Cumhurbaşkanımız hayat pahalılığını önleme konusunda; devlette yetkili kurumları nasıl çalıştırdığını, adeta enselerine boza pişirdiğini bilenlerdenim. Ortalama vatandaş ise cebine giren paraya ve çarşı pazardaki etikete bakıyor. Dünyada ne olmuş, fiyatlar neden yükselmiş bunun hesabını yapamıyor.

Dünya ekonomilerini altüst eden Corona döneminde Türkiye’de yaşamanın nasıl bir avantaj sağladığının farkında değiliz. Aynı dönemde diğer ülkelerde sağlık sisteminin ve insani değerlerin iflas sinyalleri verdiğini de bilmiyoruz.

Mesela; İsveç’te; “80 yaşın üzerindeki yaşlıları yoğun bakıma almayın” talimatı verildiğine dair İsveç sağlık kurumlarının iç yazışması ortaya çıktı!                                              

İsrail’de “engelliler ve kronik hastalığı olanlar “solunum cihazlarından en son faydalandırılacak kişiler” olması yönündeki bakanlık belgesi ifşa oldu. Ayrıca Mossad’ın, maske ve tıbbi malzemeleri çaldığı saptandı.

 İngiltere’deki huzur evi sakinlerinin korona salgını sırasında ölüme terk edildiği, buralarda ölenlerin sayısının dört bini bulduğu tespit edildi.”

O dönem Türkiye; ABD’ye korona için 500 bin tanı kiti sattı. Türkiye; İngiltere, İspanya, İtalya, Sırbistan, Bosna Hersek, Karadağ, Makedonya ve Kosova'ya yardım olarak “tıbbı malzeme” gönderdi. (Bu rakam 125 ülkeye ulaşmıştır.) İngiltere de doktorlar Korona virüs’e karşı koruyucu tulum bulamayıp poşet giyerken, Türkiye kendi halkına bedava maske bile dağıttı.

ABD’de bizdeki gibi bedava hizmet yok. Sigorta primi ödeyenler sağlıktan yararlanıyor. Bir ara ölenler (New York'un Brooklyn bölgesinde) tabut yerine soğutucu TIR’larla taşınıp defnedilmiştir.                                                      

Türkiye yoğun bakım yatak sayısında 100 bin kişiye 40 ortalamayla dünya birincisi, İkinci sırada ise Avrupa Birliğinin en güçlü ekonomisine sahip Almanya 29 yatak ortalaması ile gelebiliyor.

Dünya ülkelerine kıyasla Türkiye’de sağlıkta sağlanan konfor ve bedava hizmetin devlete elbette ciddi tutarda bir bedeli var.

 CB Erdoğan Pandemi için “Bugün dünya görünmeyen bir düşmanın işgali altındadır ve bütün dünya kurtuluş savaşı veriyor. Yaşadığımız salgının ardından dünyada hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı açıkça görülüyor” demişti.

Bugün yaşadığımız sıkıntı sadece bizde değil tüm dünyada yaşanan bir sıkıntıdır. Bütün bu olumsuzlukların yanında “mavi vatanda” haklarımız için, savaş veriyoruz, Güneyimizde terör örgütleri ile aslında ABD öncülüğünde Haçlı Siyonist ittifakına karşı ikinci kurtuluş savaşını veriyoruz.

 Dedem “Ağaç kabuklarını öğütüp, diğer unla harmanlayıp ekmek yaparak” İstiklal savaşını kazandığımızı söylerdi. Bu gün kısa bir süre sabırlı olmamız lazım. Biliyoruz ki; bu sorunu da çözebilecek tek lider Erdoğan’dır.

Seçim kampanyasında bir vatandaş “5.nesil uçak uçurdunuz, ne yani ben şimdi uçak mı yiyeceğim” dedi. Bende kendisine “evet uçak yiyeceksin” dedim. O uçağı uçuramazsan kuru ekmek bile yiyemezsin. Ülkeni terk etmek zorunda bile kalırsın. O kişiye Suriyeli mültecinin aşağıdaki itirafını anlattım.

 “Biz Suriye’de peşin hükümlü yaşıyorduk, Alevi Araplar iktidar olduğu için kimseyi beğenmiyor, Sünni Araplar çoğunluk olduğu için kimseyi beğenmiyordu, Hıristiyan’ı zengin olduğu için kimseyi beğenmiyordu. Kürt başka, Arap başka, Türkmen başka beğenmiyordu. Herkes dedikodu yapıp sosyal medyada küfürleşiyordu, Bugün Hepimiz Gaziantep çöplüğünde eşitlendik. Çöp toplarken kimse kimseyle tartışmıyor, çöplüğe düştük birleşmeyi öğrendik”

Kaan isimli 5.nesil uçağımız Ak Parti öncesinde uçurulsaydı millete sokaklarda halay çektirirlerdi Yabancı basında yer aldığı ölçüde bizde yer almadı. Bunun sebebi emekli maaşları üzerinden oluşturulan negatif algıdır. Bugün ki sıkıntılar kesinlikle aşılır, Unutulmasın ki Erdoğan’ın, Ak Partinin 3 Kasım 2002 tarihinde devir aldığı Türkiye yüzde 10 küçülen bir Türkiye idi. Savunma sanayisinde bugün yüzde 20’den yüzde 80 seviyesine ulaştık.

