Ansiklopedilerde İster tuzlu su, ister Nil nehrinde ya da başka bir suda olsun Timsah dünyanın en saldırgan hayvanı unvanını elinde tutuyor. Özellikle, tuzlu su timsahı bir insanın peşinden gitmesi için kışkırtılmasına bile gerek yoktur. Siyonist Binyamin Netenyahu için bulunabilecek en gerçekçi tanımlama budur. Sadece Netenyahu’mu? Gelmiş geçmiş İsrail’li yöneticilerin tamamına yakını timsah gibi saldırgandır.

İngilizlerin Filistin topraklarıma Yahudileri taşımaya başladığı 1917’den bu güne kadar, Filistinlilere soykırıma varan planlı bir katliam yapılmaktadır. Sadece Filistin’de değil, göçe zorlanıp komşu ülkelerde kamplarda yaşayanlarda buna dâhildir. 

Yaşı müsait olanlar hatırlar. Bundan 42 sene önce (16 Eylül 1982) Anadolu Ajansının haberi: Lübnan'da Filistinli mültecilerin kaldığı Sabra ve Şatilla kamplarında tarihin şahitlik ettiği en vahşi katliamlardan biri gerçekleşmiştir.

Siyonist haydutların işgal ettiği Lübnan'da, Onların himayelerinde Hıristiyan Falanjist milisler, yaklaşık 3 bin kişiyi cesetleri tanınmayacak bir vahşet ile katlettiler.

Sabra ve Şatilla katliamları, İsrail Savunma Bakanı olarak görev yapan Ariel Şaron gözetimi ve koruması altında gerçekleşmişti. Çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan savunmasız Müslümanların yaşadığı kamplar, mülteciler kaçmasın diye İsrail ordusu tarafından kuşatıldı. Ardından açılan bir koridor ile kampa sokulan aşırı sağcı silahlı Hıristiyan Falanjist milisler; kadın, çocuk, bebek ve ihtiyar demeden Müslümanları katlettiler. Çoğu şehidin yüzü işkence ile tanınamaz hale getirildiğinden katledilenlerin büyük kısmının kimliği tespit edilemedi.

İsrail birliklerinden alınan buldozerlerle kamplara giren Falanjistler evleri, içindeki insanlarla beraber yıktılar. Kaçabilen ve son çare olarak hastanelere sığınan mülteciler, kendilerini takip eden Falanjistler tarafından hastanede yatan hastalar ve görevlilerle birlikte öldürüldü. Falanjistler, İsrail birliklerinden o kadar çok destek almıştı ki üniformaları dahi İsrail ordusunun üniformalarıyla aynıydı. Yalnızca İsrail ordusunu temsil eden Tsahal yazısı yerine Lübnan Kuvvetleri yazıyordu.

 (yıllar sonra İsrail Haaretz gazetesi Mossad’ın belgelerini yayınladı. Lübnan işgaline

1 yıl önceden Falanjist milislerle koordinasyon içerisinde hazırlık yaptığı belirtiliyor)

Katliam sonrası BM 16 Aralık 1982'de yaşananları kınayarak  "bunun bir soykırım olduğunu" ilan etmişti. Ancak hala katliama dair hiçbir yargılama ve ceza işlemi gerçekleşmemiştir. Katliamdan sağ kurtulan 23 kişi dönemin İsrail başbakanı olan Ariel Şaron aleyhine insanlık suçu işlediği gerekçesiyle 18 Haziran 2001’de Belçika’da dava açtılar. ABD ve İsrail’in baskıları nedeniyle Belçika, bu davanın açılmasına imkân veren yasayı değiştirmek zorunda kaldı ve 15 Mayıs 2002’de dava yetkisizlik nedeniyle düştü. Dava düşmeden önce katliam liderlerinden Falanjist Eli Hubeyka, Şaron aleyhinde şahitlik yapacağını ilan etmesinden birkaç gün sonra, Beyrut’ta aracına konulan bombanın patlaması sonucu öldürülmüştü.

İsrail, katliamı durdurmak için göstermelik olsa dahi hiçbir eylemde bulunmadı. Katliamlardaki rolü dolayısıyla Ariel Şaron Beyrut kasabı diye anılmaktadır

(Milletimiz Yahudi ayrımcılığı yapmaz hatta 1492 İspanya’da engizisyondan kaçan Yahudilere II. Beyazıt kucak açmıştır. İkinci dünya savaşında da Büyükelçilerimiz Konsoloslarımız Nazilerin elinden Türk pasaportu vererek Yahudi kurtarmıştır. Bugün Filistin’de Nazileri mumla aratan İsrail, bu gidişle bütün insanlığı kendine düşman etmek için uğraşıyor. Bu konuda konuşanları da “Antisemit-Yahudi’ye karşı nefret ve düşmanlık besleyen”  ilan ediyor. Sen ilk önce kendini düzelt. İngiliz ve ABD desteğiyle 1917’den bugüne yapmadığın katliam kalmadı Herkesin hafızasına katil işgalci hırsız diye sayfa açtınız. Ben bile Ariel Şaron’un ismini hatırlattığı için hiçbir boykot yokken bile o isimdeki deterjanı evime sokmadım. Almaya kaksam Sabra ve Şatilla vahşiliği aklıma gelir, ellerim titrer alamam)

