Sık aralıklar ile sizlere doğal beslenme alışkanlığı kazanmanın yaşamımızı sağlıklı bir şekilde sürdürmemizin temel kuralı olduğundan bahsettim.  Yıllarca bir çok kronik hastalığa sahip olan hastalarım önerdiğim beslenme şekilleri ile başta şeker hastalığı olmak üzere, yüksek tansiyon, gut, migren, çeşitli allerjilerden kendilerini kurtardılarBir sonraki yıl grip geçirmediler. Hem de çoğunda uzun süreli bir ilaç tedavisi olmadan. Aslında bu işin kuralı yüzlerce yıl öncenin bilge hekimi Hipokrat’ın dediği bir esasa dayanır: Tedaviyi hekim yapar ama iyileştiren doğadır.

Kendimizi kandırmanın, başka başka yolları gezip sonuçta ilk başladığımız noktaya gelerek zaman kaybetmenin bir anlamı yok bahsedeceğim konu hakkında. Bundan yaklaşık 100 yıl kadar önce özellikle astım ve diğer akciğer hastalıkları konusunda hizmet veren ABD’li ünlü hekim Francis M. Pottenger kediler üzerinde bir çalışma yaptı. 900 kedi ile yapılan ve toplam 10 yıl süren bu çalışmanın sonucunda doğal gıdaları ile beslenmiş kediler normal ve kolay kolay hasta olmadan ömrünü sürdürdüler. Bunlardan doğup yine normal, genetik yapısının gereğine uygun beslenen kediler de sağlıklı bir ömür sürdüler ve bu sağlıklı durum nesilden nesile aynen sürdü. Pastörize edilmiş, rafine gıdalar ile beslenen kedilerde ise olay çok farklı sonuçlandı. Bunlarda zamanla bazı dejeneratif hastalıklar gelişti, tembelleşmeye başladılar. Kemikleri yumuşaklaşmaya başladı. Ayrıca allerjiler, bol parazit içeren bağırsaklar, çeşitli cilt rahatsızlıkları da gelişen kediler 3.kuşaktan sonra üreme yeteneklerini kaybetmeye başladılar ve sonuçta üreyemedikleri için Dr.Pottenger çalışmayı sonlandırdı. Bir diğer hekim Dr.Weston Price. Ömrünün 30 yılını Alaska, Kanada, Amazon Bölgelerinin yerlileri ve ayrıca Florida Kızılderilileri, Avustralya Abojinleri, İsviçre Dağ Köylüleri, Yeni Zelandalı Maoriler ve Afrikalı Masailer ile geçiren bu hekim doğal beslenen toplulukların hem fiziksel hem de ruhsal açıdan ne kadar sağlıklı olduklarını kanıtlamıştır. Oysa tam tersi, kendi geleneksel gıdaları yerine batılıların rafine edilmiş gıdalarını yiyenlerde ise hızlı bir şekilde vücutların tahribata uğradığı görülmüştür. Dr. Price tüm tecrübelerini Beslenme ve Fiziksel Yozlaşma adlı kitabında toplamıştır.

Hiç düşündüğünüzmü vücudumuzun nelerden ibaret olduğunu? Anne karnında tek hücre iken bu hücreler bölünerek çoğalıyor ve sonuçta 110 trilyon hücreli bir canlı haline geliyoruz. Bu yenilenen hücrelerin parçacıkları ise gün boyu aldığımız yiyeceklerden gelmekte. Bu yiyecekler vücudumuzun bir parçası olmadan önce sindiriliyor, emiliyor, olabildiğince toksinlerinden ayrıştırılıyor ve sonuçta hem enerjimizi hem de sürekli yenilenen bir çok hücremizin yeniden oluşumunu sağlıyor. Bu hesapla düşünürseniz asitli bir içecek içtiğinizde, bir gofret veya bir cips yediğinizde göz bölgenizde nasıl bir hücre oluşturabilirsiniz. Veya bu soruyu bir balık, bir sebze yemeği veya bir doğal yoğurt yediğinizde nasıl bir hücre olşturursunuz şeklinde soralım. Cevap kabak gibi ortada. Eğer arabanıza verdiğiniz kıymeti, kırışık bir gömleğiniz için gösterdiğiniz hassasiyeti gıdalar konusunda da göstermezseniz vücudunuz oluşturacağı yeni hücreler ve bunların fonksiyonları ile ne korsan aşına o gelir kaşığına ilkesi ile çalışacaktır.

Gıda özelliği olmayan bir çok yiyecek maddesini yiyor, hareket etmiyoruz. Bu durum bizim 5 milyon yıllık hafıza yüklü hücrelerimizin alışık olmadığı bir ortam hazırlıyor. Damarlarımızı bozan bir takım maddeler ortaya çıkıyor. Bu maddeler de bizi yavaş yavaş çürütüyor. Bu çürüme şeker, yüksek tansiyon, romatizmal ve allerjik hastalıklar, kas iskelet sistemi hastalıkları, nörolojik ve psikolojik rahatsızlıklar olarak kendini gösteriyor.

İşin bir farklı boyutu da şu: Obezite ve buna bağlı olarak gelişen kronik hastalıklar ne hikmetse sağlık ve beslenme konularında sayısız bilgi kaynağının halkın önüne serildiği günümüzde gelişmektedir. Bu garipliğin nedenini mutlaka bulursunuz. Sadece 10 dakika düşünün.