inek aynı zamanda ekmek teknesi olduğu için vurgulanan çaresizlik kat be kat artıyor!

Ve tuzu fevkalade kuru olanlar dışındaki herkes-hepimiz empatiyi haklı olarak, "inekli eylemi" yapan çiftçi amcadan yana kuruyoruz.

Kestel'deki, o bölgedeki tüm kaçak yapılar, kaçak villalar, kaçak fabrikalar ve tüm diğerleri bitti, de sıra bu amcanın kaçak ahırına mı geldi?

Tüm Kestel kaçak yapıdan kurtuldu. Da, sıra orman arazisine yapıldığı belirtilen bu kaçak ahır ve yanındaki konuta mı geldi?

Haliyle bir vatandaş olarak benim de empatim, kaçak ahırı yıkılacak olan çiftçiden yana.

Evet... Hazine arazisine kaçak yapı yapamazsın!

Evet... Hazine arazisine, üstelik ağaçları keserek kaçak ahır ve yanına da kaçak konut yapamazsın!

Ve evet... Her şartta yıkılmalı bu kaçak yapılar!

Ve fakat...

Önce kodamanlardan başlayın.

Önce seçkin ve güçlüden başlayın.

Önce kaçak villa ve kaçak fabrikalardan başlayın.

Kısa çöpün kaçağını en sona bırakın!

Dünya görüşüm bu doğrultudadır. Tüm  zamanlarda savunduğum da budur.

***

İşin iç yüzü tam olarak nedir, ne değildir diye incelerken, kaçak ahırı yıkılmasın diye Belediye'yi basarak inekli eylem yapan çiftçi amcayla röportaj yapan gıyaben tanıdığım bir kimliğe rastladım.

Tüm kaçak mevzularında topa başrolden giren bir isim...

Belli ki, Belediye Başkanı Önder Tanır'dan fena halde hazzetmiyor. (Ki, olabilir... Hakkıdır. Kime ne? Misal ben de, Nilüfer'in anasını ağlatanlardan hiç hazzetmiyorum.)

Biraz o röportaja baktım. Biraz da farklı kaynakları inceledim.

Epey bir sordum, soruşturdum, yüklendim, darladım...

***

Sonuçta edinimim şudur:
Kaçak ahırı yıkılacak olan çiftçinin oğlu, inekli eylemden bir kaç gün önce Kestel Belediyesi'nin bir çalışanına saldırarak, darp ediyor!

Mesai bitimi, iş çıkışı, arkadan dalıyor ve yumrukluyor belediye çalışanı olan bir müdürü!

Böyle mağdur olmaz!

Şiddet uygulayan, saldıran, darp eden mazlum olmaz. Olursa mazlum olmaz. (Mazlumiyet ölçüm burada kısa devre yapıyor. Sen zaten hazine arazisine bir şekilde kaçak ahır ve konut yapmışsın. Bir şekilde ve her şekilde gasp var işin içinde. Üzerine bir de, şiddet uygulamak, insan dövmek! Arkadan dalmak! Bunlar mazlum işi değil. Bunlar, mazlumlara karşı sergilendiği için yüz yıllardır tepemizi attıran işler...)

İlaveten...

Bir şekilde kaçak ahır ve konutun (dokunulmaz) sahibi olduğunu düşünen çiftçi amcanın enteresan ve çok ağır ithamları var dikkat çeken...

Diyor ki:

"Kestel'de parayı bastıranın kaçak yapısı görmezden geliniyor!

Kestel'de bir marketin (belediyenin dar gelirli vatandaşlara destek verdiği bir market...) hesabına 70 bin lira yatıranın kaçak yapısı görmezden geliniyor!

(Sabahattin Ali'nin o eşsiz tanımı geliyor insanın aklına...) "Parası olanın, ırzı da tamam, namusu da..."

Yani çiftçi amca diyor ki, "paran varsa, Belediye senin kaçak yapını görmezden geliyor. Bastırıyorsun parayı. Kaçağın legal oluyor!"

Öyle böyle değil. Korkunç büyük bir suçlama.

İnsanlık suçu bildiğin...

