Fransız tarihçi Fernand Braudel “bellum omnium mater/her şeyin anası savaş” derken batı medeniyetinin tarifini yapıyordu. Batının yükselişi 16.yüzyılda Rönesans hareketiyle başlar,  Bizim duraklamamızda aynı döneme denk gelir. Batı medeniyeti Hıristiyan değerler üzerinde temellenir. Fakat Kiliseye baş kaldırarak tarihi kırılmalar sağlanmıştır. Ruhban sınıfının cennetten tapu verdiği, aforoz müessesinin olduğu engizisyoncu bir kilise vardı. Batının yükselişinde materyalist renk ağır basar. Çünkü Hıristiyan değerlerinin bile dışına çıkılmıştır. Nicelik olarak tamamına yakını Hıristiyan olan batı, nitelik olarak ta aynı orana yakın: “dini çizgiden uzak ateizme ramak bir mesafededir” Buna rağmen dini ayrımcılık yaparlar. Bariz İslam düşmanıdırlar.

Kurumsallaşmıştır, normlar koymuştur amma bu normlar kendisi içindir. Batı sömürü düzeninin gaddar bir uygulayıcısıdır. Çapulcudur, refleksleri kırk harami refleksidir. Mahatma Gandhi’ye “Batı uygarlığı hakkında ne düşünüyorsunuz?” sorusu sorulunca; “Olsa İyi Olurdu” diye verdiği alaycı cevap batı Mantalitesinin tarifidir.

Kristof Kolomb, Amerika yerlileri ile ilk karşılaştığında günlüğüne şunları yazmış

“Yerliler, son derece sade, dürüst ve eli açık insanlar. Herhangi birinden sahip oldukları herhangi bir şey istendiğinde hemen veriyorlar. Kötülüğün ne olduğunu hiç bilmiyorlar, çalmıyorlar, öldürmüyorlar. Komşularını kendileri kadar çok seviyorlar. Dünyada onlar kadar tatlı dilli insan yoktur. Her zaman gülüyorlar. Elli adamla bu halkın hepsi boyunduruk altına alınabilir ve onlara her istediğimizi yaptırabiliriz.”

İngiltere’den Amerika’ya, Fransa, İspanya, Hollanda Belçika, İtalya hangisine bakarsanız bakın; kanlı ve vahşi bir geçmiş görürsünüz. 5 Ağustos 1945'te Fransız işgal kuvvetleri, Cezayir halkına saldırıp bir günde 45 bin kişiyi şehit etti. 1 Kasım 1954-19 Mart 1962 arası, Cezayir’in bağımsızlık mücadelesinde Fransa, 1,5 milyon Cezayirli Müslüman şehit etmiştir. O sırada Cezayir nüfusu en yüksek tahminlere göre 7 ila10 milyon civarındaydı. Yani Fransa ülke nüfusunun % 15'ini katletti. Aynı Fransa 1917'de Çad 'da ülkenin her yerinden İslam âlimlerini “konferans” bahanesiyle davet etti. Gelen 400 İslam âlimini Fransız cellâtlar vahşice katletmiştir.

ABD 6 Ağustos 1945'te Hiroşima, 9 Ağustos1945’de Nagazaki’ye attığı iki atom bombası ile ilk anda 70 bin ve 74 bin kişiyi vahşice katletti. Radyasyon sonucu ölüm rakamları Hiroşima da 200 bin Nagazaki de 143.124 olmuştur.

Niçin yatsıya kadar dedim. Çünkü genlerinde vahşet var. Avrupa’nın göbeğinde Dünyanın gözü önünde hatta BM gözetiminde 1995 yılında Srebrenitsa'da 8.372 Boşnak Müslüman, Sırplar tarafından şehit edilmiştir. Medeni batı (!) seyretmiştir

1800'lerin sonu ve 1900'lerin ortalarına kadar Avrupa'da ve Amerika'da dünyanın dört bir yanından getirilen yerliler "insanat bahçesi" adı verilen yerlerde kafeslere konulup "hayvan" gibi sergileniyordu.

Yıl 1897 Belçika kralı Başkent Brüksel’in doğusunda bir “insan hayvanat bahçesi” kurdurur. Yaklaşık 260 Kongolu bu bahçeye taşındı. En az 1,3 milyon Belçikalının bu insan hayvanat bahçesini ziyaret ettiği birçok kaynakta geçer. Yıl 1958 Brüksel de dünya fuarında Senegalli köylüler hayvan gibi teşhir edilmiştir.

New York'un Bronx kasabasında Bronx Park içindeki hayvanat bahçesinde Mbuti halkından olan Benga, Eylül 1906'da hayvanat bahçesinin maymunlara ayrılan kulübesinde günlerce sergilenmiştir.

"Verdingkinder" nedir bilir misiniz? “Kiralık çocuk” demektir. Bu bir sosyal politika olarak uygulanıyordu. Devlet; yetimleri, gayri meşru çocukları, alkoliklerin çocuklarını ve anne babası ayrılmış olanların ve fakir ailelerin erkek ve kız çocuklarını zorla alıp müzayede ile en yüksek fiyatı verene satıyordu. Bunlar “çocuk köleler” olarak anılır.

Bu çocuklar ahırda yatıyor ağır işlerde çalıştırılıyordu. Düzgün beslenemeyen bu çocuklar diğer çocuklardan ayırt edilmeleri için “ayakkabı giyinemiyorlardı”. Ayrıca ölümle sonuçlanan taciz ve tecavüz sapıklıklarına maruz kalıyorlardı. İsviçre’nin utancı olan bu kölelik sistemi ancak 1981 yılında yasaklanabildi. İsviçre devleti bazıları hala hayatta olan, hayatları çalınmış bu çocuklardan ancak 2013 yılında özür dileyebildi. Sahi biz 1926 yılında Medeni Kanunu İsviçre’den almıştık değil mi?

Bosna ile ismi özdeşleşmiş merhum Aliya İzeetbegoviç şu tespiti yapar  “Batı hiçbir zaman uygar (medeni) olmamıştır bugünkü refahı, devam ede gelen sömürgeciliği; döktüğü kan, akıttığı gözyaşı ve çektirdiği acılar üzerine kuruludur"

Medeni denen Batılıların mazisi vahşet, korku, barbarlık ve yamyamlıkla doludur

Yüzyıllar boyunca Avrupalılar, idam edilen suçluların kanını ilaç olarak kullanmıştır.

Bugün demokrasinin beşiği olarak lanse edilen İngiltere'de, 16. asırda eczanelerde ufalanmış mumya parçaları, insan yağı ve kafatasından elde edilen ilaçlar satılırdı.

Bizim İstanbul’u fethimizden yaklaşık 40 sene sonra ölen Papa VIII. İnnocentius, ölümden kurtulmak için üç gencin kanını türlü vaatlerle alarak içmiştir

Haçlılar Anadolu'da, öldürdükleri askerlerin ve halkın naaşlarını yiyerek evet insan cesedi yiyerek köylere korku salmışlardır
Daha kötüleri de var mideniz bulanır diye yazmıyorum.

Körkütük batı hayranlarına;

Biz ha babam batı müziği dinliyor, çeviri roman okuyor, batılı gibi giyiniyor, bir türlü batılı olamıyoruz, adamlar Japon gibi yazıyor, Japon gibi yaşıyor, Japon gibi ölüyorlar, ama batıyı geçiyorlar. (Atilla İlhan)