1860 lı yıllarda kurulan ABD Tarım Standartları Departmanı (USDA)  demir başta olmak üzere hayati önem taşıyan besinlerin tam olarak sağlanabilmesi için kadın ve çocukların günde en az 2500, erkeklerin ise 2800 kalorilik besin miktarlarına ihtiyaçları vardır demektedir. Bu şu demektir. Arabanızı sürmeniz için en iyi yakıtı kullanmalısınız ve deponuzu da yolda bırakmayacak kadar doldurarak yola çıkmalısınız. Belli bir miktardan daha az ve içeriği iyi olmayan yakıt kullanırsanız arabanızda bir takım sıkıntıları yaşar, yolda kalır ve bir müddet sonra da servislerden çıkamazsınız.

Günümüzde pek çok bilim insanı, dergilerde veya internette çıkan bazı yazılar, tıp eğitimi sırasında verilen dersler kilo kaybetmenin temel şartının kalori kısıtlayan diyetler olduğunu belirtmekte ve yazmaktadır. Doğrusu nedir? Kalori kısıtlaması mantığı ile hareket ettiğimiz zaman gerekli bazı besin maddelerini alamayız. Bu, zamanla vücudun yapısal proteinlerini azaltır. Vücudumuz o zaman kendi kaslarını kullanarak bu eksiklikleri tamamlanmaya çalışılacaktır. Böylece kas kitlesi azalacak, metabolizmamız düşecek ve azalan kas kitlesi yağlarımızın yakılmasında azalmaya sebep olacaktır. Çünkü yapılan pek çok çalışma, kalori kısıtlayarak zayıflayanların kaybettikleri kiloların % 50 den fazlasını kaslardan kaybettiklerini göstermektedir. Bu üzerinde ciddiyet ile düşünülmesi gereken bir konudur.

Bizler vücudumuzun ihtiyacına yetecek kadar ve mümkün olduğunca doğallığını koruyan gıdaları tercih etmeliyiz. Günümüz yaşam koşulları bizleri hareketsiz hale getirmeye başlamış ve hayatımızı kolaylaştıran pek çok teknolojik cihaz giderek yaşamımıza hakim olmuştur. Yani giderek fizik aktivitemiz azalmakta, bunun yanında vücudumuzun yeterince kullanamayıp yağ olarak depo ettiği şeker başta olmak üzere pek çok gıda maddesi hayatımıza girmektedir. İşte kilit nokta buradadır. Genetik yapımıza uygun ve aç kalmadan beslenmeli ve kaslarımızı tembelleştirmeden hareket ettirerek güçlendirmeli ve bu yolla yağlarımızı yakmalıyız. İnce ama atletik olmalıyız, ince ama çelimsiz değil.

Maalesef pek çok obez hasta kolay yollardan kilo vermenin yollarını aramaktadır. Sihirli bir cihaza, mucize bir ilaca, anında moda oluveren ve magazin sayfalarından referanslı diyetlere rağbet eden bu kişiler bir müddet sonra eski kilolarından çok daha fazlasını alarak umutsuzluk içinde ömrünü tamamlamaktadırlar.

Uygun tıbbi tedavi ile bazı hastalıklara bağlı olarak oluşmuş obezite vakaları süratle düzelebilmektedir. Kişide metabolizmayı bozan bir hastalık veya iç salgı bezlerinin bir hastalığı yok ise yani beslenme bozukluğu sonucu oluşan ve en yaygın görülen günümüz obezite vakalarında ise zayıflamak için yapılacak tek şey bilinçli beslenme ve fizik aktivitedir. Bunu aksi mümkün değildir. İleri derecede ağır, yaşamı tehdit eden obezlerde ise cerrahi metodlar faydalı olabilmektedir.

Sağlığı olan insanın umudu vardır. Umudu olan insanın ise her şeyi vardır (Türk Atasözü).

NEDEN YAŞLANIYORUZ?

Hücreler bizim yaşam parçacıklarımızdır. En küçük askerlerimiz, çiftçimiz, işadamlarımız, memurlarımız yani tıpkı ülkemizin her bir yurttaşı gibi… Trans yağlar ile hazırlanmış bir rus salatası, bir cips, bir gofretin oluşturacağı hücreyimi yoksa doğal yağlar, protein, enfes bir balık ve doğal karbonhidratlardan oluşan bir hücreyimi tercih ederiz? Vücudumuz hücrelerini yaparken her an kanserli hücreleri de  yapıyor ama bunları adam gibi çalışan vücut savunma hücrelerimiz bulup yok ediyor. Bu savunma hücreleri de gofret veya cips veya asitli içecek kaynaklı olur ise neler olur? Tam olarak askerlik yapabilir ve düşmanını öldürebilir mi?

 1950 li yıllarda ABD’li bir profesör serbest radikal kavramını ortaya attı. Serbest radikaller, hücre içindeki faaliyetler sonucu ortaya çıkan normal dışı üretim artıkları idi (Kimyasal olarak yapısal bozukluğu olan atom parçacıklarıdırlar). Yaşlanmamızı da bu serbest radikaller ile hücrelerin baş edememesine bağladı. İleri yıllarda daha iyice anlaşıldı ki sağlıklı hücreler bu serbest radikalleri yok etme yeteneğine sahiptir. Ancak hücre sağlıksız ise bu serbest radikaller DNA yapımızı bozuyor, yanlış proteinler üretiliyor ve sonuçta düzgün işlemeyen bir vücut yapımız oluşuyor. Günümüz insanının resmi de böyle değilmi?