Ak Parti kuruluş çalışmaları “Erdemliler” hareketi olarak başlamıştı. 1990’lı yıllarda siyasi alan gayri milli güçler ve taşeronları ile kuşatılmıştı. On yılda  (1990-2000 yılları) normalde 2 hükümet görev alması gerekirken; tam 10 hükümet (47-57. hükümetler) görev yapmış, adeta istikrarsızlık rekoru kırılmıştır. Asker içindeki cunta, süngüsünü halka ve kurumlara çevirmişti. Apoletliler Brifing var deyince; kelli felli hukukçular uygun adım rap rap rap koşuyordu. Refah Partisi iktidarına karşı 28 Şubat darbesi yapılmış, CB Erdoğan o dönem İstanbul BŞB başkanı idi. Bir şiir okudu, hapse atıldı. Siyasi yasaklı oldu. Muhtar bile olamaz dendi. Siyaset, mafya, ticaret iç içe geçmiş, batırılan 25 banka ile devlet soyulmuştu.  Bu bankaların faizsiz hesapla devlete maliyeti TMSF 2009 yılındaki resmi açıklamasına göre 30 milyar 183 milyon dolardı. Özetle; Türkiye Rot başı kopmuş bir araba gibi yalpalayarak seyrediyordu.

Bu çalkantı ikliminde duvara toslayan Türkiye’de, liderimizin ifadesiyle “ Ak Parti milletimiz tarafından kuruldu, biz sadece tabelasını astık” asarken de “artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak” diyerek karanlıktan aydınlığa günleri müjdeledik.

Bizim Reis 24.7.1999 tarihinde tahliye edilmişti. Tahliyeden bir süre sonra 22.Dönem Milletvekili Niyaz Pakyürek ve İsmail Tatlıoğlu ile ziyarete gittik. Sohbet esnasında ben Reis parti kurmamız lazım dedim.  O da Benim 3 yıl siyaset yasağım var nasıl parti kuracağız? Demişti. Bunun üzerine Türkiye’de şu an bir Tayyip Erdoğan Karizması var ve hepimiz bununla geçiniyoruz, Hazıra dağ dayanmaz, siyaset de boşluk kabul etmez, birileri çıkar bu boşluğu doldurur. Bak reis Mandela denen adam 25 yıl hapis yattı şimdi çıktı ülkesinde Cumhurbaşkanlığı yapıyor. Biz yola çıkalım kervan yolda dizilir. Dedim. Hatta o sohbette nasıl bir parti kurulmalı konusunu da tartıştık. Kısa bir süre sonrada “Erdemliler” hareketi olarak yola çıkıldı.

Bizim Reis nasıl bir liderdir? Bunu biz değil de DEM Partili Ahmet Türk’ten dinleyelim “CHP'yi destekledik ama Kürt sorununu çözecek irade ve liderlik orada yok" CHP bu kadar muazzam bir sorunu çözecek kabiliyette değil. Bugün bir lider yok orada. Çözmek isterse Erdoğan çözer, çünkü o lider" dedi. Başka söze hacet var mı?

Bizim Reis İstanbul’da il başkanıyken, yanına erzak poşetini alır gecekondu semtlerinde fakirlerle kahvaltıya otururdu. BŞB Başkanı olunca basın daha sıkı takip etmiş dolayısıyla bu “hasbi” hareketler yakalanmış haber konusu olmuştur.

Bursa il başkanı olduğum dönemlerde Ramazan’ın ilk iftarını rahmetli annem ve babamla, son iftarını da evde çocuklarla yapardım. Teşkilat olarak kalan 28 gün fakir sofralarında (yemeği biz götürüyorduk) iftar yapardık. O ziyaretlerde evin elektrik, su parasından tutunda aklınıza gelebilecek çok çeşitli ihtiyaçlar önümüze gelir ve çözerdik. Ramazan ayında umreye giden çok kişiye zarfları uzatıp; neredeyse bir umre parasını yardım olarak alıyorduk. Gittiğimiz evlere ihtiyaca göre para bırakırdık. Bir iftarda evin halinden çok etkilendim sadece su içebildim. Bursa’da, sahibi aile dostum olan önemli bir giyim mağazasına uğradım. Kahve söyledi. Bitince bir daha söyleyince; karnım aç içemem dedim ve karşılaştığım durumu anlattım. “Abi ben 500 poşet erzak vereyim” dedi. Ben de sen erzak poşetlerini hazırla. Ben sana mahalle temsilcimizi vereceğim ilgili adreslere sizi götürsün. Ertesi ün aradı “abi yüzde 100 isabet, hepside ihtiyaçlı insanlar” dedi. Ramazanın son günleri idi. Toplamda 6 bin civarında erzak dağıtmıştı. İlk günlerde olsaydı en az üç katı dağıtırdı.

