Marmara Depremi’nin yıldönümünde, bu hafta yerel ve ulusal ölçekli açıklamalar yapılacak, uyarılarda bulunulacak. İmar ve planlama kurallarını koyan devletin de, ‘kendisini gözden geçirmesi gerektiği’ düşüncesindeyiz.
Deprem riskine karşı…

Mesele;

Binayı, yani bedeni, kaliteli üretebilmek ve gözardı edilmemesi gereken böyle bir gerçeği, Marmara Depremi’nde gördük.
Gölcük merkezli;
Büyük deprem, Sakarya, Kocaeli ve Yalova’dan oluşan bir coğrafyada, tarihsel bir zarar yaşattı.
...Ve!

İmar planlı, ruhsatlı, mühendis elinden çıkmış binalar arasında, çöken ve hasarlılar, zemin  sıvılaşması nedeniyle yan yatanlar ve zemine çökenler vardı.
Orası;

Depremin merkeziydi, ama…

Bursa’da;
Plansız; kaçak yapılaşmayla anılan ve uyarılan Yıldırım’da değil, planlı büyüyen Nilüfer ve Mudanya’da, kolon ve kiriş çatlakları, duvar ve sıva çatlağı haberleri alınıyordu.

Tüm bunları anlatırken…

Kamusal yönetimle;
Depremsel risk ve uyarılarda, konutlar yani toplumun kendisi gündeme geliyor, ama devlet binalarının başına gelenler, gözardı edilemez.

İmar ve planlamada kuralları koyan, yönetimsel otorite durumundaki devletin hizmet binaları, büyük depremden epey etkilendi.

Marmara Depremi’ne ait veriler;
Otorite konumunda bulunan; imar ve planlamada kurallar koyan devletin kendi binalarının da yıkıldığını veya hasar oluştuğunu belgeliyor.

İhaleyle tahmini maliyet üzerinden tenzilatla üstlenilen, ama yapımında resmi denetim işletilmiş görülen devlet binaları da, yara aldı.

Bu nedenle;
Okullar başta olmak üzere, zarar görenlerde onarım ve güçlendirme, diğerleri arasında da gerek görülenlere güçlendirme projeleri işletiliyordu.

İstanbul;

Marmara Depremi’nin tam merkezinde değildi, ama depremselliğini öne çıkaran fayları; yer bilimi koşulları hem binaların kalitesi ve dayanımı açısından ise, büyük depremi hayli yaşadı.

Kamuoyuna yansıdığı üzere…

10 bine yakın devlet binasının bin 37’sinde az, 387’sinde orta ve 37'sinde ise ağır hasar oluştuğu, kayıtlara geçti.
Okulların üçte biri, zarar gördü.

Depremle;

41 bine yakın konut ve iş yerinde hasar oluşurken, 18 bin 162 konut; orta ve ağır şiddetteki hasar yüzünden oturulamaz duruma geldiği açıklandı.
Tarihi depremle…

Bursa;

İstanbul’daki gibi, salınım ve zarar yaşamadı, Yolava’yla arasındaki dağların sert zemin yapısının, güçlü etkiyi emdiğinden söz ediliyordu.
Zemin özelliği açısından…

Nilüfer ve Osmangazi’nin özellikle kuzeyi, yumuşak zemin özelliğiyle bilinirken, Bursa’nın Sakarya’daki gibi, ‘zemin sıvılaşması’ potansiyeli bulunuyor.
Sakarya’da, yeni bir büyük depremin riskine karşı yatay mimari oluşturulurken, Nilüfer’de ise, aksine tırmanan imar dönemi oluştu.
Bunları söylerken…

Devletin birincil imar ve planlama otoritesine baktığımızda, hayli trajik durumla karşı karşıyayız.
İstanbul’da;

Toplumun orta ve alt tabalarında, yeni yapılaşma ve kentsel dönüşümde düşük, yatay mimari nasihat edilirken, aynı devlet; TOKİ ve Emlak Konut’la özel sektör işbirliğiyle üst sınıflar için kule konut projelerine giriyor.
Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin, Nilüfer Belediyesi’nin gündeme getirdiği yeni ‘Nilüfer Batı Gelişme Planı’nda, beklentilerin aksine zemin+5 ve zemin+7 olarak sınırlama getirdiğini ifade edelim.

Marmara Depremi’nin üzerinden 23 yıl geçti, ama hem imar ve planlamada hem yapı üretiminde, gereken dersler çıkaralamadı, üstelik çelişkiler ve tuhaflıklar da oluşuyor, yaşanıyor.
Nitekim…
2 yıl önce;

Elazığ ve İzmir’de olan depremler de, gereken derslerin çıkarılamadığını gözler önüne seriyordu.
Arama ve kurtarma açısından;
Türkiye, epey bir mesafe kaydetti ve deneyim de kazanıldı, ama deprem anında içerisinde bulunduğumuz binaların dayanıklılığı, can güvenliği açısından, sorun devam ediyor.
Bu arada…

Askeri darbe yönetimine ait olduğu için 1980’lere ait olanı yerine, yeni anayasa yapılabilmesi çok konuşuluyor, ama yaşanan depremlere rağmen, 1980’lere ait ‘imar’ yasası duruyor.