Ruhaniyet: sözlüklerde; Ölmüş bir kimsenin, devam etmekte olan manevi gücü olarak izah edilir. Goebbels ise Hitler’in en yakın adamlarından olup, Nazileri iktidara taşıyan propaganda bakanıydı. Büyük yalan tekniğini kullanır ve şunu söylerdi “Büyük bir yalan söyleyin ve onu devamlı tekrar edin. İnsanlar sonunda ona inanmaya başlarlar” Yalanları ile halkı öyle inandırmıştı ki; Rus tankları Berlin’e girmiş şehri top ateşine tutmuş olmasına rağmen; Almanlar hala Rusya’yı işgal ettiklerine inanıyorlardı.

Türkiye’de öyle bir muhalif yapı var ki; Goebbels’in ruhaniyetine inanmamak mümkün değil. Hatta neredeyse Goebbels’e “bu kadarı da fazla” dedirtecek tonajda yalanları var. Muhalif medya, muhalif siyasi parti temsilcileri “at yalanı yalan bulur inananı” hesabındalar. Mesela: 128 milyar nerede? Diye büyük bir yalan attılar. Böyle bir rakam için ülkeler arasında savaş çıkar savaş! İnsanların bir kısmının kafası bulandı mı? Zaten hazırda bekleyen bir kitle var. Hiç düşünmeden, bilmeden, cahilce dedikodusunu yapmaya başladılar. Kendi milletvekilleri İlhan Kesici çıktı; 128 milyar dolar kaybolmaz dedi. Gerçi sonradan kulağı çekilmiş olmalı ki eveler gibi oldu ama yalan balonunu patlattı. Buna rağmen Bay Kemal aynı yalanı tekrarladı durdu. Goebbels sağ olsa; herhalde aferin der alnından öperdi.

Sadece Bay Kemal’mi? bugünlerde “değişim” diyen ama bir türlü adayım deme cesareti gösteremeyen İmamoğlu farklı mı? Bir hafıza turu yapalım. Korona salgını döneminde güya İstanbul Belediyesini kötülemek amacıyla birileri bakın ne yapmış?

Bilindiği gibi Toplu taşımalarda, kalabalık yerlerde maske ve mesafe kontrolü vardı.

Güya “pandemi tedbirlerini hiçe sayan kötü niyetli kalabalık insan grubu, topluca bir duraktan otobüse binmişler, görüntüleri de çekip paylaşmışlar” İmamoğlu ve taraftarları bunu yapanlar: kasıtlı olarak Belediye aleyhine insanların sağlığını düşünmüyor algısını oluşturmak için yaptılar şeklinde beyanatlar verdiler. 

“Fazilet Durağı” palavrası dediğimiz bu olayı “organize kötülük” olarak ilk önce İBB başkan danışmanı Murat Ongun köpürtmüştü. İnsanlar buna inandı mı? Derseniz; inanmak ne kelime iman ettiler iman. Çünkü bu haberin üzerine muhalif gazeteciler Can Ataklı, İsmail Saymaz, Ayşenur Arslan,  Merdan Yanardağ, Nevşin Mengü ve Fatih Portakal balıklama atladılar. İmamoğlu hem konuştu, hem lanet okudu hem de savcılığa suç duyurusunda bulundu.

İşin doğrusu İBB, sosyal mesafe için sefer sayılarını artırması gerekirken tam aksini yapmıştı. Şehirdeki 30 hattı tamamen iptal etmiş. Diğer hatlarda sefer sayılarını azaltmış, Metrolarda da vagon sayıları düşürülmüştü. Tam bir akıl tutulması yaşanmıştı. Tahminim bu yanlışı örtebilmek için Fazilet durağı yalanına sarıldılar.

