Merhum Erbakan hocamız Siyonist Yahudileri; siyasi mesajlarının merkezine almıştı. Osmanlının yıkılışında oynadıkları rol ve dünya üzerinde dönen dolaplarda Yahudilerin parmağı olduğunu, üzerine basa basa söylerdi. 1992 yılıydı. Türkiye’de çok önemli bir ilahiyatçı akademisyen bana “sizin hoca Yahudilere öyle vuruyor ki ne Bakara suresinde ne de Al-i İmran suresinde Allah o kadar vurmuyor” demişti.

Erbakan hoca Yahudilere karşı ayrımcı, önyargılı (antisemit) değildi. Hatta Osmanlı döneminde aynı mekânda farklı din mensupları için ibadethane (Cami Kilise Sinagog)

Yapıldığını takdirle anlattığına şahidim. Erbakan hocanın karşı olduğu şey: bugünde dünyanın gözü önünde Siyonistlerin yaptığı soykırımdır, vahşettir, Filistinlilerin evlerine barklarına (yerleşimci diye uydurulan bir sahtekârlıkla) çökme hırsızlığıdır.

Maalesef batı dünyasında devlet yöneticileri, İsrail vahşetine sessizdir, hatta ortaktır ve katliama göz yummaktadır. Erbakan hoca “Siyonizm bir timsaha benzer. Bu timsahın üst çenesi Amerika ise alt çenesi Avrupa Birliği’dir. Beyni Siyonizm, gövdesi ise işbirlikçilerdir” diyerek net bir tarif yapmıştır.

Erbakan hoca haksız mı?

Kuran’nın 34 suresinde, tam 136 yerde Hz Musa’nın adı geçer. En fazla adı geçen peygamberdir. Yahudilerin dini Musevilik olduğuna göre Erbakan hocanın Yahudileri çok konuşması Kur’anidir. Erbakan’ın en büyük kusuru (!) çok zeki oluşu ve olayları çok önceden görebilmesiydi. Bugün bakınca; dünyada yaşanan siyasi hamleler, Türkiye’nin karşılaştığı tehlikeler ve planlar için “Erbakan hoca demişti” diyeceğimiz o kadar çok olay var ki. İran, Irak, Suriye çizgisinde sahnelenen oyunların tamamının bir strateji olduğunu söylüyordu. Hedef Türkiye’dir diyordu. O gün bunlara hayal diyenler; bugün tehlikenin burunlarının dibine dayandığının hâlâ farkında değiller.

Olayları önceden görmesi ile ilgili bir anı paylaşalım

1986 yılıydı ve hoca siyaseten yasaklıydı. Ramazan ayında bir iftar programına konuşmacı olarak Bursa’ya davet etmiştik. İftar sonrası emniyeti atlattık (kim bilir belki de göz yumdular) Bursa I.Organize sanayi bölgesinde BGS (Bursa gözlük sanayi) fabrika binasında bir toplantı yaptık. O tarihler ANAP iktidarı var amma 1980 darbe konseyinin tahkim ettiği askeri bürokratik vesayet dönemiydi. Turgut Özal’ın da eli kolu bağlıydı. Kenan Evren Cumhurbaşkanı, darbe konseyi de görevdeydi. Üstelik devlet protokolünde konsey üyeleri başbakan Özal’ın önündeydi. Böylesine antidemokratik bir dönemde Üniversitelerde başörtü yasağı gündemi sarsmıştı.

Evren idamlar konusunda bir sağdan bir soldan asın diyerek aklınca tarafsız ve adilane davrandığını zannederdi ya, kızlara başörtüsü yasağı konulunca eşitlik sağlansın diye olsa gerek, erkeklere de sakal yasağı konmuştu. Bazı okullarda sakallı gelen erkek öğrenciler kapılardan geri çevriliyordu.

Milli Gazete başörtüsü için “uzaya füze fırlattınız da başörtüsüne mi takıldı” diye itham eden ve sitem dolu bir manşet atmıştı.

Tarihi yanlış hatırlamıyorsam 1985 sonlarında yayın hayatına atılan Zaman gazetesi de aynı sertlikte manşetler atıyordu. Prof. Hüseyin Hatemi “bari kapılarda erkek öğrenciler için sünnetli mi değil mi kontrolü yapılsın” diye ince ayar espri ile yasaklarla dalga geçiyordu.

Toplantıda bir arkadaşımız hocaya Zaman Gazetesini sordu.

Bizim karargâhımızın gazetesi değil cevabını verdiler.

Hepimiz için beklenmedik bir cevap oldu. Çünkü o dönemler çok değer verdiğimiz kalemler (Ali Bulaç, Fehmi Koru, Hatemi kardeşler vb) orada yazıyordu.

Birkaç dakika sonra aynı soru, yazarlar ve manşetler övülerek tekrar sorulunca hoca;

Nesini soruyorsunuz hâlâ, bizim davamıza hizmet etmez dedik ya! Bitti!” diyerek çok sert bir eda ile kestirip atmıştı. Erbakan Hocanın 1986 yılında gördüğünü, Türkiye’de çok kişi 30 sene sonra 15 Temmuz 2016 darbe girişiminde ancak görebildi.

 “Yanlışın en tehlikelisi, doğruya en yakın olan yanlıştır. Doğruyla karıştırılması ve insanların daha kolay aldatılması ihtimali taşımaktadır” sözü Erbakan’a aittir.

Sanki yukarıda anlattığımız adresi işaret ederek o sözü söylemiştir.