Emekli maaşları meselesi

SSK ve Bağ-Kur emeklilerinin, memur emeklileri ile kıyaslanması yanlıştır. Çünkü SSK emeklilerinin büyük çoğunluğu asgari ücret üzerinden, Bağ-kur emeklileri de düşük basamaklardan prim ödeyip emekli olmuştur. Memurlar ise çok daha yüksek oranlarda emekli keseneği ödemiştir. İkisinin aynı olması mümkün değil ve haksızlık olur. Buna rağmen en düşük emekli maaşı alan kesime her dönem pozitif ayrım yapılmıştır.

Türkiye’de 2024 yılı itibariyle 16 milyon emekli var. Haziran 2023 tarihli emekli sayısı 15 milyon 207 idi. Bu yılsonu 17 milyon olması bekleniyor.

Memur emekli sayısı SSK ve Bağ-Kur emeklilerinin yaklaşık olarak altıda biri kadardır. Bunun için kıyaslamayı insaflı yapmak gerek. Şunun bilinmesi gerekir

CB Erdoğan emekli maaşlarında en düşük rakamı vatandaşı memnun edecek seviyeye çıkarmak için büyük bir gayret içindedir. Seçime 2 haftadan az bir süre var. Hangi siyasi lider seçmenini üzerek seçime gider. Hele hele Erdoğan gibi bir lider insanını yüzüstü bırakır mı? Akıl var mantık var.

Dünyada var olan ekonomik Türbülanstan kısa bir süre sabrederek çıkacağız. 2008 küresel krizinde Avrupa ülkeleri maaşlarda kısıntı yaparken, işçi çıkarırken,

ABD’de tam 58 banka iflas ederken; Erdoğan “kriz bizi teğet geçecek” demişti

Haklı çıktığını yaşayarak görmüştük.

Enflasyonu çok kısa sürede, bir iki ayda da sıfıra indirmek mümkün. Böyle bir durumda ne olur? Bütün fabrikalar kapanır, bütün çalışanlar işsiz kalır. Sosyal denge kaybolur, akla gelmeyenler başa gelir. Bunun için dengeli bir seyir takip etmek zorunludur.

Ortalama vatandaşın anlayacağı şekilde izah edersek; Ekonomiyi hem şeker hastası hem de tüberküloz (verem) hastası olarak Düşünün. Şeker hastası diyet yapmak zorundadır, verem hastası ise kuvvetli beslenmek zorundadır. Çok dengeli götürülmezse iyileşme sağlanamaz. Şeker hastası da verem hastası da iyileşene kadar memnun olmayacaktır ama tedavi sonucu sağlıktır, esenliktir.

Bu seçim yerel seçimdir. Bu seçimde Belediye Bşk seçeceğiz. Belediyelerin Enflasyonu düşürme, emekli maaşlarını yükseltme gibi bir yetkileri yoktur. Bu konu Cumhurbaşkanlığı kabinesinin işidir. O seçimi de geçen sene Mayıs ayında yaptık. Elma ile armudu karıştırmaya çalışanlara aldanmayalım.

Sırf Ak Parti kaybetsin diye de siyaset yaptığını zannedenlere kanmayalım.

Bir başkan düşünün (Ak Parti muhalifi gazeteci Levent Güntekin anlattı)

Kumpas kuruyorlar bana diyor,

Ne kumpası? Para saymışsın avukatın bürosunda, senin şirketin müdürü var, danışmanın var, il başkan yardımcısı var, istif istif para var,

servis edende muhalif CHP’liler

 Eski il başkanı Canan Kaftancıoğlu "Benim parayla, ihaleyle işim olmaz. O görüntülerde benim ortağım ya da genel müdürüm yok. Kimin orada ortağı, müdürü varsa ona sorsunlar. Paranın adresini en iyi onlar bilir” demiş

Böyle bir durumda insan utancından yerin yedi kat dibine girer. Hazret pişkince Ak Parti hoşlanır bundan diyor. Bu zihniyete oy verilir mi?

İki tür belediyecilik var. Birincisi eser üreten iş yapan, İkincisi ise şarlatan

Ayırt etmek çok kolay, kim iş yapmış, eser üretmiş,

Kim ağustos böceği gibi şarkı türkü ile zaman tüketmiş.

Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz, Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde.

İnsanın aynası iştir, lafa bakılmaz. Bir kişinin aklının seviyesi yaptığı işte görünür.  (Ziya Paşa)