Siyasesi gelişmelerinve akabindeki kulislerinin hızına yetişilmiyor.

6'lı masayı takip etmek bile başlı başına baş döndürücü.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, cumhurbaşkanı adaylarının kim olacağıyla ilgili son açıklamasında, "İmamoğlu da olur, Mansur Yavaş da olur. Neden olmasın?" Minvalinde sözler sözlüyor yine hala.

Derken, Ekrem İmamoğlu (CHP'liler açısından) epey gecikmeli olarak "benim cumhurbaşkanı adayım, partimizin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'dur" diyor.

Ve yine derken, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, 6'lı masayı siyaseten resmen trolleyerek, "bizim Cumhurbaşkanı adayımız CHP'li Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş'tır!" Diyor. (Ülkücü ülkücüyü göreve davet ediyor. Bunu yaparken de, siyaseten nasıl bir kaotik süreç başlatmak istediği fevkalade bariz.)

Haydaaaaa...

Ateşlenen fitile bakın siz.

Ankara Büyükşehir Belediyesi panikle "yok öyle şey" diye ayrı açıklama yapıyor.

CHP Genel Merkezi ayrı açıklama yapıyor. (Kontrolü elinde tutmaya çalışarak.)

Ve ortalık daha da karışıyorken, bugün Mekanın Sahibi Programı'nın çekimi için meslektaşım Sevgili İbrahim Çoban'la tam bir araya gelmişken...

AK Parti Bursa eski Milletvekili Sedat Kızılcıklı'nın DEVA Partisi'ne geçtiğini öğreniyoruz.

Hem de törenle falan... Sedat Kızılcıklı'nın rozetini bizzat DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan takıyor, mutlu mesut.

Henüz resmiyet kazanmamış olsa da, Kızılcıklı'nın DEVA Partisi teşkilat başkan yardımcısı olacağı konuşuluyor.

Hatta, aslında olmuş da, henüz çok yazılıp çizilmesin isteniyor.

***

Şahsen ben şaşırmayanlardandım.

Zira bir süredir alttan alttan konuşuluyordu.  (Daha başka  isimler de konuşuluyor yine alttan alttan ve dahi yüksek perdeden...)

Dolayısıyla, DEVA Partisi'nin müstakbel teşkilat başkan yardımcısı ve AK Parti Bursa eski Milletvekili Sedak Kızılcıklı'yı arayıp, gazetecilik tarihinin evrensel bazdaki en liyakatsız, en sakil, en kolaycı sorusuyla başladım.

"Neden AK Parti'den istifa edip, DEVA Partisi'ne geçtiniz?"

Ana, temel, toptan sebep olarak 3 madde-gerekçe saydı Sedat Kızılcıklı:

"Türkiye'de son beş yılda, ekonomi, insan hakları ve liyakat konusunda çok ciddi bir gerileme var.

Bu konularda ülkemizi çok daha iyi bir noktaya taşıyacağına inandığım DEVA Partisi'nden teklif aldım. İlk teklif DEVA Partisi Genel Merkezi'nden aldım. Ardından da, Sayın Genel Başkan Ali Babacan, birlikte çalışmamızdan memnun olacağını ifade etti.

Genel Başkanımızın tertemiz bir siyasi geçmişe sahip olması da beni etkiledi ve böylece bugün rozetimizi takarak DEVA Partisi'ne geçtim."

Hayırlı uğurlu olsun.

Dediğim gibi konuşuluyordu. Hatta ismen konuşuluyordu.

Şimdi gözler, diğer konuşulanlara çevrildi.

Ardından Kızılcıklı'ya, "Bursa'da iki dönem milletvekili olduğunuz AK Parti, sizi yeniden milletvekili adayı göstermiş olsaydı ve seçilmiş olsaydınız, yine de DEVA Partisi'ne geçer miydiniz?" Diye sordum.

Hiç ama hiç beklemediğim bir yanıt aldım:

"Bilemiyorum..."

Hadi buyur.

Böyle bir yanıta hiç hazır değilmişim.

Bugüne kadar duymamışım, alışmamışım.

Hoş ben bu standart (minik tuzak) soruyu da zaten, yılların alışkanlığıyla, "kim bilir ne yüksek edebiyat parçalar şimdi" ezberine istinaden malzeme çıkar diye sormuştum.

Sedat Kızılcıklı da muadilleri gilbi o edebiyatı parçalasın diye sormuşum.

Kendi çapımda sansarlık yapmışım.

