Kılıçdaroğlu,  Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek siyaset yapan Ulusalcı kanadı (Kuvayı Milliye) ruhunu CHP’de pasifize edip önemli figürleri de uzaklaştırınca;

Ey Türkiye, bizim eski, o bildiğiniz CHP ile hiçbir benzerliğimiz yoktur dercesine bir siyaset izlemeye başladı. Bizde çok hatalar yaptık gibi sözlerle altyapıyı ördü.

Tabi ki bunları kendi kafasından yaptığına inanmak büyük bir safdillik olur.

Ajanslar, reklam ve PR şirketlerinin yönlendirmesiyle parti politikaları görüntü olarak değişmiştir. Eski rakiplerle can ciğer fotoğraflar bundandır. Bunun yanında HDP ile resmiyette gizli tutulan ama fiiliyatta yaşanan aşk, ilk meyvesini BŞB seçimlerinde vermiştir. Bu iş birliği CHP’de siyasi söyleme de şekil vermiştir.

Ecevit’in, Deniz Baykal’ın milli konulardaki duruşu kaybolmuş, HDP ile Yunanistan’ın, kısaca karşımızdaki cephenin memnun olduğu beyanatların yanında oylamalarda da Türkiye düşmanlarını sevindiren bir Kılıçdaroğlu CHP’si ile karşı karşıyayız.

Görüntüde “Altılı Masa” diye söylenen ama masanın altından basenleri görünen başka ortaklarında olduğu benzemezler ittifakında; her şeyin “göz boyamaya” yönelik olduğu görülmektedir.

KK’ nın çok sırıtan bir yönü var ki; konuşmalarında asıl maksadı gözünüzün içine bakarak gizlemeye çalışır. Gizledim sanır amma deve kuşu gibi kafasını kuma sokup vücudunun kalan kısmının dışarıda olduğunun farkında değildir. “Helallik isteme” meselesine gelince; doğrusu o kelime; o ağza çok yabancı, hiç yakışmıyor ve komik kaçıyor. Kılıçdaroğlu’nu dinlerken ve seyrederken Şair Sedat Kocabey’ in aşağıdaki dörtlüklerini hatırlamadan edemiyorum. 

Aynaya bakacak yüzünüz de yok            Çok yakında çıkar aldığınız ah
Doğru sayılacak sözünüz de yok             Sahibine döner gün gelir silah
Hep dik yokuşsunuz düzünüzde yok      Haliniz perişan eyvah ki eyvah
Gülüşünüz yalan huşunuz yalan             Gözünüzden akan yaşınız yalan

CHP gerçekten değişebilir mi?

El cevap: Hayır (çünkü eşyanın tabiatına aykırıdır)

Aşağıda anlatılanlar, bu parti yetkililerinin olaylar karşısında vatandaşı nasıl uyutmaya çalıştığının resmidir.

Erdoğan T.C. Başbakanıdır, eşi Emine Erdoğan Gülhane Askeri Tıp Akademisinde sanatçı Nejat Uygur’u ziyaret etmek ister. Bu ziyaret başörtüsü yasağına takılmıştır. O gün yasakçı bir Türkiye vardı. Bugün bütün resmi dairelerde başörtüsü serbesttir. Askeriyede olsun emniyette olsun bu mesele çözülmüştür.

O vakitler KK başörtüsü için Cem TV de bir programda aşağılar bir eda ile “bir metrekarelik bez parçası” diyordu. 24 Haziran 2018 seçim dönemi bir TV programında da “başörtüsü sorununu ben çözdüm” dedi.

La havle” çekerek soralım: Başörtüsü yasağını sen kaldırdıysan, “ikna odaları” kurmakla hatırlanan Nur Serter 23. dönemde Baykal tarafından listeye alınmıştı.

24. Dönemde listeyi sen yaptın bu denli sıkıntı veren birini neden listeye aldın?

Her şey bir yana 2002 seçimlerinde TBMM’ye girdin. Yukarıda anlatılan GATA yanlışına Milletin vekili olarak şahitsin “tek kelime ettin mi?” etmedin çünkü o zamanlar başörtüsü ile dalga geçiyordun.

CHP İnönü demektir. Atatürk döneminde Başvekil, Atatürk’ten sonra Reisicumhur, 1960 darbe sonrası yeniden başvekildir. İnönü devri dâhil CHP çizgisini hep korumuştur. Değişim diye görünen günün şartlarına göre pozisyon almaktır.

Acıların yaşandığı, hayatların karardığı başörtüsü zulmü, mesele olmaktan çıktıktan sonra gelin helalleşelim demek kara mizahtır. Sizin “Kuzu postuna bürünmüş kurt” pozlarına kanacak olanlar çıkarsa; onlara da ancak zavallı denir.

Mehmet Akif Ersoy bu durumu,

Aslını gizleyemez insan giydiği kaftanlarla.

Bilmez ama kendini kandırır; söylediği yalanlarla.

Dizeleriyle şiirleştirir.

 

Paul Auster (Amerikalı yazar, şair, senarist) “Bir defa aldatan kişiyi affedersen, seni yine kullanır; Çünkü ihanet bir ruh hali değil, karakterin dökülüş biçimidir.” Der.

Cumhurbaşkanımızın hitap şekliyle Bay Kemal’e yakın tarihimizden notlar hatırlatalım

CHP’nin 15. Yıl için İstanbul Cumhuriyet Matbaası’nda bastırdığı Şeref Kitabı’nda bakın ne yazıyor: "Ulu şefimizin gösterdiği yoldan yürüyelim. Onun yolu bizi yalancı ahiret cennetine değil, hayata kavuşturacaktır."

Aynı kitaptan bir şiir:

Selanik'ten yükseldi ilahların bir eşi
Doğuşu ile kararttı sanki gökte güneşi

Bütün millet bir olup sarılmalı silaha

Kurtulmak kurtarmakta hacet yoktu Allah’a (Hâşâ)

Ey gökteki melekler, siz de göklerden inin

Yılda bir borcumuzdur cumhuriyete tapmak"

Falih Rıfkı Atay:

"Cehennemim var diye, kurum etme ey Tanrım

 Bağrımdaki ateşle, seni bile yakarım"

Partiniz CHP yöneticileri sayesinde öyle bir atmosfer oluştu ki, kısa süre önce Müslümanların Hilafet merkezinin bulunduğu topraklarda yazılan şiirlere bakın 

 

Edip Ayel, (Aklınca Atatürk’e ithafen şiir yazmış)

Cennetse bu yurt, sen onu buldundu harabe,
Bir gün olacaktır anıtın Türklüğe Kâbe.
Zindan kesilen ruhlara bir nur gibi doldun,
Türk ırkının, en son, ulu peygamberi oldun.
Tutsak seni lâyık, yüce Tanrı’yla musavi

Toprak olamaz kalp doğabilmişse semâvî
Ölmez bize cennetlerin ufkundan inen ses,
İnsanlar ölür, Türklüğe Allah olan ölmez.

 

Fazıl Hüsnü Dağlarca

Türk’e bir hayır gelmez, Arap Felsefesinden
Gazi bize bir din ver, Türk’ün öz nefesinden

Haftaya devam edelim