Daha da vahimi, "Belediye Başkanı bugüne kadar 11 milyon lira rüşvet aldı!" Deniliyor.

***

Yaşlı bir çiftçi...

Tek derdi, (hazine arazisi üzerinde kaçak da olsa)  iki ineği ve oğlu ve gelini ile başını sokabileceği bir dam...

Ve fakat, birden korkunç suçlamalar, devasa rakamlar, rüşvet iddiaları... 

Bu noktada dejavu yaşıyoruz!

Tıpkı "Almancı'nın kaçağında" olduğu gibi...

Dezenformasyon kokusu buram buram... Provokasyon ona keza...

"Şehidin evini başına yıkıyor!" Kurgusu hakeza... (Ben bölgeye gidip o evi gördüm. Kaçak bir devasa yapı! Şehidimizin hatırasının başımızın üzerinde yeri vardır. Ancak o yapı bir şehit evi değil, bal gibi kaçak binadır.)

***

Bu noktada (Her şartta ve her şeye rağmen, hazine arazisine kaçak yaptığı yapı da dahil hatta, dar gelirli bir çiftçinin isyan etme hakkını saklı tutaraktan) insanın aklına Kestel'in tatlı RANTI geliyor.

Yıkım sırasında kaçak villam olsa, yıkım sırasında kaçak malikanem olsa, yine aynı sırada kaçak fabrikam olsa...

Hasılı, ben de hakkım olmayanı gasp etmiş olsam... O fıtratta olsam...

Ve gelse gelmekte olan...

Bu çok ses getiren "inekli eylem"e destek verir miyim?

Veririm.

Bu eylem daha da çok ses getirsin diye, omuz atar mıyım?

Atarım.

Bu uğurda provokatif tipleri teşvik eder miyim?

Elbette.

Sırası gelen benim kaçağımı da yıkmaya kararlı bir belediye başkanına takar mıyım?

Takarım.

Bunlar ne ki?

Velev ki sanayici olsam...

Ve Kestel'de sanayimi en emperyal biçimde kurmak isteyenlerden olsam... Güç bende, para bende iken, Belediye Başkanı da (hadsizlik ederek)  güçlü ve seçkin ve karşı konulmaz emperyal hislerimle oynasa...

Taş koysa asla yetinmediğim kârıma...

Çok istediğim sanayi bölgesine geçit vermese...

"Şehit evini başına yıkan adam" olmadıysa, bu şiddetli ekonomik kriz derdindeyken insanlar... İki ineğiyle hayatta kalma çabası veren bir aileye destek verir miyim?

Veririm.

Çoğu zaman olduğu gibi sesli düşünüyorum...

Çoğu zaman olduğu gibi birlikte düşünüyoruz.

Her açıdan güç bende, gani gani para bende, daha da fazla kazanma azmi bende, niyeti bende...

40'lı yaşlarında bir adam çıkacak karşıma ve sanayime, sanayi gölgeme falan taş koyacak!

Bu kez de epmatiyi, (e zor ve hatta farazi elbet... Ama olsun. Deneyelim en azından.) daha da fazla elde etmek istediğim kârıma set çekmeye kalkan bir Önder Tanır'a karşı seçkin ve güçlüden yana kuralım.

"Yok doğa, yok yeşil, yok insan, yok gelecek, yok çocuklarımız..."

Diyen ve açıktan maraza çıkaran bir zihniyet karşısında, o zengin ve seçkin ve güçlüler, günümüz koşullarında bu vaziyeti nasıl karşılar?

***

Bana çok fena bir şekilde öyle geliyor ki, mesele, ne yaşlı çiftçinin hazine arazisine kaçak yaptığı ahır, ne de kaçak konutu...

Mesele, yine Kestel'in rantı!

Ya ver kurtul? (İnsana, doğaya, güzel olan her şeye ihanettir!)

Ya da, (kaderindir) çek!

Yazarın notu:

Rantın dini imanı, ideolojisi, partisi falan olmaz.

Rant öyle bir birleştirici güçtür ki...

Kimler kimlerle bir araya gelir...

İnsanın aklı almaz!

Ya dışındasındır çemberin.

Ya da içinde mücadele edip, heder olacaksın.