Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş: " Kendisini üniversite yıllarından beri tanıyorum. Ömrünü ülkeye ve İslam dünyasına adamış bir insandı. Hepimizin şahit olduğu sanayileşme hamlesini başlattı. Başbakanlık seviyesine çıkması sadece içeride değil dışarıda da endişeler yarattı ama bunlar haklı endişeler değildi.”
Ertuğrul Özkök, Erbakan'ın cenazesinde "Hayatımda, Erbakan kadar üstüne temizlik sinmiş bir insan tanımadım" Demişti. (Keşke bu temiz insan için 28 Şubat sürecinde bu sözleri söyleme cesaretini gösterebilseydiniz.)
Refah Partisi 24 Aralık 1995 tarihinde yapılan genel seçimin galibi idi. Erbakan hoca ANAP’la hükümet kurma görüşmelerine başlamıştı. Genelkurmay eski başkanı DYP Kilis Milletvekili Doğan Güreş (20 Şubat 1996) “Mesut yılmaz Refah Partisini iktidara taşımanın bedelini çok ağır öder” hadsizliğini, terbiyesizliğini göstermişti. Mesut Yılmaz askerin tutumu nedeniyle koalisyon kurmaktan vazgeçer, Anayol (ANAP-DYP) hükümeti kurulur. Çiller ve Yılmaz; asker baskısını inkâr ederler ama kamuoyu ikna olmamıştı. Bu hükümetin güven oylaması usule uygun olmadığından AYM tarafından oylama iptal edilir. Tekrar hükümet kurma görevi Erbakan’a verilir.
Erbakan hoca bu sefer, DYP ile koalisyon görüşmeleri yapar. Doğan Güreş tekrar sahne alır ve “RP ile olacak koalisyonu: geldiğim ocağa açıklayamam. Üst tarafı tutsam bile, alt tarafı tutamam. Bu camia beni dışlar” Zırvalamasıyla; milletimizin Peygamber Ocağı dediği orduyu bu kafalar mı yönetiyor sorusunu akıllara getiriyordu
Sonuçta (Refah Partisi-Doğruyol Partisi) Refahyol hükümeti kurulur.
İktisat hocası Prof. Dr. Osman Altuğ anlatıyor.
Ben 6 Temmuz 1996 tarihine kadar Erbakan hoca ile karşılaşmamıştım. Beni aradı Başbakanlığa davet etti. Bende gittim ve bana;
Bütün hükümetlere danışmanlık yaptınız, biz sizi tanıyoruz.
Bu konuda (ekonomi konusunda devlette) bizim kimimiz kimsemiz yok
Bizi kandırıyorlar (doğru bilgi vermiyorlar) Bize sahip çıkınız.
Devamla: bugüne kadar hiçbir başbakan size; “ne kadar borcumuz var?
Nasıl ödeyeceğiz? Parayı nereden bulacağız diye sormadı mı?”
Hayır dedim.
Peki sen niye söylemedin?
Ben danışmanım sorulana cevap veririm dedim.
O zaman ben soruyorum dedi ve sordu.
Bende bir rapor hazırlar sunarım deyince; hemen şimdi burada hazırla dedi.
O dönem devlet kurumlarına ait paralar yüzde 10 faizle bankalara yatırılıyordu.
Devlet aynı banka sisteminden yüzde 135 faizle borçlanıyordu. Yani yüzde 125 bir ütülme kısaca sisteme verilen haraç vardı. Bu haracı engellemek, devletin de kendi parasına sahip çıkması gerekiyordu. Bunun için paralarımızı tek bir hesapta toplayalım ki takip edebilelim dedik ve “Kamu tek hesabı” kararını aldık.
Devlete 100 lira lazım olsun. Devletin buna karşılık 500 lirası var amma göremiyorsun Paranın bir kısmı Karayollarında, bir kısmı DSİ de, bir kısmı bir başka kurum hesabında Halbuki Bütün paralar tek hesapta toplansa; devlet parasını görecek parasına hâkim olacak. Hemen Kamu Tek hesabı yönetmeliğini çıkarıp resmi gazetede yayınladık. Erbakan hoca bana “Sen buna KAMUTEK diyorsun, Akılları DÜMTEK’te olanlar bizimle alay ederler, izninizle ben buna havuz sistemi diyeyim dedi. Havuz sistemi ismi Erbakan hocaya aittir. Havuz sistemi sayesinde üç ayda faizler yüzde 135 den 70 e indi. Bankalara yatan kamu paraları eskiden yüzde 10 nema alıyordu biz, yüzde 50 verdik kurumları güçlendirdik. Ayrıca vergilendirip hazine gelirlerini artırdık. Devlet banka sistemine verdiği haraçtan kurtulunca; İşçi memura yüzde yüz zamlı maaş verdik. Bu sayede ekonomi hareketlendi. Piyasalar açıldı, işsizlik azalmaya başladı.
