Engizisyon: Orta çağda, terör estiren Katolik kilise mahkemelerinin adıdır. Bu mahkemede cezalar: diri diri yakma”, “suda boğma” ve “diri diri toprağa gömme” şeklinde uygulanırdı. Galileo “dünya güneşin etrafında dönüyor” dediği için “şiddetli sapkınlık suçlusu” ilan edilerek 70 yaşında müebbet hapse mahkum edilmiş, ömrü boyunca kitap yayınlaması da yasaklanmıştı. Katolik kilisesi bu olaydan 359 yıl sonra 1992 yılında “dünya dönüyor” gerçeğini resmen kabul edebilmiştir. Bizde ise Yassıada ve 27 Mayıs eşkiyalığına hala haklılık gerekçesi uyduranlar var.

Devlet geleneğimizde ordunun rolü büyüktür. Dünyada kimi milletler (Hollanda, İngiltere) “tüccar millet” tabiri ile anılırken bizde “asker millet” tabiri kullanılır ve “ordu millet” ifadesi sıklıkla dile getirilir. Ne yazı ki Yeniçerinin 1446 Buçuktepe isyanından ABD yapımı 15 Temmuz 2016 darbe girişimine kadar Silahlı kuvvetler asli görevinin dışında görevler edinmiş, yeri gelmiş durumdan vazife çıkartıp, acılara sebep olmuştur. Oysa bu haddi aşmalar, çirkinlikler, Peygamber Ocağımızda ipleri ele geçiren illegal azınlıkların, cuntaların günahıdır. 27 Mayıs Cumhuriyet tarihimizde çok kötü bir kırılmaya sebep olmuştur. Egemenliğin temsili TBMM elinden alınmıştır. Devletin sahibi benim ilkeler benim onayımdan geçer ve benim korumam altındadır refleksi tam bir vesayet sistemi olup 27 Mayıs’ın sonuç fotoğrafıdır.

28 Şubatın genelkurmay başkanı İsmail Hakkı Karadayı darbe MGK’sında “Laiklik ilkesinin bozulması ezanın Türkçeden aslına dönüşü ile başladı” 26 Haziran 2012 TBMM’de araştırma Komisyonu’na verdiği ifadede, "Türkçe ezan okununca anlıyordum, şimdi anlamıyoruz. Menderes'in bunu değiştirmesi en önemli hatası oldu" demiştir. Bir kere ezan beynelmileldir. Hangi dili konuşursa konuşsun dünyanın her yerinde ezan aslı ile bilinir ve tanınır. Bir Genelkurmay başkanı bunu eleştirecekse; üniformasını çıkartıp siyasete atılacak orada konuşacaktır. O zaman da sudan çıkmış balık gibi olur nefessiz kalır ve ölür. 27 Mayıs cuntası da dipçikle vurarak postalla ezerek demokrasimizi, milli irademizi diri diri toprağa gömerek Yassıada da engizisyon yapmıştır. 

Dönemin mağdur ve tanıklarından birkaç yaşanmış acı anı: Yassıada’da muhafızlık yapan Mehmet Nuri Taşdelen anlatıyor: “Bir gün Yüksek Adalet Divanı üyelerinin oturduğu kürsüde nöbet tutarken bir hakimin dikkatle önündeki kağıda bir şeyler yazdığını gördüm. Duruşma sonunda hakimin önündeki kağıdı çöpe attığını görünce merak ettim. Gittikten sonra çöpten kağıt parçalarını çıkarıp birleştirdiğimde gördüm ki adam sanığı dinlemiyormuş bile. Vakit geçirmek için kara kalem resim çiziyormuş. ”

Gıyasettin Emre anlatıyor 27 Mayıs sabahı önce Meclis'e götürüldük. Arabam oradaydı. Binbaşı binmiş benim Mercedes'e. Kendimizi tanıtınca, “Ben de siz davarları arıyordum.” dedi. Birkaç gün sonra Yassıada'ya götürdüler. Üçer kişi elleri bağlı uçağa bindik. Camlar açık. Burhan Onat, çok üşüyünce “Kapatsanıza şunları, soğuktan öldüreceksiniz” dedi. Askerlerin en başındaki kişi, “Bilmediğiniz bir diyara gidiyorsunuz. Deprendiğiniz takdirde vur emri verilmiştir.” uyarısında bulundu.

