İsmet Paşa’nın başbakan olarak kaptanlık yaptığı CHP, öyle ladini (din dışı) bir iklim oluşturmuştu ki, Osmanlı’yı yıkan İngilizler bile “bu kadarını beklemiyordu kanaatindeyim” Tabii ki; bizim bu halimizi gören İngilizler göbeklerini kaşıyarak keyifle purolarını tüttürmüş olmalılar. Zaten imzalattıkları Lozan antlaşmasının tabii sonucu; keyiflenmek haklarıydı. Turgut Özal “Halifeliğin kaldırılacağına dair söz verildi” diyor. Lozan’ı imzaladığımız 24 Temmuz 1923 tarihinden 7 ay 8 gün sonra

Atlı kovalıyor gibi 3 Mart 1924 tarihinde  "Hilâfetin ilgâ ve Hanedan-ı Osmanî'nin Türkiye Cumhuriyeti memaliki haricine çıkarılmasına dair 431 numaralı sürgün kanunu “ çıkarıldı. (Halifelik makamı kaldırıldı ve Osmanlı hanedanı, malları mülkleri hazineye intikal ettirilip öz yurdundan sürgün edildiler )

Helallik istismarı yapan Bay Kemal’e Argo ifade ile “Buyur buradan yak” diyelim

Bu ay Lozan’ın 99.yıl dönümü kutlanıyor. Kurtuluş savaşı yaptık, Yunanı denize döktük Lozan’a gittik iyi bak Kemal bey neye imza attık.

Madde 59 “Yunanistan, Anadolu'da, savaş yasalarına aykırı olarak, Yunan ordusu ya da Yunan yönetiminin eylemleriyle işlenmiş zararları onarma yükümünü kabul eder. Öte yandan, Türkiye, Yunanistan'ın, savaşın uzamasından ve savaş sonuçlarından doğan mali durumunu dikkate alarak, onarımlar karşılığı olarak, Yunan Hükümetine karsı yöneltebileceği her türlü zarar-giderim isteminden kesinlikle vazgeçer”

Maddede söz edilen konu Polatlı’ya kadar Anadolu işgali yaptırılan Yunanistan’ın ödemesi gereken savaş tazminatıdır. İsmet İnönü Batı cephesi komutanı olarak Yunanın çekilirken Ege ve Marmara bölgesine yaptığı zararı görmüş olmalı. Nitekim Vakit Gazetesi muhabirine verdiği beyanatta tahribatın maddi değerinin “ Bir milyar beş yüz bin altına vardığını, yanan 280 bin evin ise üç yüz milyon lira kıymet kaybına sebep olduğunu, götürülen hayvan ve eşyanın da 700 milyon lira kıymetinde olduğunu”  (Toplamda iki milyar 500 bin altın) söylemişti. Sonuçta bize bunlardan vazgeçmemiz telkin edildi kuzu gibi vazgeçtik ama Osmanlı’dan kalan borçları 1954 yılına kadar ödedik. İşin garibi itilaf devletleri ayrıca bizden 30 milyon lira (altın) savaş tazminatı istedi 10 milyon lira olarak kabul ettik ve ödedik.

Böyle bir müzakerecinin başbakan olarak yönettiği CHP iktidarında; Dini konuları hafife alan, alay eden sözüm ona şiirler (!) furyası doğal bir sonuçtur. Aşağıda şiir diye yazılanları okuyunca; bakın neler göreceksiniz. Öylesine bir şaşırmışlık var ki; rotu çıkmış araba gibi tekerlekle direksiyon arasında bağlantı koptuğundan istikameti uçurum olan ucuz mu ucuzluklar, hafif meşreplikler göreceksiniz. Bunun için dini yönünü bir tarafa bırakın, ne denli vıcık vıcık yağ akan cümleler olduğunu görün..

