Bakış açımızı değiştirmeliyiz. Diplomaya yüklediğimiz anlamı içselleştirmemeliyiz. Diploma işe giriş bileti değildir. Belirli formasyonları hangi tarihlerde hangi düzeyde edindiğimizi gösteren bir “Yetkinlik Belgesi” dir. Örneğin, ehliyet/sürücü belgesi sahibi olmak araç kullanma yetkinliğini kazandığını tesciller lakin araç sahibi olmak ve sahibi olmadığın bir aracı kullanmak senin özel şartlarınla ilgili bir durumdur. Demem o ki, bakış açısı değişikliğine ihtiyacımız var. Bu açı değişikliğine üniversiteye yüklediğimiz anlamı ve bölüm tercihini de dahil etmeliyiz. Her gerçekleştirdiğimiz iş öncesi fayda ve maliyet analizi yapan biz insanlar! Neden üniversite tercihlerimizde istihdam olanaklarının az ya da hiç olmadığını bile bile bir bölüm tercih ederek yıllarımızı farklı şehirlerde geçiriyoruz? (2), (4) ya da (5) yıl süreyle aldığın KYK kredisi, ailenin sana gönderdiği düzenli mali destek tutarlarını da hesaplarsan hem zaman hem maliyet açısından bile bile lades diyorsun. “Yapmış olmak için yapmak” anlayışına hayatımızda yer vermememiz gerekiyor. Burada sisteme ve ebeveynlere de değinmek gerekiyor. Bu değinişe geçmeden önce artık süzgecin elek boşluklarının daha da sıklaştığını ifade etmek istiyorum. Farklı olmak ve farkında olmak zorundasın! Yarışa birlikte başladığın ve seninle aynı formasyona sahip olan kişilerden farklılıklarını üniversite öğrenimin ve sonrasında gerçekleştirdiğin çalışmalarla ortaya koymalısın. Ya da sürecin en başında popülist algılardan uzak “Biraz zahmetli” olarak tabir edilen lakin personel bulamayan sektörlere dair bölümleri tercih etmelisin. Özel sektörde iktisadi bir işletmenin işverenisin diyelim. Belirli alanlarda personel alımı gerçekleştireceksin. Önüne onlarca özgeçmiş geldi. Hepsi pırıl pırıl ve aynı bölümden mezun onlarca genç. Burada süzgecin üstünde kimler kalmalı? Ya da sen içlerinden hangilerini tercih edersin? Tabiki farklı ve farkında olanı. Üniversite öğrenimi boyunca farklı olmak adına “Sorumluluk Alan” ve kendini sürekli geliştiren kişiler, süzgecin üstünde kalacak. Özgeçmişine yeni satırlar eklemen gerekiyor. Öğrenim gördüğün ve çalışmak istediğin alana dair çeşitli faaliyetlerin/projelerin içerisinde yer alman gerekiyor. Sistemin durumunu ve ebeveynlerin görevlerini de kısaca irdeleyelim. Ülkemizde mevcut üniversite sayısını “Her yere üniversite açıldı. Bunca mezun ne iş yapacak” şeklinde eleştirenleri görüyor ve konuşmalarına şahit oluyorum. Peki ya Dünya’da ki durum ne? Bu konuya insanlar nasıl bakıyor? Hindistan: 8407, ABD: 5758….. Japonya: 1223, Rusya: 1108, Fransa: 1.062, Çin: 1.054, İran: 343, Güney Kore: 322 ve Ülkemiz Türkiye’de 209 üniversite bulunuyor. Genç işsizlik oranlarına baktığımızda, Hindistan: %22, ABD: %8.2, Japonya: %4.2, Fransa: %17.8, Güney Kore: %5.7 ve Ülkemiz Türkiye’de bu oran %24 olarak seyrediyor. Üniversite sayısının artması, eğitim ve öğretim hizmetinin yaygınlaşması, kolay ve ulaşılabilir eğitim imkanının tesis edilmesi genç nüfusun “Yeterlilik Edinimi” açısından eğitilmesini sağlıyor. Lakin nüfus, göç, iktisadi teşekküllerin yapısı gibi faktörler üniversite ve istihdam dengelerini ciddi derecede etkilemektedir. Bunları birbirinden ayrı düşünürseniz açılan üniversite sayısına takılırsınız. Yurtdışında bazı ülkeler, kırsal mahallelere dahi butik üniversiteler kurarak bölgesel ihtiyaçlar doğrultusunda eğitim programları uyguluyor. Ülkemizde, üniversitelerde mevcut bölümler bölgesel ihtiyaçlar doğrultusunda bir bütün olarak ele alınmalı ve nitelikli bir planlama ile baştan revize edilmelidir. “İhtisas Üniversiteleri” modeli ile bölgesel kalkınmanın altlığını oluşturacak istihdama nitelikli personel sağlayıcı görevinde olmalıdır. Ebeveynlerde çocuklarını konunun uzmanı kişilerin geri bildirimleri ve çocuklarının yetenekleri doğrultusunda bölümlere yönlendirmesi gerekiyor. Bu ülkenin mahir motor ustalarından usta mutfak aşçılarına uzman inşaat ve tesisat ustalarına da ihtiyacı var. Mesleklere olan bakış açımızı da değiştirmeliyiz. Geçtiğimiz günlerde yurtdışında yayınlanan bir TV programında bir evin tesisatını anne ile kızın birlikte kurduğu bir şirket aracılığı ile bizzat kendilerinin yaptığını gördüm. Ayrıca Barselona’nın en işlek sokaklarını belediyede görevli hanımefendilerin özenle temizlediğini gördüm. İşlerini dikkatle gerçekleştiren saygı duyulası kişilerdi. Bizler ilk önce zihnimizden ve gönlümüzden “İşe Bakış” anlayışımızdaki kötülükleri söküp atmalıyız. Kıyafete, makama, hısımlığa verilen önem saygıya, vefaya, alın terine verilmedikçe aptal ve saygısız insanlardan nasihat dinlemekten başka elimize bir şey geçmez. Bu arada istihdam ve üniversite dengesine değinmişim. Üniversite sayısını ne kadar artırırsak artıralım OSB’lerin ve buna bağlı istihdam olanaklarını da o denli artırmalıyız. Ülkemizde 2002 yılında 140 olan OSB(Organize Sanayi Bölgesi) 2021 yılı itibariyle 359’a yükseldi. Millî ihtiyaç ve menfaatlerimizin kaçınılmaz kıldığı sanayi şubelerinin bir an önce gerçekleştirilmesine, hassasiyetle çalışıyoruz. (M. Kemal Atatürk-1932) Sistemi iyileştirdiğimizde, geleceğe dönük planlarımızı ayağı yere basan şekilde yaptıktan sonra planları harfiyen uyguladığımızda ve etkin bir denetim mekanizmasını tesis ettiğimizde listenin en üst sırasına ismimizi yazdıracağımızdan zerre şüphem yok. Diplomanın aslı “Sensin”, her şey seninle başlar. Sen ilk önce kendinle değişimin ve dönüşümün fitilini ateşle.