Siyaseti önemsemeyen Müslümanları, Müslümanları önemsemeyen siyasetçiler yönetir” sözü de bizim neslin beslendiği siyasi pınardır.

Hoca; alanında uluslararası kabul gören bir akademisyendi. Keşke siyasete girmese de alanında çalışsa diyenler çok olmuştur.  O ise "Bir üniversitede profesör olabilirsiniz Nobel ödülleri de alabilirsiniz, ama ülkenizin insanı açlık, sefalet ve zorluklar içerisindeyse, dünyada 300 bin çocuk yoksulluk içinde açlıktan ölüyorsa, sizin Nobel ödülleriniz ne işe yarar?" düşüncesiyle siyaset yapmayı bize öğretmiştir. 

Semboller siyasette işaret taşlarıdır.

Avusturyalı bir gazeteci olan Theodor Herzl, yazdığı Judenstaat (Yahudi Devleti) isimli kitapta Siyonizm'in kuruluşunu anlatmış, 1897'de I. Siyonist Kongre ile Dünya Siyonist Teşkilâtı kurulmuştur. Kongre ile Yahudi devleti kurulması bir fikir iken, 1897'de hedef haline getirilmiştir. Theodor Herzl, ilk Siyonist kongreden birkaç gün sonra, 3 Eylül 1897’de günlüğüne şunları yazar: Kim ne derse desin, ben birkaç gün önce Basel’de Yahudi devletini kurdum. Bugün belki de tüm dünya bana gülüyordur. Ama belki 5 yıl sonra ya da belki 50 yıl sonra, bunun gerçekleştiğine tüm dünya şahit olacaktır. Herzl bu notu yazdığında, sene 1897 idi. İsrail devleti sadece bir yıllık hata payı ile

51 yıl sonra 1948’de Filistin topraklarında kurulmuştur.

 İsviçre'nin Basel şehrinde 1897 yılında toplanan Yahudi Kongresi’nin yapıldığı salonda, Erbakan hoca bir asır sonra Yeni bir dünyanın kurulması”  konulu Avrupa İslam Birliği Konferansını tertip etmiştir. Aynı salonun kullanılması beyinlere kazınsın diye semboliktir. Erbakan Yahudi’nin bileğini büktü denmiş ve ses getirmiştir

 Erbakan Hoca; Siyonistlerin algılarıyla konuşma hatasına düşenleri çekinmeden yüzlerine vurur ve uyarırdı. Bir gazeteciyle sohbet ederken;

Bakıyorum da Siyonizm’in mıknatısı seni de kendine çekmeye başlamış.

Hocam bir şey sorabilir miyim?

Tabii buyur?

Bu Siyonizm’in mıknatısı nasıl bir mıknatıstır ki; ta Amerika’dan, İsrail’den bizi çekiyor da, sizin mıknatıs bu kadar yakından çekemiyor.

Erbakan: Bizim mıknatıs tahtaları (odunları) çekmez! Diyerek okkalı bir cevap vermişti.

ABD’yi yöneten Siyonistlerdir. Joe Biden, "Siyonist olmanız için Yahudi olmanıza gerek yok. Ben bir Siyonistim” Birleşmiş Milletler teşkilatı bir ABD projesi olarak ikinci dünya savaşından sonra 24 Ekim 1945 tarihinde ABD’de Kaliforniya’da kurulmuştur. Bugüne kadar İsrail aleyhine alınan kararlar, ABD sayesinde uygulama alanı bulamamıştır. Bu nedenle BM’den ya da uluslararası mahkemelerden ABD ve batı bloğunun istemediği bir karar çıkmaz. Çıksa da uygulanmaz. Çünkü sistemi kuran onlar, sahipleri de onlardır. İkili bir rekabetin olduğu soğuk savaş döneminde bile (NATO Varşova) tam sonuç alınamıyordu. Perde önünde kavga, perde arkasında anlaşarak dünyayı paylaşmışlardı. ABD dünyanın en acımasız dolayısıyla en vahşi devletidir. Bakmayın özgürlük naraları atmalarına. Gazze soykırımını protesto edenleri susturmak için Antisemitizmle ilgili geniş kapsamlı bir yasa çıkarıyorlar. "Kahrolsun ABD" diyebilirsiniz ama "Kahrolsun İsrail" demek yasak (Salih Tuna Sabah)

Katetmemiz gereken çok yolumuz var çok!

Dünyanın gözü önünde Filistin’de Siyonist İsrail tarafından bir soykırım yaşanıyor.

ABD’de, Avrupa’da öğrenciler, gençler İsrail’in Filistin vahşetini protesto ediyor, coplanıyor tutuklanıyorlar, Rektörler akademisyenler kelepçeleniyor, işten atılıyorlar

Türkiye’de ise İBB başkanı Hamas için terör örgütü tanımlaması yapıyor. İsrail jet hızıyla kutluyor ve kendisini İsrail'in yakın bir dostu olarak gördüğünü bildiriyor.

Şimdi de Oscar ödüllü ABD'li oyuncu Susan Sarandon’a bakalım: “Gazze'de olanları önemsemeniz için Filistinli olmanıza gerek yok. Filistin'in yanındayım”

Yine Oscar ödüllü ABD’li aktör Robert De Niro İsrail için ne demiş ona bakalım:

“Yaptıklarından dolayı neden İsrail’i ya da İsraillileri suçluyoruz ki? Kuduz bir köpek tarafından ısırıldığınız zaman kimi suçlarsınız? Köpeği mi sahibini mi?

Kuşkusuz sahibini. Bu yüzden bütün suç Amerika’nın, İsrail gibi bir ülkeyi desteklediği için”