 Otuz yılı aşkın Beyrut'a odaklanarak çalışan The Independent gazetesinin Orta Doğu muhabiri, İngiliz gazeteci Robert Fisk, Sabra ve Şatilla katliamında olay yerinde gördüğü manzarayı, Gazetesinde yazdığı bir makalede şöyle aktarmıştı:

 “18 Eylül 1982'de Sabra ve Şatilla kampında bulunanlar için Ariel Şaron,

Arkasında; şişmiş cesetler, tecavüz edilmiş, işkenceye uğramış ve sonra da katledilmiş kadınlar ve bebekler bırakan bir kasaptır. Olaydan 18 yıl sonra bugün bu caddelerde dolaşırken katliam manzaraları hala gözlerimin önünden gitmiş değil. Biraz ötede Sabra Camisi'ne giden yolda 90 yaşında, beyaz sakallı ve pijamalarıyla Nuri Bey'i görüyorum. Ölü bedeninin yanı başında yün başlığı ve bastonu duruyor. İlerideki dar sokakta yemek tencerelerinin yanında yatan iki kadın cesedi var

Cesedin birkaç metre ötesinde çürüdüğü için bedenleri morarmış, bir çöp gibi oraya fırlatılmış bebekler...”

Bir gerçeği tekrar edelim.

Yahudilikle Musevilik karıştırılmamalı. Musevilik dindir. Yahudilik bir din değil, bir ırktır. Bir insan ben Yahudi oldum dese Yahudi olamaz. Yahudilik anadan geçer. Din olarak Yahudiler Musevi’dirler amma bize Musevi demeyin, bize Yahudi deyin derler. Bu arada her Yahudi dini bütün anlaşılmasın. Mesela İsrail’in kurucu lideri David Ben Gurion için Ateist olduğu iddia edilir.

Prof Dr Suat Cebeci’nin özet bilgilendirmesi:

Yahudilerin asıl adı “İsrail Oğulları”dır. Bir adı da İsrail olan Yakup Peygamberin on iki oğlundan türemişlerdir. Bilindiği gibi Hz. Yakup’un on bir oğlu birlik olup en küçük kardeşleri Yusuf’u öldürmek maksadıyla kuyuya atmışlardır. Her sorunu öldürme refleksi ile çözme tutkusu o zamandan beri İsrail oğullarının en belirgin karakteridir.

Yahudiler peygamber öldürmekle bilinen bir kavimdir,

Zekeriya ve Yahya Peygamberi öldürmüş, İsa Peygamberi çarmıha germişlerdir. Kuran da Yahudilerin isyan etmeleri, taşkınlık yapmaları ve peygamberleri öldürmeleri, sebebiyle aşağılandıkları, Allah’ın gazabına uğradıkları anlatılır.

(Bakara 2/61; Ali İmran 3/112).

Vahşilikleri sebebiyle tarih boyunca defalarca yurtlarından sürülmüşler, köleleştirilmişler, katledilmişlerdir. İlk kez M.Ö.1200’lü yıllarda Mısırda köleleştiler  Firavunlar tarafından inşaat temizlik, altyapı gibi bayağı işlerde çalıştırılmışlardır.

M.Ö. 586 yılında Babilliler tarafından esir alınıp yurtlarından sürülmüş ve köleleştirilmişlerdir.

M.S. 70 yılında ise Romalılar tarafından Kenan Elinden (Filistin) çıkarılıp değişik beldelere sürgün edilmişlerdir. Bu tarihten itibaren sürekli başka devletlerin hâkimiyeti altında yaşamışlardır.

Nihayet II. Dünya savaşı yıllarında uğradıkları Nazi katliamından sonra Birleşmiş Milletler kararı ile 1948 yılında Filistin’de devlet kurmalarına izin verilmiştir.

Bugün İsrail devletini yönetenlerin böyle bir geçmişe sahip olduğu düşünülürse kendilerine vaat edildiğine inandıkları toprakların tamamını ele geçirseler bile komşuları ile barışık olmaları ve barış içinde yaşamaları mümkün değildir. Onlardaki öldürme tutkusu tedavisi olmayan bir irsi hastalıktır. Öldürmekten müthiş bir haz duyar, kadın, yaşlı, çocuk demeden çaresiz insanları öldürmekten keyif alırlar. Dünyada eşine rastlanmayan iki ayaklı vahşi canavarlardır. Onlarla Filistin konusunda bir çözüme ulaşmak imkânsızdır. Ancak tarih tekerrür eder de Yahudiler yurtlarından tekrar sürülürse o zaman Filistin sorunu çözüme kavuşur.

(29 Ocak 2009 Davos) Erdoğan’ın “One minut” çıkışı. (Öldürmeye gelince siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz. Plajlarda çocukları nasıl vurduğunuzu biliyorum". Ülkenizde Başbakanlık yapmış iki kişinin bana sözleri vardır. Tankların üzerinde Filistin’e girdiğimde kendimi mutlu hissediyorum diyen başbakanlarınız vardı. İsimlerini veririm.) Görüldüğü gibi başbakanları ruhi yapılarındaki, genlerindeki katilliği itiraf etmişler.