Maksat bu ezanı kesip dindirmek
Maksat gökten Al Bayrağı indirmek
Maksat Müslüman’ı ezip sindirmek
Bu kavga Çan ile Bilal Kavgası
Bu kavga Haç ile Hilal kavgası

Cengiz Şahin

Yakın siyasi tarihimizde Türkiye üzerine oynanan oyunları kısa kesitler olarak yazıyorduk. Yine devam edeceğimizi belirtip, son gelişmeler nedeniyle güncel olan bir iki konuya yine tarihi gerçeklerle bakmayı uygun bulduk.

26 Ağustos 1071 Malazgirt zaferi ile Anadolu’ya girip yerleştik. Sultan Alparslan ''Size öyle bir vatan aldım ki ebediyen sizin olacaktır!'' Diyordu..

Bu tarihten çeyrek asır sonra, Papa II.Urban’ın "Kutsal Toprakları Müslümanlardan kurtarmak" çağrısı ile 1096 yılında müslüman coğrafyaya (Anadolu üzerinden Antakya, Suriye ve Kudüs) Avrupa hristiyanları birinci haçlı seferini başlattılar. Çekirge sürülerinin geçtiği tarım alanlarını, talan ettiği gibi haçlılarda aynı şekilde davranıyordu. Öyle ki Bizans kralı Aleksios gelen haçlı ordusunun yağma yapmasından korkmuş, kendi ordusundan refakatçiler vererek Bizans topraklarından Anadolu’ya geçişini sağlamıştı.

Haçlılar Antakya ve Suriye üzerinden Kudüs’e ulaşıp istila ederler.

Şimdi Haç ile Hilal’in farkı için;

Önce Kudüs’ün Hz Ömer devrinde fethine bir bakalım. Müslümanlar şehri kuşatınca; Patrik, şehri Halife Ömer’e teslim edebilirim der. Halife Ömer Kudüs’e gelir ve hristiyanlara Emanname (Güvence) verir. Bu emannamede geçen başlıca güvence maddeleri.

Canları, malları, kilise ve mabetleri güvencededir.

Kiliseleri Müslümanlarca kullanılmayacak ve yıkılmayacaktır. Kiliselerden ve arsalarından, Hıristiyanların haçlarından ve mallarından hiçbir şey eksiltilmeyecektir.

Din değiştirmeleri için baskı yapılmayacak, hiçbiri bu uğurda zorlanmayacaktır. Buradan ayrılarak Rum a (Bizans) ve Lusus a gitmekte serbesttirler. Ayrılan kimselerin canı ve malları gideceği yere varıncaya kadar güvendedir.

Hz. Ömer patrik Sophronios'un refakatinde şehri dolaşmıştır. Patrik, Hz. Ömer'in namaz kılmak için yer göstermesini istemesi üzerine, halifeyi Kutsal Mezar Kilisesi'ne götürmüş, burada kılabilirsiniz der. Ancak Hz. Ömer “Ben burada namaz kılarsam bu daha sonra gerekçe olur, burada Müslümanlar namaz kılar burası Hıristiyanların ellerinden çıkabilir” endişesi ile namazını kilisede kılmamış dışarıda avluda kılmıştır.

Görüldüğü gibi can mal inanç ibadethane seyahat özgürlüğü ve güvencesi sağlanmıştır.

Hilal’in davranışını gördük.

Şimdi de Haç’a bakalım.

Kudüs’ü ele geçiren haçlılar

15 Temmuz 1099 günü akşamüstü ve ertesi sabah Kudüs'te bulunan bütün Müslüman ve Yahudileri öldürmeye başlayıp dünya tarihinde eşine az rastlanır bir vahşet gerçekleştirdiler.

Haçlı ordusu Kudüs'te iki gün içinde 70 binden fazla Müslüman ve Yahudiyi kılıçtan geçirdiler. Müslümanlar genelde Mescid-i Aksa Harem-i Şerif, Süleyman Tapınağı Tepesi'ne, Yahudiler ise Batı Duvarı (Ağlama Duvarı) kenarında bulunan kendi havralarına sığınmışlardı. Tamamı öldürülmüştür.

Bu tarihi gerçek hem Batı Avrupalı Haçlılardan tarih yazanlar tarafından hem de zamanın tarihini yazan Arap kaynaklarında belgelenmektedir.

