Bir parti düşünün ki; parti omurgası hatta ana gövdesi kendisini ülkücü olarak ifade edenlerden oluşuyor.  Ülkücü camia için Necip Fazıl Kısakürek ve Hüseyin Nihal Atsız çok önemli şahsiyetlerdir. Necip Fazıl Kısakürek Abdülhamit için “Ulu hakan” Nihal Atsız ise “Gök Sultan” diyor. Bu partinin lideri Akşener’de sorsan kendisini ülkücü olarak ifade eder. Hatta evliliği ile ilgili 23 Nisan 2016 tarihli T24 haberine göre şunları söylemiş. "İlk görüşte vurulmuşuz. O da ODTÜ’deydi. Hazırlık biri bitirmiş gelmişti. Birbirimize ilan-ı aşk etmiştik. O bana çok güzel mektuplar, şiirler yazardı. Hâlâ saklarım. Çiçek gönderirdi. Ben ise ona solcuların ne kadar kızdığı eser varsa Safahat’ı, Necip Fazıl’ı gönderirdim. Tuncer, sıkı Maocuydu. Eylemlere katılırdı, Perinçek’in gazetelerini dağıtırdı. Hızlı solcuydu yani. Arkadaşlığımız siyasi tartışmalarla başladı. Evlenmeden onu sağcı yaptım.” Dikkat ederseniz Abdülhamit’e “Ulu Hakan” diyen Necip Fazıl’ın kitaplarını da gönderiyormuş.

Bugün kalk ve Abdülhamit yönetimine ittihatçı güruhun ağzıyla dil uzat. Haksızlık yapmayayım diye birkaç kez videoyu seyrettim, düştüğü seviye gerçekten çok ama çok düşündürücü. Gezi Vandallığını temize çıkarması yok mu? Tam bir akıl tutulması.  CNN international televizyonu ve Reuters, Associated Press, Agence France-Presse gibi haber kuruluşları gezi Vandallığını övebilir.  Gazeteci Banu Avar’ın tespitine göre “ bu üç haber kanalı ittifak halinde olup, bütün dünyaya aynı görüşleri dayatmak, beyinleri devşirmek, kendi deyimleriyle insanlığı İndoktrine (bir bilgiyi mutlak doğrudur diye telkin etmek) için işbirliği yapmışlardır. Bu kuruluşlar Gezi olaylarından önce Türkiye’ye gelip canlı yayın aracı kiraladılar. Olayların çıkacağını nereden biliyorlardı hiç düşündün mü? Hayır, ben düşünmem diyorsan; sizin hakkınızda da acabalar çoğalmaz mı?

Geziden önce faizler yüzde 4;6 ile tarihin en düşük seviyesindeydi, borsa 93 bini geçmiş, Türkiye'nin kredi notu yatırım yapılabilir seviyede olduğu Mayıs 2013'te kredi kuruluşlarınca ilan edilmişti. Gezi ile başlayıp, 17-25 Aralık kumpası ile devam eden saldırılar, ekonomiye 200 milyar doların üzerinde maliyete neden oldu.

Bu nasıl bir öfke siyasetidir ki; Gezi Vandallığını översin. Bu yetmezmiş gibi 1908’de yapılan hain ittihatçı darbesini de Abdülhamit’in baskı yönetimine (İstibdat) ‘a karşı haklı bir başkaldırı olarak doğru bulursun.(istibdat olup olmadığını yazının sonunda Atatürk açıklıyor, oku ve yüzün kızararak öğren) 1908 darbesinde rol alan Hareket ordusunda Sırp, Bulgar, Yahudi, Ermeni çeteleri vardı. Sen kimden yanasın? Kürsüde o konuşmayı yaparken (kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet, adalet, müsavat ve meşveret) derken rolünü beceremeyen üçüncü sınıf çadır tiyatrosu oyuncusu gibiydin. Türkiye’de siyasetin bu denli ucuzlaması hiç hayra alamet değil. Partindeki çile çekmiş, bilgili ülkücüler ” La havle” çekiyor olmalı

O Abdülhamit ki;

Yahudilerin önderi Theodore Herzl’in Filistin’in kendilerine satılması halinde Osmanlının borçlarının kapatılacağını söylemesi üzerine;  “Bir karış dahi olsa vatan toprağını satmam, zira bu vatan bana değil milletime aittir. Milletim de bu toprakları ancak aldığı fiyata verir. Çünkü bu topraklar kanla alınmıştır, kanla verilir!” demiştir.

O Abdülhamit ki;

Çanakkale Savaşı sırasında her ihtimale karşı saltanatı Eskişehir’e taşımaya hazırlanan ve II. Abdülhamit’i de yanında götürmek isteyen Sultan V. Mehmet Reşat’a, : “Ceddim Fatih Hazretleri İstanbul’u alırken, son Bizans İmparatoru şehirden kaçmayı düşünmemiş, ordusu başında ölmüştür. Biz, Bizans imparatorları kadar da mı olamıyoruz ki, şehri bırakmayı düşünüyoruz? Osmanlı Hanedanı İstanbul’u terk ederse bir daha oraya dönemez. Muhterem biraderime söyleyin; İstanbul’dan bir adım bile dışarı atmam” diyen gözü pek bir sultandır.

