Birinci dünya savaşında zarar görüp kendini yönetmekte acze düşen devletler, o dönemde BM karşılığı olan Cemiyet-i Akvam tarafından bir (hâmi, vasî), koruyucu devletin himayesine veriliyordu. Korumasına girilen devlete "manda", bu yönetim tarzına da "manda idaresi" denir. Doğal olarak bu bir vesâyet müessesesidir. Günlük basit işleyiş dışında alınacak kararlar vasî devletin iznine tabidir.

İsmet İnönü, mandaya soğuk duran yakın arkadaşı Kazım Karabekir’e “Yaşamak için tek çare Amerikan mandasıdır” diye mektup yazıp Erzurum’a göndermişti. Mektubu götüren Saffet Arıkan, başka çare olmadığını, manda olmaksızın, devletin hayatiyetinin temin edilemeyeceğini anlattı. (D.Avcıoğlu, Milli Kurtuluş Tarihi, I/256)                                                                                   

Sadrazam Damat Ferit Paşa gibi küfürler edilen, eleştirilen bir adama; Saltanat şurasında (Padişahın da hazır bulunduğu en üst düzey geniş katılımlı toplantı)  Amerikan Mandasını tavsiye Rauf Ahmet Bey’e “Rica ederim, himaye mevzubahis olamaz” diye cevap vermişti. (Doğan Avcıoğlu, Milli Kurtuluş Tarihi, I/205)

Yahya Kemal Manda yanlıları ile “Bu şehre (İstanbul’a) girmek için Fatih’in her topuna doksan manda koşmuştuk. Şimdi koca saltanatı bir mandaya değişeceğiz” sözleri ile alay ediyordu.

Mustafa Kemal Paşa ise Sivas Kongresinde genç delege Tıbbıyeli Hikmet’e verdiği cevapta şu ünlü sözü söylüyordu. “Biz azınlıkta kalsak dahi mandayı kabul etmeyeceğiz. Parolamız tektir ve değişmez: ‘Ya İstiklal, ya ölüm’!”

Zaten dönemin ABD başkanı Wilson Avrupa’da Türk varlığını zararlı gördüğü için Türklerin İstanbul’dan çıkarılmalarını; Türkiye’nin üç kısma ayrılmasını, İstanbul’da Vatikan statüsünde “Konstantinople Devleti” kurulmasını, şarkta Ermeni ve geri kalanında da Türk yurdu kurulmasını düşünüyordu. (Prof. Dr. Ekrem Buğra EKİNCİ)

Dikkatinizi çekmiştir mutlaka. ABD başkanı Joe Biden 24 Nisan konuşmasında İstanbul yerine Konstantinopolis diyerek Wilson’un izinde fotoğraf vermiştir.

İnönü’nün Mandacılığını kim takip ediyor?                                                                                           Bir söyleşide Kılıçdaroğlu’na “ABD'nin yeni başkanından Türkiye'ye dair atmasını istediğiniz ilk adım ne olurdu” sorusuna “Türkiye'deki demokrasi hareketlerini desteklemesini isteriz” cevabını veriyor.                                                                                                                    Bu cevap amiyane deyimiyle “siyasi alanda mandacılığın dik alası”dır.                                                       Bırakın iktidarı, bırakın rakip partileri, CHP’li eski yetkililerinden Yılmaz Ateş, "Kılıçdaroğlu, ABD'den umut bekliyor " derken, Şahin Mengü ise "Dışardan yardım alırsan sonrasında önüne faturası da gelir" diye eleştirdiler.

Bu kafalar geçen hafta belirttiğim gibi sadece eleştirmeye kodlanmıştır. Hizmetmiş, kalkınma imiş, aramak nafiledir. Boğaziçi köprüsü ile ilgili (İnönü, Ecevit ve meslek odası tarafından) söylenenleri yazmıştım. Bu haftaki köşesinde de Gazeteci Şebnem Bursalı benden daha teferruatlı yazmış, bir kaçını buraya almak istiyorum ki okuyucu iş yapanla konuşanı fark edebilsin!

"Boğazın iki yakasında evleri olan zenginlere tüketim malları taşıyan kamyonlara yol açmak için yapılmak isteniliyor bu köprü!" (İlhan Selçuk)
"Bu köprü, sağcıların köprüsüdür. Kel başa şimşir tarak değil de nedir!" (Nadir Nadi)
"İnsanca yaşamak istiyoruz. Köprüye hayır diyoruz!" (Türkiye İşçi Partisi)
                                                                                                                                         Cumhurbaşkanı Erdoğan 2015 yılında Külliyede muhtarlara seslenirken;  “Almanya Başbakanı Angela Merkel'e 'Türkiye'ye gelmeyin' çağrıları yapanlar için ”mankurt” nitelemesi yapmış ve                                                                                                        Baraj yapılmak istenir, karşısına bunlar dikilir.                                                                                         Boğaz’a köprü yapılmak istenir, karşısına bunlar dikilir.                                                         Dış politikada mazlumun yanında olursun karşısına bunlar dikilir.                                            …                                                                                                                                                           Bunlar çok doğru tespitler. Sormak lazım siz dikilmek için mi yaratıldınız? Her büyük projeye karşı olmakla kime? Nereye? Hizmet ediyorsunuz?                                         Gündemde Kanal İstanbul var. Bu sefer siyaseten bir cinnet söylemine şahit olduk iktidara gelmeleri halinde (Allah göstermesin) uluslararası sermayeye alacaklarını ödemeyeceklerini ilan ettiler. Lafa bakın! Buna sadece dua formunda “Allah akıl fikir versin” diyorum. Başka ne tepki versem suç olacak.                                                     

Topaç nedir bilir misiniz? Hani çevresine ip sarıp birden yere bıraktığımız veya kamçı ile vurarak fırfır döndürdüğümüz oyuncağımız vardı ya, şimdilerde onun siyaset tarzı gelişmiş ben bu siyasete “Topaç siyaseti” diyorum.

Ahmet Hakan Coşkun Hürriyetteki köşesine almış.                                                                            Ak Parti’deyken Davutoğlu şöyle diyordu                                                                                          “Bütün projelerimizi taçlandıracak olan Kanal İstanbul projesiyle sadece İstanbul için değil tüm Türkiye için yeni bir dönem başlamış olacaktır.”                                                                                                           Ve dün şöyle dedi Davutoğlu                                                                                                              “Kanal İstanbul projesi bir felakettir. Herkesi bu projeye karşı direnişe çağırıyorum. Bu proje suçtur.”

Muhalefetin hizmet ve kalkınma siyaseti karşısındaki dikilişi (Kılıçdaroğlu, Akşener, Davutoğlu vb beyanlar) bana Cemal Kutay’ın bir notunu hatırlattı.                                           1950’lerde Adana barajı ve Adana çimento fabrikasının yapımına başlama aşamasında. CHP lideri                                                                                                                               Yalan diyorlar barajı ve çimento fabrikasını yapacak parayı bulamazlar. Demiş                                                                                                                                         Baraj bendi yapılmaya başlayınca CHP lideri                                                                         Ey Adanalılar bu barajın bendini köstebekler deler, sel büyük saatin üzerinden aşar hepiniz sele gidersiniz" Demiş                                                                                                    Çimento fabrikası kurulup, çimento üretmeye başlayınca;                                                     Yalan! ne çimentosu, Saman yakıyorlar bacadan onun dumanı çıkıyor. Demiş                            (C.Kutay Türk istiklal ve hürriyet mücadeleleri tarihi)