Neden mizah?

Bu soruyla ilgili komedyen Cem Yılmaz da çok güzel espriler yapıyor gösterilerinde...

Çünkü yıllardır medyaya verdiği her röportajında mutlaka bu soruyla karşılaşıyor. O da neden mizahı tercih ettiğini sabırla anlatıyor…

Benim köşe de mizah formatında olduğundan, röportajlarda olmasa da eş dost sohbetlerinde bana da çok sık soranlar oluyor aynı soruyu…

Ben de her defasında şu yanıtı veriyorum:

“Hayatımda bir defa ciddi yazmaya kalktım, onda da 50 bin lira tazminat davası açtılar hakkımda! Gel de mizah yazma!”

Ve onlara bu davanın trajikomik hikayesini anlatıyorum, hak veriyorlar!

Şaka değil gerçek!

Bugün belki gözünüze 50 bin lira az gelebilir ama dediğim olay 1990’lı yılların başı…

O tarihteki 50 bin liranın alım gücünü bir düşünün… Emekli olduğumuzda bile kıdem tazminatım tutmadı o kadar!

Davalık olan yazımın konusuna gelince…

Sıradan masum bir iddiaydı!

Bir kamu hastanesinin koruma derneğindeki sayman, kendisine emanet edilen derneğin kasasındaki bir miktar para ve bağış makbuz koçanlarıyla birlikte kayıplara karışmış.

Hastanenin başhekimi bu durumu öğrenir öğrenmez savcılığa bildirip suç duyurusunda bulunuyor, sayman hakkında yakalanma kararı çıkarılıyor.

Bu iddiayı, belgeleriyle tuttum yazdım ben de köşemde...

Ne var ki, polis tarafından aranan sayman, yazımı okumakla kalmamış, adliyeye giderek benim ve hastane başhekiminin hakkında tazminat davası açmış.

İkimizden de ayrı ayrı 50 bin lira istiyor!

Vatandaştaki cesarete bakar mısınız?

Beni bu olayda asıl üzen şey, davaya bakan hakim, saymanın para ve bağış makbuz koçanlarıyla nereye kaçtığına odaklanmaktan ziyade benim yazımın satır arasında geçen “malı götürmüş” cümlesine takılmasıydı…

Gazetemizin avukatına duruşmada bu cümleyi hatırlatıp sormuş:

“Malı götürürken yanında mıydı yazarınız? Nereden biliyor saymanın malı götürdüğünü?”

Bizim avukat da kibarlığından, “Efendim, sayman malı götürürken yanında olsaydı, zaten yazmazdı o cümleyi müvekkilim!” diyememiş tabii…

Ben olsaydım söylerdim ve davayı tek celsede sonuçlandırırdım!

Sözü uzatmayayım, bizim dava Yargıtay’dan döndü de rahat bir nefes aldık…

Davayı kaybetseydik ödeyeceğimiz tazminatla bir daha malı götürecekti uyanık sayman!

O davadan sonra gördüm ki, kalemim çok ağır, bu tür ciddi yazılar beni de çalıştığım kurumu da maddi manevi yaralar!

Dedim oğlum Selo, bırak millet götürürse götürsün malı, sen köşende eksik etme pirzolayı balı!

Mizahtan şaşma, çizmeyi sakın aşma!

Okur arada gaza getirse de haddini bil, manşetlere taşma!