Çiçeklerle hoş geçin, Balı incitme gönül, Bir küçük meyve için, Dalı incitme gönül diyor Yunus Emre. Gerçekten yaşantımız boyunca kim bilir kimleri kırıyor, üzüyoruz. Sonra da bize verilen ömrü tamamlayıp nöbeti başkalarına devrederek ve bizim zannettiğimiz bir çok malı, mülkü de dünyada bırakarak gidiyoruz.

Meyvelerin içerisinde fruktoz adlı bir şeker var. Bu şekeri vücut glikoz adlı şeker gibi enerji yollarında kullanamıyor. Genellikle yağa çevirerek bir yerlere depoluyor. Bu yağların depo edildiği yerlerden biri de karaciğerimiz. Yaklaşık 500 kadar görevi olan bu hayati organımız çalışamaz duruma gelmeye başladığında siroz denilen hastalık ortaya çıkıyor. Eskiden siroz sadece alkol alanların hastalığı olarak bilinirdi. Sonra ortaya hepatit (karaciğer iltihabı) yapan mikroplar, bazı kimyasallar, bazı ilaçlar, otonom hastalıklar ve toksik maddeler çıktı. Şimdi ise sirozun en önemli sebeplerinden birisi obezite ve buna bağlı olarak gelişen karaciğer yağlanması. Öyle ki ABD’ de karaciğer nakillerinin ilk sırasında yağlanma sonucu oluşan siroz gelmekte.

Şeker hastalarının alması gereken meyveler lif açısından zengin, şeker açısından düşük, antioksidanı bol meyveler olmalı. Modern dediğimiz tarım tarafından 20 defa ilaç atılan bir armut ile doğal ortamında yetişen bir armut arasında lif, şeker ve besleyicilik açısından çok fark var. Sanki insanların iyi beslenmeyen ve obez olanları ile iyi beslenen ve fit yapıda olanların arasındaki fark gibi. Çalışmalar doğal yetişen meyveler ile ilgili olarak bitkinin kendisine zarar veren virüs, bakteri ve mantarlara karşı kendini korumak için antioksidanlar yaptığını göstermektedir. Modern tarımın ilaçları ile yetişen meyveler bu konuda eksik kalmaktadır. Kimi çalışmalar organik tarım ile günümüz tarımının yetiştirdiği meyvelerde besleyicilik farkı yok derken kimi çalışmalar da aksini söylemektedir. 1 gram toprakta 600 milyonun üzerinde mikroorganizma var. Doğal tarımda bunlar korunur. Bitkiler bu mikroorganizmaların desteği ile topraktan bazı gerekli maddeleri vücutlarına alırlar (bizim bağırsağımızda bulunan probiyotik canlılarımız gibi). Ürünleri de o oranda doğal olur. Araştırmalar doğal tarım yapılan yerlerde modern tarım yapılan yerlere göre % 40 daha fazla kuş, % 57 daha fazla yabani bitki ve kat kat fazla örümcek yaşamakta diyor. Bu canlılar doğanın bekçileri ve mahsullere dadanan böcekleri yiyerek bunları belli bir sayının altında tutmaya çalışıyorlar. Doğal tarımda verim daha düşük ama toprak uzun süre canlılığını koruduğu için uzun vadede daha kazançlı oluyor.

Şeker hastaları makul oranlarda çilek, ahududu, böğürtlen, kuşburnu, kiraz, kızılcık, kabuğu ile birlikte elma, sert ve hafif yeşil muz, lifi ile yenilen (turuncu kabuğun altındaki beyaz doku) portakal, sert kayısı, kivi yiyebilirler. Kan şekerini ani olarak arttıran kavun, karpuz, üzüm, dut ve incir ise sıkıntılıdır. Bunların kurutulmuşlarını şeker hastaları yiyebilir diyen bazı uzmanlar var. Aman dikkat. Bu kurutulmuş meyvelerin suyu uçtuğu için birim başına daha fazla şeker ile dolmaktalar. 1 fincan yaş üzümde 27 gram şeker varken 1 fincan kuru üzümde miktar 115 grama çıkmakta. Bu da ani olarak kan şekerinizi arttırabilir.

Kısa bir gerçek anlatayım ki olay tam anlaşılsın. 10 yıl gıdanıza dikkat edip ilaçlarınızı muntazam kullanan bir şeker hastasısınız. Her yıl damar yapınızı kontrol ettiriyorsunuz (kalp, beyin, ayak atardamarları gibi) ve kan akımınız, damar yapınız iyi gidiyor. 1 yıl doktorlara, ilaçlara, hayata isyan edip her şeyi yemeye başlayıp ilaçları bıraktınız diyelim. O 1 yıl içinde damarlarınız yarıya kadar pıhtı ile dolarsa sakın şaşırmayın.

Bir küçük meyve için dalı incitme gönül.. Kırarsın.

3 SERİ KATİL

Batılı kaynaklar daha önceleri yaşantımızda olmayan, hücrelerimizin ve daha doğrusu genetik yapımızın tanımadığı 3 gıdayı nerede ise günlük yaşantımızda % 60 oranında aldığımızı belirtmektedir. Bunlar rafine şekerler, ağartılmış unlar ve rafine bitkisel yağlardır. Demek ki bizi giderek yağlı hale getiren katiller bunlardır. Bu gıdalar vücudumuz için uyumlu protein, mineral, amino asit ve omega 3 yağını içermedikleri gibi, kansere de zemin hazırlıyorlar. Yani bu gıdalar oluşturdukları metabolizma bozuklukları ile adeta bir çok hastalığın gübresi gibi bir işleve sahipler. Daha önceleri şişmanlığın çocuklarda yağ hücrelerinin sayıca artması, erişkinlerde ise yağ hücrelerinin boyutlarının artması  ile oluştuğu sanılırdı. Günümüzde erişkinlerde fazla yağ birikmesi sonucu sadece yağ hücreleri büyümeyip, farklı hücrelerin de yağ hücrelerine dönüşebildikleri bulunmuştur. Son yıllarda şişman insanlarda kanser başta olmak üzere pek çok hastalığın fazla görülmesinin sebepleri tıp alanındaki mükemmel araştırmalar sonucunda iyice aydınlatılmıştır. Yağ dokusu belli bir düzeyi aştıktan sonra aynı kanser dokusu gibi çalışmaktadır.