Yarın arife, cuma günü ise bayramın birinci günü. Bayramlar, anmaların, ziyaretlerin, barışmaların, kaynaşmaların zamanıdır. Belki daha önemlisi bayramların birer hoşgörü ve sevgi ortamına yol açmasıdır.

Günler öncesinden heyecanlanırdık. Evde bir koşuşturma, bayramlık, bayram harçlığı, lunapark…

Yani geçmişte böyleydi…

Çocukluğumun hafızamda kalan en güzel anılarıydı.

Zaman içerisinde bayramların insanlar üzerindeki samimiyet ve bütünleştirici etkisinden uzaklaşmıştık. Evet bazı değerlerimizi kaybettik. En çokta el öpme, bayram sabahına uyanma, bayramlaşma…

Sekülerleşen ve modernleşen dünyamızda bayram anlamını yitirmeye başlamıştı. Bayram bizim için artık tatil fırsatı oldu. Şüphesiz herkesin tatile ihtiyacı var ama bayramların tatile dönüşmesi bayramın asıl kucaklayıcılığını kaçırmış olmak demek.

Ama bu bayramın havasını biraz daha farklı soluyorum.

Aklımızın alamayacağı, hayal bile edemeyeceğimiz büyüklükte acılar yaşadık.

Yani bayram desen değil, tatil desen değil...

Öyle büyük felaketler gördük ki bir yaramız kapanmadan diğeri açıldı. Ülkemiz afetler açısından çok zorlu bir dönemden geçmeye devam ediyor. Önce pandemi beraberinde orman yangınları, kuraklık, sel felaketi, depremler ve hayatını kaybeden sayısız insan…

Perşembenin gelişi çarşambadan belli oluyor zaten. Bu yüzden bu yazıyı biraz ‘buruk’ yazıyorum.

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ve Ramazan Bayramı aynı zamana denk geldiğinden birçok çocuk heyecanla o günü beklemesine karşın geçtiğimiz aylarda yaşadığımız deprem felaketinden dolayı bayramı buruk kutluyoruz. Çünkü çocuklar içinde buruk kutlanacak.

Bu felaketten sonra bu bayramı kutlayabilir miyiz?

Bayramlar birlik, beraberliğin, kardeşliğin günleridir.

Bunları sadece temenni etmek yetmez.

Bunları sağlamak gereklidir.

Tadı olmasa da bu hüzünlü bayrama ‘merhaba’ diyelim…