Mahalle temsilcilerimiz uçbeyleri gibiydi. Bir mahallede temsilcimiz “muhtarın 4 katlı evi olan bir yakınına kömür yardımı yapmasını yakalamış ve engellemişti”  

Unutamadığım bir olaydır. Arkadaşlar bir kadının kömür ihtiyacını ilettiler. Eşi bir kavga sonucu ceza evine düşmüş, çocuklardan biri engelli, kış günü çadırda yaşıyorlar. Seyyar bir araba ile yeşillik (marul, taze soğan vb) satarak geçinmeye çalışıyordu. Bu kadına kiralık bir daire bulalım çadırdan çıksın bir yıllık kirasını ödeyelim sonra yine bakarız demiştim. İsimlerini vermekte sakınca görmüyorum. İl Yönetiminde birlikte çalıştığımız Sami Bilge ve Emin Nallar o mahallede bulunan bir evi kadın için satın aldılar. Eşi hapisten çıkınca sabaha kadar “şimdi bu ev bizim mi?” demiş durmuş.

Bursa ölçeğinde teşkilatımız, liderimize bakarak bu güzelliklere imza atıyorduk. Belediyeleri kazandık. Belediyelerimiz de sosyal belediyecilik kapsamında yardımlar yaptılar, yapıyorlar. O yardımlar belediyenin kendi işidir. Teşbihte hata olmaz derler. Belediyeler bu işi yapıyor diye teşkilatlar Fakir Fukara için koşmayı bırakamaz. Halkla iç içe olmak, sorunlarına koşmak farz-ı kifaye değil, siyaseten Farz-ı ayn’dır. Aksi halde; Bir donu var kırmızı kâh anası giyer kâh kızı (kâh belediye kâh teşkilat) durumuna düşülür ki bu siyaseten duraklamaktır. Herkes kendi işini yapacaktır.

Eğer halkla olan bağ koparsa, halkın sesi duyulmazsa, kibir devreye girer. İnsanlara tepeden bakma devreye girer. Bu sefer halk duyulmayan sesini sandıkta duyurur. İşin kötü yanı; insanlara kusurlarını hatırlatınca kırk dereden su getirip kusur kabul etmezler. Üstelik yapılan ikazlara da sinirlenirler. Siyasetçi halka karşı istediği kadar haklıyım desin. Halkın notu sende gördüğü kusuru düzelttiğine inana kadar değişmez. Halka not veren değil, halktan geçer not almak için çalışmak, Ak Parti ruhudur.

 Bu yazımızda Ak Parti’ye gönül penceresini aralayarak baktık. İnsanımızla olan bağ gönülden olunca; kalpte yerini buluyor ve sarsılmıyor. Mideden bağlı olanlar (Menfaat bağı) bir süre sonra sindirilir ve sindirim sistemi ile tahliye edilir. Merak edenler anında saf değiştiren. Bürokratlara, işadamlarına, iş kovalayanlara baksınlar. Bunlar her iktidar döneminde ulufe peşinde koşan kapıkullarıdır.

Bunları niçin anlattım. Cumhurbaşkanımıza bakan halk, aynaya bakmış gibi kendini gördü. Bu adam bizden, bu adam bizim gibi, bu adam arabadan iniyor simitçiden simit alıyor. Bu adamı Fakir fukara ile hasta ile bakıma muhtaç ile görüyoruz diyerek sevdi. Bu hareketler eğer kalpten olmasa iğreti dururdu ve halk bu sahteliği görürdü. 2002’den beri Türkiye’yi bu ruh haliyle yönetti. Dedikleri ile yaptıkları arasında farklılık yoktur. Ben de tanıştığımız 1984 yılından beri, kendisinde bir milim sapma görmedim. Eski bakan Erkan Mumcu’nun bir siyasi ile mukayese ederken dediği gibi “Tayyip Erdoğan çok daha hakiki bir adamdır.  Kendisidir o, gördüğünüz adamdır o”

Yani ikinci bir yüzü yoktur. Gizliliği, hinliği, sahteliği yoktur.

Böyle bir liderin yol arkadaşıyız amma  (ne yazık ki)  31 Mart’ta seçmenimizi sandığa götüremedik. Bizden çok CHP çıkan sonuçlara şaşırmış hayret etmiştir. Çünkü bu kadar savrulmuş, kliklerin savaştığı bölük pörçük bir parti her ne kadar DEM partinin desteğini alsa da bu sonucu beklemiyordu. 

Liderimiz seçim değerlendirmesinde ihanetten söz etti. Kan ve ruh kaybı var dedi. Doğru teşhisler yapıldı. Kısaca sivilcelerin çıban olduğu görülmüştür.

Partideki kırıkları hemen alçıya alacağız. Türkiye ekonomisi zaten iyi yolda bir deprem veya savaş durumu olmazsa 2028 yılına çok güçlü gireceğimiz muhakkaktır.

Eğer duygusal davranırda radikal kararlar alamazsak; seçmen 2028’de

Tas aynı hamam aynı

kurna değişti.

Şarkı aynı şarkı,

Zurna değişti. Der ve Külliye için o meşhur şarlatanı seçer. Allah korusun