Mahkeme kararı ile gördük ki; “Organize kötülük” diye bir şey yok “organize rezalet var” hatta Nedim Şener’in yazdığı gibi “Organize aptal durumuna düşmek varOrganize yalan işte böyle bir şeydir. Kolay temizlenmiyor. Rus’ların sık kullandıkları bir söz var: “Yalancılık, bozuk para gibidir. Uzun süre geçindirmez” derler. Bu yalan da mahkeme sayesinde yatsıya varamadan sönmüştü.

İBB de; yaşanan bu gibi olayların tamamını birer cezbe hali olarak görmek mümkün. Tasavvuf kültürümüzde,  yükseldikleri makamı sindiremeyenlere “meczup”  denir. Kaba bir tanımla: Yükseldiği makamın voltajı yüksek olduğu için kaldıramaz devreler zarar gördüğü için denge kaybolur. Meczuplardan da cezbe eksik olmaz.

Çok çabuk unutuyoruz, mesela İBB seçiminin üzerinden henüz bir yıl geçmişti ki makyaj akmaya başlamıştı. Güngören sınırları içinde CHP’nin seçimde işbirliği yaptığı bir partinin mensubuna verdiği iddia edilen bir büfe olayı var ki evlere şenlik. İtiraz üzerine kaldırılır. Büfe bu sefer bir başka yere konuyor ve İBB zabıtaları önünde nöbet bekliyor. Konu İBB meclisine getiriliyor, suç duyurusu yapılacak noktaya gelince büfe kaldırılıyor. (Ne büfesi bu? Diyet borcu büfesi miydi acaba)

İBB’nin yardım kolisi için gündeme düşen uçuk koli fiyatı tam bir lastik patlaması idi. Ama başkanımızda laf çok (çevir kazı uyanıklığıyla) o koliler Prototip idi, yağını artırdık pirinç ekledik vs. açıklamasıyla zihinlerdeki şüpheyi savdığını zannediyor. Siyasi hayat bu ucuz kıvraklıkları kabul etmez ve inanmaz. Mesela: “Vali için itlik yaptı demedim, basitlik yaptı dedim” kıvırmasını mahkeme yemedi cezayı kesti.

Suriye altını nedir bilir misiniz? Altın suyuna batırılmış, görsel olarak gerçeği gibi duran hatta bir yıl, iki yıl kararmaz garantisi ile satılan çakma altınlar vardır. Bazı illerimizde bu çakma takılarla düğünler yapılıyor.

Muhalefet düşmanlık üzerine kurulu bir seçim stratejisi yürütüyor. Gerçekler tekrara dayalı yalan taktiği ile örtülüyor. Akıldışı ittifaklarla altın suyuna batırılmış kişiler başkanr seçtirmiştir. Mesele; Fuzuli’nin “Yalan ile kurulan yuvanın saadeti de yalandır” durumuna düşmemektir. Mesele; seçildiğin kentin sorunlarını çözmek insanını mesut etmektir. Burada Ekrem beyin belediyeciliğini anlatmadık çünkü belediyeciliğini gören yok. İstanbul kara teslim başkan elçilerle rakı balık ziyafetinde  Sel baskını olur tatildedir ve tatil bana yakışıyor gibi abuk laflar eden bir portre.   

Birlikte yürümeleri teorik olarak mümkün olmayan İyi Parti ve HDP pratikte aynı değirmene su taşıdılar. Bu gün Akşener CHP’ye karşı sert sözler söylese de herkes pazarlık payını yükseltmek için böyle konuşuyor diyor ve; ne inanıyor ne de güveniyor.

Bir okurumuzun isteği

Bir okurum “sizi hem güldüren hem de düşündüren” üç kitap ismi yazabilir misiniz? Benim gibi okuyucular temin edip okusun, hem gülsün hem de düşünsünler dedi.

Önerim şu üç karakterdir ki sadece beni değil Türkiye’yi güldürmüş ve düşündürmüştür.

Haldun Taner’in; gözlerimi kaparım vazifemi yaparım oyunundaki Efruz karakteri.

Aziz Nesin’in Zübük karakteri, Rıfat Ilgaz’ın Hababam sınıfındaki Güdük Necmi karakteri.