Cumhuriyetin yirminci yılı, II. Cihan harbinin en hararetli anları, 1943’de Adana’da Yenice Tren İstasyonu’nda Churchill ile İnönü iki gün boyunca pazarlık yaparlar. İngilizlerin amacı; 24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan anlaşmasıyla 62 devlet çıkarttıkları Türkiye’yi bu sefer yanlarına alıp balkanlarda Hitler’e karşı yeni bir cephe açmaktı. Churchill, İnönü’ye “Her türlü ihtiyacınız karşılanacak teklifi ile gelmişti. Bizde isteklerimizi sıralarken listemiz “At nalı, at nalı çivisi” diye başlıyordu.

Neden At nalı diye sormayın.  1923-1943 arası batı atom bombası yaparken biz; Şapka devrimi yaptık, şapkaya karşı çıkanları istiklal mahkemeleri eliyle astık, Harf devrimi ve dil devrimi ile kültürümüzün üstüne beton döktük. Hilafeti lağvettik, İslam dünyasını başsız bıraktık, Irkımızı ıslah için yurt dışından damızlık erkek getirelim diyenlere şahit olduk. Yahudi Moiz Kohen (Munis Tekinalp) Türk’ün amentüsünü yazdı. Ermeni Agop Martayan’a ( Dilaçar) dilimizi teslim ettik. Balolar yaptık dans ettik ama savunma sanayinde gerekeni yapmayınca at nalı çivisine muhtaç olduk. Oysa Şeker fabrikaları, dokuma fabrikaları, tersane, çimento fabrikaları, demir yolları gibi güzel bir giriş yapmıştık. Normal fabrikalar yanında imparatorluktan kalan silah sanayi tesislerimiz vardı. Her ne olduysa düşmanlara karşı çok yavaş kaldık. Almanya’da I. Cihan harbinde bizimle birlikte yenilmişti ama 20 yılda dünyayı yangın yerine çevirecek güce ulaşmıştı.

Son bir hatırlatma: İngilizler istemedi diye Kût'ül-Amâre zaferini tarih kitaplarımıza koyamadık. Hulasa-i Kelam farklı şeylerle uğraşmışız.

Tarihçi Yazar Mustafa Armağan Kızıl Pençe adlı kitapta Kazım Karabekir paşanın; üç şahsiyetin şu üç maddelik programları kulaklarımda tekrarlanır sözünü nakleder.                   1- İslamiyet ilerlemeye engeldir. (Fethi Okyar’ın fikri)                  

2-Arap oğlunun (Hz. Muhammed) yavelerini (Saçma sapan sözlerini) Türklere öğretmeli. (Mustafa Kemal’in fikri

3- Hocaları toptan kaldırmalı! (İsmet İnönü’nün fikri)                                                                 Yavuz Bahadıroğlu da İnönü’nün “Biz Laikliği dini kontrol altında tutmak için aldık.”  Dediğini zikreder.

Nazilere karşı müttefik olan ABD İngiltere ve SSCB arasında 16-26 Aralık 1945'te Moskova'da düzenlenen konferansta Stalin’in Türkiye’den toprak ve boğazlarda üs talebi bizi NATO’ya yöneltti. Kore’de ABD ve İngiltere’den sonra en büyük kayıp veren BM gücü olma bedelini ödeyerek 1952’de NATO’ya girdik.

NATO ABD demektir yedeği de İngiltere’dir. Sonuçlarına bakınca bir yönüyle Modern bir koloni sisteminin parçası olduk. Ne verirse onunla yetinmek zorundaydık. Her türlü askeri yardımı (19.asrın ilk çeyreğine kadar Akdeniz’de gemilerinin ticaret yapması için bize haraç ödeyen) ABD’den aldık. 1970 yılına kadar askerimiz batıdan gönderilen dondurulmuş etleri yedi. Subaylarımız ABD’den gelen donları (iç çamaşırlarını) giydi. Benim yaş kuşağım Marshall yardımlarını, ilkokul yıllarında süt tozunu çok iyi hatırlar.

IV. Murat’ın “yardım almaya alışan, emir almaya da alışır” gerçeği: NATO’da hep (er) statüsünde olduk. Doğal olarak erler emir alır. Bu arada ABD’den sonra en kalabalık orduyu da biz besledik.

Asker Türkiye’de devlet hissesinin çoğunluğu benim elimdedir inancıyla hareket ediyordu. Seçilen başbakanlar şirketin CEO’su gibiydi, askerler istedikleri anda görevlerine son veriyorlardı. NATO/ABD bu en güçlü kurumumuz vasıtasıyla yapmak istediklerini yaptılar, yaptırdılar. Türkiye’de ki bütün askeri darbeler  (bastırılan 15 Temmuz girişimi dâhil)  NATO / ABD ortak yapımı darbelerdir.

NATO; kendisine üye ülkeleri CİA kontrolünde gizli yapılaşma ile kontrol ediyor,

bu yapılaşma ile de yasadışı müdahaleler yapabiliyordu. Gizli örgütlenmenin ismi Fransa’da Rüzgâr Gülü, Almanya’da Antikomünist saldırı birliği, İsviçre’de Gizli Müdafaa Örgütü, Hollanda’da Operasyon ve keşif örgütü, Yunanistan’da Şheepskin, İtalya’da Gladyo, Türkiye’de Ergenekon.