Devletin faiz yükünden kurtulduğu bu sistemle Erbakan hoca büyük bir risk aldı;
Faiz geliri kaybolan sermayenin ayağına basmıştı. Bunun sonuçları olacağı belliydi.
(Beşli çete olarak anılan Refik Baydur’un başkanı olduğu İşverenler Sendikası (TİSK), (TOBB) Odalar ve Borsalar Birliği Bşk. Fuat Miras, Esnaf ve Sanatkârlar (TESK. Başkan Derviş Günday CHP’den Milletvekili seçilmiştir) İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ. Başkan Bayram Meral CHP’den Milletvekili seçilmiştir) Devrimci İşçi Sendikaları (DİSK. Başkan Rıdvan Budak DSP’den milletvekili seçilmiştir)
Birlikte hareket etmeleri kâğıt üstünde imkânsız görünen bu işçi ve işveren kuruluşları Erbakan’a karşı birleşti diyemem BİRLEŞTİRİLDİ. Piyasalar açılmış iş dünyası memnundu, memur ve işçilere tarihte benzeri olmayan rekor düzeyde ücret zammı yapılmış, işçi memur memnundu. Bu durumda işçi sendikaları ne HALT yemeye hükümete karşı olurlar? Demek ki roller dağıtılmış, figüranlar rollerini oynamışlar. Bunun başka bir izah tarzı olamaz.
Öyle rezillikler yaşandı ki; Tansu Çiller 28 Şubat sürecinde aktif rol üstlenen bir bürokrat tarafından tehdit edildiğini ve kendisine “Siyaseti hemen bırak ve hatta Türkiye’yi terk et. Yoksa hiç iyi şeyler olmayacak” mesajı yollamış.
O süreçte Erbakan hoca “Demokratik sisteme destek için” parti liderlerini ziyaret etmiş ama umduğunu bulamamıştı. Kimse bürokratik oligarşiye karşı durmamıştı. Literatüre yeni bir kimlik “Pısırık Demokratlar” tanımı sokuldu dense yeridir. Erbakan hoca net konuşmuş “Hükümet TBMM’de kurulur (TBMM’den onay alır) MGK’da kurulmaz” sözü ile dış mihrakları ve uşak ruhlu işbirlikçilerini afişe etmişti.
Bürokratik oligarşi kabaca “Atanmışların seçilmişlere tahakkümü sonucu oluşan bürokratların ne olursa olsun söz sahibi olduğu sözde demokratik sistemlerdir. Bu durumda devlet denetimi ve yönetimi milletten çıkarak atanmışların bulunduğu üst kurullar ve kurumlara geçer” Erbakan hoca o sözü bu zorbalığa karşı söylemiştir.
TBMM başkanlarından İsmail Kahraman (Erbakan’ı) anlatıyor.
Refahyol Hükümetinde Kültür Bakanı olarak görev yapmıştı. Hükümette onun çalışma azmini gördük. “Hiç uyumuyor mu?” dersiniz... Gecenin saat üçü arar “Ne oldu?” der. Her şeyin mükemmelini ister. Verilen görevi tamamladığınızda yüzde 90 tamam söylerseniz, “Yüzde 10 niye tamam değil?” der. Mükemmel netice isterdi.
Biz de maalesef bir eksiklik var. Kişiler öldükten sonra takdirle anılıyor. Halbuki tersi olması lazım. Yaşarken toplum, şükranını, dileklerini ifade etmeli.
(Benzer bir gece arama olayını Binali Yıldırım CB Erdoğan için anlatmıştı. Gece yarısı üç gibi aradı Bitlis Mutki yolu neden bitmedi dedi.)Bir muhtar Erdoğan’ı aramış ”bizim yol bitmedi” deyince, o da bakanını arayıp gece 3’te hesap soruyor.
Demek ki; Milletin adamı olanlar; gecesini gündüzünü millete adayanlardır.
