Yalnız bir mesele var Mister Dalles, 
Herhalde bunu sizden gizlediler:
Size tanesini 23 sente sattıkları asker
mevcuttu üniformanızı giymeden önce de,
mevcuttu otomatiksiz filan,
mevcuttu sadece insan olarak
mevcuttu, tuhafınıza gidecek,
mevcuttu hem de çoktan mı çoktan,
daha sizin memleketinizin adı bile konmadan.                                                                          

(Nazım Hikmet bu şiiri Kore savaşında ABD dış işleri bakanı Mr.Dulles’in NATO yetkililerine “en ucuz asker Türk askeri günlük masrafı 23 cent’i aşmıyor” sözüne karşılık 1953 yılında yazmıştır.)

paşa ve yazar Haldun Solmaztürk Nato’yu anlatırken; yakın tarihimizde kırılma noktası olan iki gemiden söz eder, ilki Osmanlı imparatorluğunu birinci dünya savaşına sokan Alman’ların Goeben (Yavuz) adlı gemisi ile Türkiye’yi ileride kurulacak NATO’ya yönlendiren Amerikan savaş gemisi USS Missiouri.

teslim olma belgesi, 2 Eylül 1945 günü bu gemide imzalanmıştı. Altı ay sonra da Dolmabahçe önünde demirlemişti. Görünüşte vefat eden Washington büyükelçisi Münir Ertegün’ün cenazesini Türkiye’ye getirmişti. İşin aslı ise Türkiye’yi tehdit eden Sovyetler birliğine karşı “dur bakalım” tarzında bir meydan okuma idi. Bu gemi ile güvenlik kıblemiz henüz kurulmadan NATO olmuştu.

İnönü döneminde NATO’ya gitmek için iki kez hamle yapılsa da girmek mümkün olmadı. Türkiye’nin NATO’ya girişi çok ağır bir bedel ödemesi sonucu olmuştur. Kore’de 721 şehit, 175 kayıp, 2147 yaralı, 234 esir ve 346 hasta askerle BM gücünün ABD’den sonra en fazla kayıp veren ülkesi olduk.

üyeliği ile Türk ordusu teknik deyimiyle “milli ordu” vasfını bırakıp “global ordu” sınıfına girdi. Global ordular ikili anlaşmalar nedeniyle başka milletlerin orduları ile hedef birliği içinde olurlar ve kendini hiç ilgilendirmeyen, zarar görmediği binlerce kilometre mesafedeki ülkeye paktın kararıyla gitmek zorunda kalır. Silah tercihinde de bağlı olduğun paktın silah standardı ile donatılırsın. Ülken için ihtiyaç duyulan ölçüde silahı alamazsın, onlar istedikleri kadarını verirler. Sana Patriot füzesi vermeyen Amerika, Rusya’dan S-400 almana da asla razı olmaz. Kıbrıs’ta Rum’ların katliamlarına göz yumanlar; garantör devlet olmana rağmen adaya müdahale etmene karşı çıkar, M1 piyade tüfeğini bile kullanamazsın diye de tehdit eder (ABD başkanı Johnson mektubunun özü budur )

NATO; dümeninde ABD’nin olduğu bir gemidir. Kağıt üzerindeki anlaşma metinlerinin hiçbir önemi yoktur. Kararlar oy birliği ile alınır gibi aldatmacalar bir hüküm ifade etmez. (istediğin kadar karşı çık seni evet demeye mecbur ederler)

NATO gemisi ABD çıkarlarına hizmet için yelken açar, düşman nitelemesi de onların tercihine göredir. (YPG-PYD) Türkiye’nin düşmanıdır ama NATO’da ABD YPG-PYD’nin düşman olarak nitelenmesini veto ediyor. YPG Amerika için NATO müttefiki Türkiye’den daha ehvendir. Gerek 1945 yılında kurulan Birleşmiş milletler ve gerekse NATO birer ABD projesidir.

NATO sözde Sovyet tehdidine karşı kurulmuştu ama bu gün Sovyetler birliği yok. Varlık gerekçesi ortadan kalkmış NATO ise var olmaya devam ediyor. BM ise hiçbir etkinlik gösteremeyen güvenlik konseyinin beş daimi üyesinin sadece sekreteryasını yapmaktadır.

NATO’ya bizim askeri kanat genelde güvenlik penceresinden baktığı için sivil siyaseti ve görüşleri ıskalar hatta ciddiye almadığı da bir realitedir. Zaten 1952 yılından bu güne NATO terbiyesi ile formatlanmış, NATO’nun amentüsü ile büyümüş, NATO’nun ninnileri uyutulmuş bir güvenlik neslinden farklı beklenti hayal olur. Çok ciddi bir parametre değişikliği ve zaman gerektirir.

Türkiye NATO’ya güvenlik gerekçesiyle girdi amma bağımsızlık noktasında çok şeyler kaybetti. Made in USA damgası yedik. Bağımsız dış politika uygulama yeteneğini koruyamaz hale geldik. Bütün güvenlik ve istihbaratımız NATO, dolayısıyla da ABD tarafından yapılandırıldı.

NATO ile ilgili iki ciddi itirafı yazarak açıklayalım; birincisi MİT müsteşarlığı yapan Fuat Doğu itirafı: "Ben MİT müsteşarlığı yapmadım, CİA’nın şube müdürlüğünü yaptım. Bir CIA yetkilisi gelse, beni Sinop'a götür dese onu oraya götürmekle memurdum."

Bülent Ecevit, “zamanın Genelkurmay Başkanı Semih Sancar başbakanlığın örtülü ödeneğinden acil ihtiyaç için birkaç milyon istedi. Genelkurmay'dan bu paranın ne için istendiğini sordum. 'Özel Harp Dairesi için istiyoruz' yanıtı geldi. Öyle bir dairenin o zamana kadar adını bile duymamıştım. 'Şimdiye kadar bu dairenin giderleri nereden karşılanıyordu' diye sordum. Tüm giderleri bir gizli ödenekle ABD'nin karşıladığını; şimdi ise bu parasal katkıyı kestiğini, o nedenle Başbakanlık örtülü ödeneğinden para istemek zorunda kalındığı bana bildirildi. (ABD’nin katkıyı kesme nedeni 1974 Kıbrıs çıkarmasıdır. ABD, Türkiye’ye ambargo uygulanmıştır. Bu sayede NATO’nun gizli teşkilatını öğrenebildik) Ecevit; Özel Harp Dairesi'nin nerede bulunduğunu sordum. 'Amerikan Askeri Yardım Heyeti ile aynı binada' yanıtını aldım. Diyordu.

Diğer taraftan Türkiye’de tüm askeri darbelerin ( 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat ve püskürtülen 15 Temmuz) arkasında NATO-ABD vardır. Kontrgerilla tipi ‘yapılanmalar’ da doğrudan NATO’nun eseridir. 1977 yılı 1 Mayıs Taksim katliamı da dahil 1960’lı ve 1970’li yıllardaki terör ve şiddet sarmalı, NATO’nun marifetidir. Ne zaman bağımsız bir adım atsak, onlara göre ne zaman yörüngelerinden çıkacak olsak yeri geldi darağacı (27 Mayıs,12 Mart, 12 Eylül) yeri geldi falaka ile terbiye etmeye kalkan aynı güçtür.