Türkiye 1974 yılına gelindiğinde; Bülent Ecevit’ten Genel Kurmayın örtülü ödenekten bir meblağı istemesi üzerine; ordu içinde Özel Harp Dairesinin varlığından haberdar oluyordu. (Kıbrıs barış harekâtı sonrası ABD ambargo kararı almış ve o güne kadar gizli bir ödenekle giderlerini ödediği bu yapılanmanın ödeneğini kesmişti, eğer ödemeye devam etseydi haberimiz olmayacaktı)

 Aynı şekilde İstihbaratımızda içler acısıydı, çünkü orada da giderler ABD tarafından karşılanıyordu.1962-1964 ve 1966-1971 arasında iki kez MİT müsteşarlığı yapan Fuat Doğu "Ben MİT müsteşarlığı yapmadım, CIA'nın şube müdürlüğünü yaptım. Bir CIA yetkilisi gelse, beni Sinop'a götür dese onu oraya götürmekle memurum." Demiştir.

NATO üyeliğimizi, sözünün eri olarak sürdürdük. Ama batı bize karşı hiçbir zaman dürüst olmamıştır. Örneğin; Kıbrıs sorununun çözümü için asker sözü verdiler, bu söz üzerine Yunanistan’ın NATO’ya dönüşünü (Kenan Evren yönetiminin iş bilmezliği yüzünden) veto etmedik ama verilen söz yerine getirilmedi. Aynı şekilde Kıbrıs’ta Annan planını Türk tarafı kabul etti, Rumlar kabul etmedi. Buna rağmen Avrupa Birliği Güney Kıbrıs Rum kesimini üyeliğe kabul etti.

Merhum Denktaş; Batı başka konuşur, başka yapar, sözüne güven olmaz, sözleşme yapmak yeterli değil ayrıca önlem almak gerekir derken çok haklıydı. Kısaca batı; benim istediğim çizgide yaşayacak ve haline şükredeceksin diyordu.

İhtiyacımız olduğunda da yanımızda göremedik. NATO sözleşmesi 5’inci madde, Bir üye ülkeye yapılan saldırı NATO’ya yapılmış gibi değerlendirilir hükmü yıllardır, hele hele soğuk savaş sonrası Türkiye için esirgenmiştir. Sadece şunun bilinmesi yeterlidir. ABD; terör örgütü PKK ile mücadelemizde bize, bırakın SİHA vermeyi kiralık İHA bile vermedi. Patriot vermesi zaten beklenemez. (sonradan ortaya çıktı ki; Baştan beri PKK’nın hamisi ABD’dir. Hiç koruduğu terör örgütünü sana ezdirmek istemi)

Bu güne gelirsek; G-20 üyesi ve dünya beşten büyüktür deyip hegemonyayı sarsan bir Türkiye var, kendi silahını üreten bir Türkiye. Suriye’de ülkemiz güvenliği için ABD oyunlarını bozan alışık olmadıkları bir Türkiye. Kızmaları için yerinde bir gerekçedir.

Bu nedenle de NATO tatbikatında (güya sehven oldu) Atatürk ve Erdoğan düşman gösterilmiştir. Nato’da böyle bir hata yapılması imkânsızdır. Bilinmelidir ki; NATO’ya karşı Erdoğan’ın duruşunu hangi siyasi parti lideri gösterirse göstersin batı aynı şeyleri yapacaktır.

NATO ile ilişkilerimizin seyri ne olmalı?

Bu gün için NATO’dan ayrılmak, dünyanın en gelişmiş silah sistemlerine sahip askeri paktını karşısına almak demektir.

NATO içinde şu aşamada bulunmanın gerekçelerini sayarsak;

NATO’da veto hakkımız olduğu için aleyhimizde karar alınamaz.

Türkiye, NATO üyesi olarak Güney Kıbrıs’ın NATO üyeliğini veto ediyor.

Ayrılırsak Rumlar NATO üyesi olur ve Türkiye, Kıbrıs ve Ege sorununda sadece Rum kesimi ve Yunanistan’ı değil, bütün NATO ülkelerini karşısına almış olur.

Aynen AB üyeliğini Yunanistan ve sonra da Güney Kıbrıs’ın elde etmesi sonrasında siyasi dengelerin tamamen Türkiye aleyhine dönüşmesi gibi

Son söz: NATO’nun karşısında soğuk savaş dönemindeki WARŞOVA paktı gibi bir ittifak yoktur. (ŞİÖ) Şanghay İşbirliği Örgütü; ilk beş ülkenin ardından (Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan Tacikistan) örgüte katılan (Özbekistan, Hindistan, Pakistan ve İran) katılımıyla üye sayısını dokuza çıkartmıştır. Fakat ŞİÖ henüz NATO gibi AB gibi kurumsallaşmamıştır. Bu sebeple Rusya gibi, Çin gibi silah sanayisine sahip olup, kıtalararası füzeler yapıncaya dek; Türkiye olarak dengeleyen siyasi çizgimizi korumalıyız. Zaten Türkiye, NATO’nun da kolay vazgeçebileceği bir ortak değildir.

Şair Mikdat Bal Amerika zihniyetini bakın nasıl tasvir ediyor.

Kötülük üretir şeytani beyin, Beklenen deccaldır siz iblis deyin
Her çetrefil işin, her kirli şeyin, Altından çıkıyor puşt Amerika!

Durmaksızın hile desise kuran, Petrol için eder dünyayı viran
Demokrat değildir, zalim bir tiran, İrin kan kokuyor puşt Amerika!