O zamanda yaşamış, bir Latince tarih yazarının "Gesta Francorum/Frankların istismarları (ahlaksızlıkları kanunsuzlukları)" adlı eserinde bu durum şöyle anlatılır:

“Bizim askerlerimiz Süleyman Tapınağına kadar onları katlederek, öldürerek takip ettiler; katliamda o kadar çok kişi öldürülmüştü ki ölenlerin akan kanı katliama devam eden askerlerimizin ayak bileklerine kadar yükselmişti.”

Özetle Haçlılar, kadın erkek çocuk yaşlı hiç bir ayrım yapmadan müslüman yahudi herkesi kılıçtan geçirmiş, kimisini diri diri yakmıştır.

Batı insanının tarihi genlerine bakınız!

Haçlı yazar, Aguiles'li Raymund (Historia Francorum qui ceperunt Iherusalem/Kudüs'ü ele geçiren Frankların tarihi " adlı eserinde) “Görülmeye değer harika sahneler gerçekleşti” diyerek; okla vurup düşürme, kafa kesme, diri diri yakma, vahşetini övünerek anlatır.

Bu gün İslâma saldıran, peygamberimize karikatürlerle hakaret eden Fransa ve Avrupa’nın insan hakları noktasında karnesi

zayıftır eli de kanlıdır!

Fransız işgalciler 1954-1962 arasında, yani yaklaşık yedi buçuk yılda, 1,5 milyon Cezayirli öldürüldü. Savaş süresi gün olarak 2694 gün yapıyor. 1,5 milyonu 2694 bölersek, Fransa’nın günde ortalama 557 Cezayirli öldürdüğü anlaşılıyor. Tarihi bilgilere göre Cezayir'in bağımsızlık mücadelesi verdiği dönemde nüfusu 8-10 milyon civarındaydı. Buna göre Fransız işgal kuvvetleri ülkedeki nüfusun % 15'ini öldürmüşlerdir. Yani her 6,6 kişiden 1 kişi 7,5 yıl süren bir bağımsızlık savaşında öldürülmüştür. Bu ise her aileden en az bir kişinin hayatını kaybetmesi demektir?

Asırlar ötesine gitmeye gerek yok Fransa’nın ikinci dünya savaşı sonrası vahşetinin fotoğrafıdır.

Batıya bakınca ne görüyoruz?

Hitler, Stalin, Mussolini, Franko onlardan çıktı.

Birinci dünya savaşı onların eseri

İkinci dünya savaşı onların eseri

20. Yüzyılı kanla yazdılar.

Dünya tarihine 20. Yüzyıl en fazla kan akan yüzyıl olarak geçti ve sadece 2. Dünya savaşında 41 milyon sivil, 25 milyonda asker öldü. Bu rakamların o dönemin dünya nüfusunun yüzde 3,71'ine tekabül ettiği ifade ediliyor. Yine batılı ülkelerin sebep olduğu 1. Dünya savaşında ise yaklaşık 50 milyon insanın hayatını kaybettiği bilgisi tarih kitaplarındaki yerini koruyor.

Atom bombası ile Hiroşima ve Nagazaki de vahşet işleyen onlar.

Petrol için Irak’ta birbuçuk milyon insan öldüren onlardır.

Batı özünde çapulcudur, zorbadır,

Demokrasiyi ve İnsan haklarını kendisi için ister.

Batılılar güçten anlar, bu nedenle güçlenmeliyiz. Çünkü bu savaş asırların savaşıdır. Tarihin bir kesiti içinde Cemil Meriç "Kıyasıya bir savaştı bu, Haç'la Hilâl'in, Batı'yla Doğu'nun, iman'la inkâr'ın savaşı" der

Bizim bölünmüş halimiz onların işine yarar. Halkı müslüman olan ülkelerin haline bakın birbirimize düşmüşüz.

Yurt içinde de bayrak şairimiz Arif Nihat Asya’nın dediği gibi olmalıyız.

Bu ülkedeki kavga Türk ile Kürt'ün kavgası değil, hilal ile haçın kavgasıdır. Hilalin altında bir olun, çok kalabalık olacağız, göreceksiniz!