Adam kalkıp, çat diye "bilemiyorum" deyince, kalakaldım.

Ben kalakalınca, Kızılcıklı devam etti:

"Gerçekten bilemiyorum ve varsayım üzerine konuşmayı da doğru bulmuyorum."

.......?!?!?

Hadi, bir kez daha buyur.

Caaanım soru zebil ziyan oldu.

Ezberim bozuldu, yazının potansiyel içeriği vasatın altına indi.

Bir ara, "emin misiniz?" Falan diye zırvalamak geçti aklımdan.

Savuşturdum... (Soruyu sordun. Yanıt da çat diye böyle geldi. Cılkını çıkarma! Sorunun yanıtı aynen yaz. Canın istiyorsa, ardına da kendi yorumunu yaz.)

Sedet Kızılcıklı, bu kez toparlamış olarak sürdürdü açıklamasını:
 "AK Parti'nin bize milletvekilliği vermesine gerek yok. İki dönem yaptım. Üçüncü dönem olsa ne olur, olmasa ne olur?

Geriye dönük bagajım dolu değil benim. Milletvekilliği yaptığım, 2002-2011 döneminin hesabını herkese verebilirim." (Burada, ürün yerleştirme misali epey bir mesaj yerleştirme var.)

Bir umut, üçüncü soruya geçtim:

"Ne gibi bir vaat aldınız DEVA Partisi'nden? Bursa'dan Milletvekili adayı gösterilmek mesela? Bu arada, yeni Seçim Yasası'nın şartları hasebiyle sizi CHP Bursa Milletvekili aday listesinde görmek de kuvvetle muhtemel?"

"Ben bir vaat istemedim. Onlar da böye bir vaatte bulunmadı açıkcası...

Bu arada, CHP'den vekil adayı olma ihtimali meselesini açtığınız için söylüyorum. Henüz netleşmiş bir konu yok. Ancak, DEVA Partisi'nin seçime ittifaktan ayrı olarak tek başına girmesi ihtimali de var!"

***

Ve bunu, DEVA Partisi'nin müstakbel Teşkilat Başkan Yardımcısı Sedat Kızılcıklı da söylediğine göre, gişesi kimine göre düşük, kimine göre de yüksek olan o malum kulislerden bir kuple aktaralım.

Bir kesimin medet umduğu ve epeydir konuşulan iddia-beklenti şu ki:

"HDP Nisan ayında kapatılacak!

Öyle olunca  da, HDP oyları yaldır yaldır DEVA Partisi'ne yönelecek."

DEVA Partililer yüzde 6 falan diyor Türkiye genelindeki oy oranları için, ki ben o oranda görmüyor-göremiyorum. (Mevcut koşullarda yüzde 3'ün üzerinde bir oyları yok.)

Onların hesabıyla-teziyle gidelim:

Velev ki, yüzde 6 DEVA'nın oyu, artı kapatılacağı ve tamamı konsolide olarak DEVA Partisi'ne doğru coşacağı iddia edilen HDP'nin yüzde 10'un üzerindeki oyu...

Eder yüzde 16...

Mis gibi hesap...

Ne 6'lı masa, ne onun bunun listesine ilişmek zorunda kalmak, ne pazarlık, ne başka atraksiyon...

Doğrudan baba gibi grup kurarak ver elini TBMM...

***

Nicedir siyaset kulislerinde böyle bir hesaptan-ihtimalden bahsediliyor.

Gideri var mı, yok mu?.. Üzerine çok yorum yapılır, çok tartışılır.

Her şeyden önce HDP hakkındaki kapatma davasıından çıkacak sonucu görmek gerekiyor.

Ve daha bir sürü şey...

 

Yazarın notu:

Hani ben Sedat Kızılcıklı'ya, "AK Parti sizi milletvekili seçtirmeye devam etseydi, yine de istifa edip DEVA Partisi'ne gider miydiniz?"

Diye sordum ve o da bana "bilemiyorum" diye yanıt verip beni abandone etti ya?..

Bilemedim şimdi...

Emin falan da değilim haliyle.

Ve fakat, Ankara'ya, Külliye'ye bir mektup yazılıyor havası da var gibi sanki?

Misal:

"Siz bizim kıymetimizi bilemediniz. Biz de gittik.

Hadi ben neyse de, bari başka arkadaşlarımıza karşı böyle kıymet bilmezlik yapmayın. Sonra incinip, küsüp giderler!"

Teması var gibi mi sanki?

Ne dersiniz?