Çocukluktan itibaren çoğumuza öğretmişlerdir. Yerde ekmek gördüğünüz zaman alın ve ayakların basmayacağı bir yere koyun. Hatta üç kez öperek ve alnınıza koyarak koyun. Evet ekmeğe basılmaz. Oysa bir marul parçasına basabilirsiniz, karıncanın taşıdığı bir ot parçasına basabilirsiniz, kara fatmaya, börtü böceğe basabilirsiniz ama ekmeğe asla. Peşinizden kovalar sizi. Saygı duyuyorum, böyle öğrettiler ne diyelim ve böyle alıştık.

Alışkanlıklar yaşam tarzımızı çok fazla etkilemez diye düşünmeyin. Size öyle bir alışkanlıktan söz edeceğim ki eğer bu alışkanlığımızı değiştirebilirsek obezite yarıya iner, obeziteden kaynaklanan pek çok hastalık da öyle. Obezite ameliyatlarına pek ihtiyaç kalmaz ve işin sosyal boyutuna bakacak olursak sağlıklı bir toplum ve ekonomik açıdan inanılmaz tasarruf yapan bir devlet bile oluşturabiliriz biz bu alışkanlığımızı değiştirebilirsek.

2 adet kuvvetli çene kemiğimiz var. Elinizi alt çenenize koyun ve istediğiniz kadar bastırın yine de çenenizi açabilirsiniz. Bu kemiklere tutunmuş ve onları hareket ettiren güçlü çene kaslarımız var. 32 adet dişimiz var. Keser, ezer, parçalar, öğütür. Gıdaları harman eden, karıştıran bir dilimiz var. Pek çok küçük derecik var tükürük bezlerimizden ağzımızın içine su taşıyan. Şöyle bir düşündüğünüzde mükemmel dizayn edilmiş bir fabrikadır aslında ağız yapımız.

Eskiden ortaya bir büyük kap yemek konulur ve herkes kaşıkla bu kaba dalardı. Sofradan aç kalkmamak için herkes hakkına düşenden daha az alacağım korkusu ile çabucak yemeğini yemeye çalışırdı. Bu bir alışkanlıktır. Bu alışkanlığı günümüzde hızlı yemek yiyen bazı hastalarım bana ‘’hocam bu bizde genetiktir, annem, babam, kardeşlerim hep hızlı yer’’ diye anlatır. Ama alışkanlıktır işte.

Eğer gıdaları ağzınızda iyi çiğnerseniz, çenenizin, dişlerinizin, tükürük bezlerinizin, dilinizin emeklerini heba etmez ve hatta 3-4 dakikada bir yarım dakika yemek yemeye ara verirseniz kolayca doyduğunuzu göreceksiniz. Birkaç gün içinde kilo verdiğinizi, karın şişliğinizin azaldığını, reflü yakınmalarınız varsa bunun azalıp kaybolduğunu, dışkılama şikayetleriniz varsa bunun düzeldiğini göreceksiniz. Bunun en klasik örneği yemekli düğünlerde görülür. Garsonun keyfini beklemek zorunda olduğunuz için son servis olan tatlılara sıra geldiğinde genellikle doymuş olursunuz.

İyi çiğnemek ve yavaş yemek yemek salgılanan tükürük miktarını ayarlar, çene kaslarının çalışma süresini mükemmel seviyeye getirir, mideniz gıdaları kolay karıştırır ve doyma sinyallerinin beyine gönderildiği mide merkezine taşır. Bu silsile beyindeki doyma merkezinde bir hareket başlatır. Ağız ve mide gibi mükemmel bir tasarımı yapan yaratanımız doğal doyma refleksini de bu yolla bizlere kazandırmıştır. Ama şu alışkanlıklarımız var ya, adeta bu sisteme isyan bayrağını açmış gibi bizleri yedirten alışkanlıklarımız. İşte bizi raydan çıkartan bu. Oburcasına yiyoruz, gıdayı önümüzden alacaklarmış gibi yiyoruz, sinirleniyoruz yiyoruz, yemiyoruz adeta lokmayı alıp yutuyoruz. Bu da bizleri obez yapıyor.

Ekmeği yerde görürsek yine alalım ama şu yemek yeme işinin de hakkını verelim. Bakın neler oluyor.

ARTIK İYİ BİLİNSİN, OBEZİTE BİR HASTALIKTIR.

Obezite kronik bir hastalıktır. Temelinde çocukluk çağı travmaları, depresyon, duygusal açlık, hormonal sebepler, bazı ilaçlar, iştah merkezi bozuklukları , gluten, protein ve laktoz hassasiyeti, bağırsak emilim bozuklukları, bazı eser element ve vitamin eksikleri, probiyotik eksiklikleri, ağız ve diş yapısı bozuklukları, kalori kavramının iyi bilinmemesi, bilimsellikten yoksun tedavi ediciler ve yanlış uygulanan tedaviler yatmaktadır.

Kıymetli okurlarım. Yukarıda sayılan nedenlere daha eklemeler yapılabilir. Kendi meslektaşlarımın bazıları da dahil olmak üzere halen bir çok kesim obezite tedavisinin verilecek 2 sayfalık bir liste ile tedavi edilebileceğine inanıyor. Bu bakış açısı ülkemizde obezite oranını giderek arttırıyor. Emin olun bu iş midede değil beyinde bitiyor. Bu nedenle artık obezite ve tedavisi ile ilgilenen kişilerin olayın çok yönlü bir tedaviden geçeceğini bilmeleri ve daha da önemlisi bunu hastalarına da anlatmaları gerekmektedir. Bu ülkemizin geleceği için bir insanlık borcudur.

Kurban Bayramınızı kutlar, saygılar sunarım…