Askerî havaalanında uçaktan indiriliyoruz, sille tokat, tekme küfür. Aramızda bayan vekiller de vardı. Aynı sopa, aynı yumruk, aynı tekme, aynı hakaret Konya Valisi Cemil Keleşoğlu'nun intiharı. Yanımdaki ranzada yatıyordu. Bir gün bir teğmen geldi. Vali beye, “Hatırlıyor musun beni? Birlik kumandanıydım,  siz beni oradan aldırdınız.” deyip küfür etti ve tokat attı. Öyle şiddetli idi ki tokatın sesi yükseldi gitti adeta. Mahcubiyetinden gözlerinden yaşlar akmaya başladı vali 1 saat sonra tuvalete gitti. Ranzanın altında demirler vardı. Koparmış yerinden ve tuvalette o demirlerle boynunu kesmiş. Tarık Güryay beni çağırdı. Bir ara Menderes'le ters düştüğümü öğrenmiş. Önce iltifat etti sonra duruşmalarda Menderes aleyhine tanıklık etmemi istedi. “kurtulmak için başkasına iftira edecek insanların seviyesinde değilim.” deyince, getirdikleri çayı yudumlatmadan, “Alın bu adamı.” diye bağırdı. Yeraltındaki mahzene götürdüler. (Bizans döneminde de işkence mahzeni olarak kullanılmış) Beni iterlerken direndim. Kafam demirlere sürttüğü için yarıldı. Üç saat kan akar vaziyette kaldım. Sonradan 12 dikiş atıldı. Yeraltındaki mahzende “Bana bir sigara verebilir misiniz?” diye bir ses duydum. Bu Menderes'in sesiydi. Elinde defalarca sigara söndürmüşler.

Adnan Menderes'in avukatlarından Talat Asal: Menderes'in avukatı olarak benim Beyoğlu'nda yürümem bile yasaktı. İlgi odağı oluruz diye çekiniyorlardı. Öyle komik yasaklar vardı ki, Yassıada'dakiler için kurtarma teşebbüsüne yol açar diye "Ada sahillerinde bekliyorum" şarkısını da yasakladılar.

17 Şubat 1961’de Sağlık Bakanı Lütfü Kırdar mahkeme esnasında fenalaşıyor. Salim Başol’a “Ayakta duramıyorum efendim, bir sandalye verir misiniz?” diyor. Salim Başol azarlıyor. Adamcağız oraya yığılıyor, mikrofonun önünde ölüyor.

Genelkurmay eski Başkanı Nuri Yamut Haziran 1961’de öldü. Üstünde “birdirbir” oynamışlar. Rütbelerini, elbiselerini söküp askere tekmil verdirmişler.

Ya şu alçaklığa, şerefsizliğe ne denir? Menderes’e İdamdan önce prostat kontrolü yapılmış" İdam edilecek kişi için asılabilir sağlamdır raporu verilir. Kendisini (sözde) muayene eden (aslında ölmeden önce son bir insanlık dışı eyleme imza atan) Üstelik Ordinaryüs Prof Dr. Olan Sedat Tavat “prostat muayenesini unutmuşuz” diyor ve Menderes’in “rica ederim utanıyorum” itirazlarına rağmen, komutanın “utanmayın utanmayın” telkinleri ile bu çirkinlik yapılıyor.

Tıbbi bilgi verelim de aşağılama hakkında her okuyucu ne yapıldığını anlasın. Prostat muayenesi: parmağın makattan sokulması ile yapılıyormuş. Mesele aşağılamaktı, edepsizlikti, yaptılar. Menderes’in prostatı olsaydı bu terbiyesizler sanki ameliyat mı edeceklerdi? Tabi ki hayır, söylenecek tek şey var o da: Yassıada yargılamaları Türkiye’nin siyasi engizisyonudur.