Erbakan’ın; dindarların yıllardır çiğnenen hakları için verdiği mücadele, talebesi Erdoğan ve arkadaşları tarafından tek tek hayat buluyor. Erbakan’ın mücadele için kurduğu 4 siyasi parti dış dinamiklerin tazyikiyle vesayet odaklarıca kapatılmıştır.
Benimde kuruluşundan kapanışına kadar bir dönem sayman dört dönem il sekreteri olarak görev yaptığım Refah Partisi, hukuk çiğnenerek kapatılmıştır. (16 Ocak 1998) Kapatılma gerekçesi “laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmaktı” AYM odak olmaktan kapatamıyor çünkü odak diyebilmek için 2820 sayılı kanunun 103.maddesi engeldi.
(Bir siyasi partinin Anayasanın 68 inci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüne aykırı eylemlerin odak halini oluşturup oluşturmadığı hususu Anayasa Mahkemesince belirlenir) ifadesi vardır. Refah Partisi savunmasında “Odak olmanın tespiti için aranan 5 kesin şartı tek tek sıralamıştı” Şöyle ki;
1.Suç sayılan fiillerin parti mensuplarınca işlendiğinin ”hüküm giymeleriyle”
Sübut bulması, (Subut: Net bir biçimde gerçekleşmesi)
2.Bu üyelerin partiden ihraçları için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın
Partiye bildirimde bulunması,
3.Partinin bu üyeleri 30 gün içinde ihraç etmemesi,
4. Bu fiillerin üyelerce kesif bir biçimde işlendiğinin sübut bulması,
5. Partinin bu fiilleri benimsediğinin de sübuta ermesi.
Bu şartlar 2002 yılında kabul edilen 4748sayılı kanunla daha da zorlaştırılmıştır.
Hulasa yukarıda sayılanlar olmayınca Anaysa Mahkemesi Refah partisini kapatmadan bir hafta önce kapatmaya engel maddeyi iptal etti. (103. Madde 2 fıkra) Ondan sonra da Refah Partisini odak ilan etti ve kapattılar. Hukuk adına utanç veren bir karardır. Zaten buna hukuk denmez, hukuksuzluk denir. Kanun Refah Partisi lehine idi. Lehte olan maddeyi görülmekte olan bir dava için iptal ediyorsun, geriye doğru uygulayıp
buna da hukuk diyorsun. Erbakan hoca “kanuna uymak suç olmuş” demişti.
Vicdan sustu. Hukuk sustu. İnsanlık sustu. Göz göre göre öldürüldük. Ey halkım, unutma bizi! (Uğur Mumcu) bir konuşmasında böyle demişti. İsabet buyurmuşlar Milletimiz bizi 22 senedir aralıksız unutmuyor.
Savcı Vural Savaş (toprağı bol olsun) eğer DSP için dava açsaydı; Genel kurullarını yapmamaktan dolayı tam kapatma gerekçesi oluştuğundan parti kapatılıyordu. Ne dedi bilir misiniz? “dava açsaydım şık olmazdı” ve o DSP 1999 seçimlerinde birinci parti çıkarak koalisyonun hükümetini kurmuştu.
Erbakan hocanın ikaz dolu meşhur sözüdür. “Siyaseti önemsemeyen Müslümanları, Müslümanları önemsemeyen siyasetçiler yönetir.”
Abdurrahman Akyüz, hocanın uzun yıllar korumalığını yaptı. Oğluna bile Necmettin Erbakan ismini vermiş biridir. Diyor ki; Hocamızın çocukları bizim için çok kıymetli. Bu kıymete binaen Yeniden Refah Partisi'nin kuruluşunda yer aldım. AK Parti bizim arkadaşlarımızın olduğu yer, tabanımız hep orada. AK Parti de bizim. Sonuçta Erbakan hocamızın öğrencilerinin kurduğu bir parti ve kuruluşunda hocamızın da gizli desteği var. Muhalefet etmişti ama öyle olması gerekiyordu. Kendi bunu açıkladı. 'Eğer böyle yapmasak, AK Parti'yi yaşatmazlardı' dedi.
Son dönemlerinde bir soru üzerine Erbakan hoca: Bunlar (Erdoğan başbakan, Gül CB) bizim çocuklarımız. Bilerek Türkiye aleyhine olacak bir şey yapmazlar. Her zamanki sevgim devam ediyor. Onlarında aynı şekilde beni sevdiklerini biliyorum ve bayram kandil devamlı görüşürüz.