Bu konuda Sevan Nişanyan (Türkiye Ermeni’si yazar ve dilbilimci) şunları yazıyor: “Güçlü ve orijinal kişiliği her türlü tartışmanın üzerinde olan Atatürk’ün, çevresini saran dalkavukluk halesine zaman zaman tepki gösterdiği, hatta “yaranma” çabasında fazla ileri gidenleri bozduğu anlaşılıyor.” Diye yazmıştır.

Korona salgını ve Ukrayna-Rusya savaşı yüzünden tedarik zinciri kesildiğinden

Birçok temel gıda maddesine erişim sıkıntısı yaşanıyor. Sıvı yağ kıtlığı çok sayıda ülkede ilk sıralarda yer alıyor. Yağ mı arıyorsunuz? Buyurun varil varil yağ akan şiirler  

Behçet Kemal,

Kaç yıldır Türkçeydi Tanrı'nın dili

İnsana ne ilâh, ne de sevgili,
Ne de ana-baba aratıyordu

Her an yaratıyor, yaratıyordu.
 

Yusuf Ziya Ortaç

Dağların ardında sönüşü gibi,
Millete can veren, vatan yaratan;
Tanrının göklere dönüşü gibi
Her zaman ırkıma büyük Baş Atam,
Tanrılaş gönlümde, tanrılaş Atam!

Yusuf Ziya Ortaç, (Aklınca ezana benzeterek yağcılıkta zirveyi zorlamış)

Atatürk’e Ekber, Atatürk’e Ekber, ancak O var: Atatürk!
Evliya odur, peygamber odur, sanatkâr Atatürk,
Tarihe hâkim, zekâya önder, doğma serdar Atatürk,
Bunları geçti insan büyüğü: Kendi kadar Atatürk

Türkler için yeni bir “Amentü” bile yazıldı. Ne enteresandır ki, “Türkün” Amentüsü’nü “Sâfi” imzasıyla kaleme alan Munis Tekinalp takma isimli Moiz Kohen adında bir haham çocuğudur.  Türkler için yazdığı “Türkün Yeni Amentüsü” :

“Kahramanlığın örneği olan ve vatanın istiklâlini yoktan var eden Mustafa Kemal’e, onun cengâver ordusuna, yüce kanunlarına, mücahit analarına ve Türkiye için ahiret günü olmadığına iman ederim. İyilikle fenalığın insanlardan geldiğine, büyük milletimin medenî cihanda en büyük mevkii kazanacağına, hamaset dasitanlarıyla tarihi dolduran kudretli Türk ordusunun birliğine ve Gazi’nin Allahın en sevgili kulu olduğuna, kalbimin bütün hulusiyle şehâdet eylerim.”

Aka Gündüz (Zırvanın zirvesine çıkıyor)

Atatürk’ün tapkınıyız.

Her şeyde Atatürk, Yerde O, Gökte O, Denizde O, var da O, yok da O, Her şeyde O Atatürk; Yerdedir, göktedir, sudadır, alandadır, diktedir, pusudadır.

Görünmezi görür, Bilinmezi bilir, duyulmazı duyar, Sezilmezi sezer, ezilmezi ezer. Her şeyde Atatürk Elimizi yüzümüze, gönlümüzü özümüze kapıyoruz.

Biz sana tapıyoruz Biz sana tapıyoruz.

Varsın, Teksin, Yaratansın.

Sana bağlanmayanlar utansın.”

İlhami Bekir
İlk adam, mavi gözlerle baktı toprağa,
Toprağın haritasını çizdi bayrağa;
Allah değil, o yazdı alın yazımızı.

Şu bilgiyi de verelim. Aynı dönemin şairlerinden Yahya Kemal, Necip Fazıl ve Nazım Hikmet bu tür şeyler yazmadılar

Bay kemal’in bunlardan haberi olduğunu hiç sanmam. Ucuz bir şekilde “Helalleşme” numarası yapıyor ya; Birisi kalksa bunları önüne döküp cevap istese; pişmiş kelle gibi sırıtarak nasıl cevap verir bende merak ediyorum,