Bursaray’ı mesken edinen bir kadın dilenci var…

Yıllardır aynı taktikle vagondaki yolculardan para dileniyor.

İnsanların duygularını sömürmek için kullandığı yanındaki çocuk değişiyor, onun söylemleri hiç değişmiyor!

Elinde, sözde düzmece hastane raporlarıyla, hasta olduğunu söylediği çocuğunun tedavisi için para istiyor.

İnsanımız merhametli, söylediklerinin yalan olduğunu bildiği halde, kimi acıyıp kimi başının gözünün sadakası olarak veriyor üç beş…

Para yerine, akıl verenler, ”Kardeşim, dilenerek çocuğunu tedavi ettiremezsin, valiliğe, kaymakamlığa gitsene, devlet sosyal güvencesi olmayanlara da, milyonlarca mülteciye de bakıyor bedava, sana da bakar!” diyenler çok olursa, anında ilk istasyonda inip, diğer vagona geçiyor!

Sık sık, dilencilik yapılmasının yasak olduğuna dair anonslar yapılmasına rağmen Bursaray’ın dilencisi eksik olmuyor.

Hele bir kadın dilenci daha var ki, onun çalışma yöntemi daha modern…

El açıp konuşmuyor, dilenme gerekçesini kartvizite yazdırıp bastırmış, oturan yolcuların dizlerinin üzerine bırakıyor, tren istasyona yaklaşırken tekrar topluyor.

Çoğu üniversite öğrencisi olan sokak müzisyenleri de ayrı bir renk katıyorlar Bursaray’daki yolculuklarda…

Eğitimlerine ekonomik destek amaçlı bu işi yaptıkları için onları dilenci sınıfına sokmak haksızlık olur ama onlar da işin cılkını çıkarmaya başladılar.

Önceleri, en az üç şarkı çalıp söyler, öyle ekonomik destek isterlerdi yolculardan, şimdi tek şarkılık repertuvarla bitiriyorlar konseri, parayı toplayıp bir sonraki vagona atlıyorlar.

“İncirler olana kadar gelseydin bari” şarkısını dinlemekten bıktık! İncirlerin olmasını beklemeden vagondan inesi geliyor bazen insanın…

Geçen gün, yine Bursaray’da gidiyorum…

Üç genç başladılar çalıp söylemeye…

Karşımdaki koltukta da orta yaşlarda hayat dolu bir roman çift oturuyor. Keman sesini duyunca adam da başladı ritm tutmaya…

“Müzikten anlıyorsun galiba!” dedim…

“Ne diyorsun abim, ben doğuştan müzisyenim” dedi gülerek…

Gençlerin nasıl çaldıklarını sordum…

Notalara hatasız bastıklarını söyledikten sonra, “Sen bir de benim delikanlıyı dinleyeceksin, yok öyle bir şey! Kemanıyla hem ağlatır hem oynatır” diyerek, müzisyen olan oğlunu başladı övgüyle anlatmaya…

Derken, üşenmedi aradı cep telefonundan Yenişehir’deki oğlunu, “Kemanın yanında mı evladım? Bir abiye veriyorum telefonu, kısa bir taksim geç ona damardan da, kulaklarının pası silinsin” dedi ve telefonu bana uzattı…

Paşa Çiftliği istasyonundan Nilüfer istasyonuna gelene kadar, telefonda harika bir keman taksimini dinletti bana canlı canlı…

Telefonun hoparlörünü açacaktım, müzisyen gençlere ayıp olmasın diye vazgeçtim.