O Abdülhamit ki;

1908 darbesi (ikinci meşrutiyetin ilanı) yapıldığında İstiklal caddesinde yabancı ülke

Bayrakları (İngiliz, Yunan vb) ile yürüyüş yapılmıştır. (Bu yürüyüşün 1909 yılında tahttan indirilince yapıldığını söyleyenlerde var) Sultanı tahttan indiren heyete:

 “Bu memleketi benden sonra 10 sene idare etsinler, 100 sene idare etmiş sayacağım” dedi. Gerçekten 27 Nisan 1909 ile Osmanlı’nın teslim olduğu 31 Ekim 1918 arasında sadece 9,5 yıl vardır. On sene tamamlanamadan altı asırlık Osmanlı devletini yıktılar. Meral hanım yol yakınken ortağın Kılıçdaroğlu’na git o sana yolunu yordamını öğretir. Derhal Ulu Hakan, Gök Sultan Abdülhamit’le “helalleş”

O Abdülhamit ki;

1905 yılının Temmuz ayında Ermeni komitacılar Cuma selamlığında kendisine suikast düzenlerler. “öldürmeyen Allah öldürmez” Şeyhülislam Cemalettin Efendinin,  yanına gelerek, sultanı 1 dakika 42 saniye lafa tutmasından doğan gecikmeyle suikast ten kurtulmuştu. 26 kişi hayatını kaybetmiş, 58 kişi ise yaralanmıştı tam (80 Kg patlayıcı kullanılmıştı)

Tevfik Fikret ise Abdülhamit’e olan kinini "Bir lâhza-i teehhür (Bir gecikme anı)" isimli ihanet şiir ile dile getirmişti.

Ey şanlı avcı, damını bihude kurmadın,
Attın, fakat yazık ki, yazıklar ki, vuramadın.
Dursaydı bir dakikacağız devr-i bi-sukun
Bir hayr olurdu, misli asırlara geçmemiş.

 "Ey şanlı avcı, tuzağını boş yere kurmadın. Attın, ama yazıklar olsun ki, isabetle vuramadın, O an bir dakikalığına devam etseydi, örneği asırlar boyu görülmemiş bir hayır, bir iyilik olurdu”

Bu sakat zihniyet bugün de bu ülkede gerek devşirme aydınlarda, gerekse ABD ve Avrupa destekli siyasilerde aynen devam ediyor. Erdoğan gitsin de ne olursa olsun Keza bu zihniyet; meslek kuruluşları, STK ve medya aracılığı ile Türkiye  aleyhtarı bildiriler yayınlayıp günümüzde terörü, teröristi, Vandallığı övmekten çekinmezler. Süslü püslü laflarla temize çıkartırlar. O vakitler İttihat ve terakki güruhu, Ermeniler ve Bulgar çeteleri vb “Hürriyet, müsavat, adalet” diye çemkiriyordu. Günümüzde ise Demokrasi, insan hakları özgürlük gibi kelimelerle ambalaj yapıyorlar.

Meral hanım bence Kılıçdaroğlu’nun küstürdüğü Atatürkçü tabanın oyunu çalabilmek için sıkı bir Atatürkçü görüntüsü vermeye çalışıyor (Nutuk dağıtacaksınız yanında da medeni bilgiler kitabını vereceksiniz diyor. ) Kim bilir belki de samimi Atatürkçüdür.

 O zaman kulak çekme demeyelim de bir bilgi ile uyandırma, ayıltma tokadı atalım.

Mustafa Kemal Atatürk

Nazif Tepedelenlioğlu “Makedonya” başlıklı yazı dizisini yayınlarken, Abdülhamit aleyhine sözler etmiş. Atatürk kendisini çağırmış ve “Abdülhamit’i hiç sevmediğin belli, sevme ama sakın Abdülhamit'in hatırasına hakaret edeyim deme. Bak çocuk! Kısaca şahsi düşüncelerimi söyleyeyim: 'Tecrübe göstermiştir ki, toprakları üstünde yaşayan insanların çoğunun durumu şüpheli ve sınırları yalnız düşmanlarla çevrili bir büyük devlette (Osmanlı) Abdülhamit'in idare yapısı büyük ölçüde hoşgörülüdür. Hele bu idare 19 uncu yüzyılın son yıllarında uygulanmış olursa”  (Atatürk hoşgörülü diyor Akşener istibdat)

Yukarıdaki “samimi Atatürkçü” sözümü geri aldım. Çünkü sen Atatürkçü olamazsın. Olsaydın Atatürk’ün bu sözünü bilir ve Abdülhamit’e laf etmezdin. Atatürk’ten ayrı düştün, Osmanlı’ya laf ettin. (Ne İsa’ya yaradın Ne Musa’ya misali) Peki Sen kimsin? Görünen o ki; Sen siyasette bir hayal kırıklığısın!