Mars’a geçen gece uzay aracı indiğinde, Türkiye’yi de heyecanlandıran çarpıcı bir detay, notlarımızdaydı. ABD’de akademisyen olan ve bu projede görev alan Bursa kentlisi bilim adamıyla konuştuk.

Arizona State University'de, Elektrik, Bilgisayar ve Enerji Mühendisliği’nin öğretim üyesi profesör Bertan Bakkaloğlu, Türkiye’nin 1990’lı koşullarında bir başka ülkeye giden beyin göçü insanlarımızdan…

Bursa’da, Setbaşı İlkokulu’nda başlayan, Bursa Anadolu Lisesi’nde süren, Boğaziçi Üniversitesi’yle  devam eden egitimi, ABD’de yüksek lisans ve doktora ile noktalanmış.

Önce yarı-iletken sektöründe 10 yıla yakın mühendis ve teknik müdür olarak çalıştıktan sonra, 2004’te üniversiteye geçerek, kendisin adadığı bilim adamlığıyla şimdi akademisyenliği yürütüyor.

Nükleer radyasyona dayanıklı devreler üstünde uzmanlaştı ve birçok uydu ve uzay aracının elektronik sistemlerinin geliştirilmesinde aktif görev aldı.

Dün, gece…
Kendisiyle 1 saat süren telefon görüşmemizde, konular itibariyle keyifli bilimsel sohbetimiz oldu ve çarpıcı notlar edindik.
Mütevazı kişiliğiyle…

Bir hususa, öncelikle açıklık getirdi.
Mars’taki aracın kamerasını tek başına yapan veya yapanlardanmış gibi dolaşan bilgiyi anımsatarak, “Optik ve radyasyon etkileri uzmanları ile elektronikçiler ve programcıların yer aldığı, çok büyük bir takımla görev yapıldı.” diyordu.
Sözlerinin devamıyla da, “Üniversitemiz, yönetici konumundaydı ve uzmanlık alanım olarak radyasyona dayanıklı elektronik devreler üzerine, danışmanlık yürüttüm.” bilgisini paylaştı.

Böyle diyordu, ama…
Görev aldığı eğitim kurumu ve bilim adamı olarak, NASA kurumu ve Mars’a yeni inen Perseverance (Azim) uzay aracının ana mimarı Jet Propulsion Labs (JPL) tarafindan fonlandirilan pekçok projenin direktörlük ve danışmanlığını yaptığı, çarpıçı notlarımız arasında yer alıyordu.
Türkiye ve Bursa’yı konuştuk.
Ülke ve kent olarak, sanayi ve teknolojideki atılım ve büyük hedeflerin, AR-GE’yle beraber önemle yürütülmesini, memnunuyetle karşılıyor.
Türkiye’de,üretimle beraber montaj sanayisi kavramına mesafeli bakılmasına ise, ‘deneyim ve özgüven’ mesajıyla değerlendiriyor.
Bakkaloğlu, “Türkiye’de otomotiv, Bursa’da montajla başlamıştı ve kaydedilen gelişmeler ve gelinen noktaya bakıldığında, yeni modelleri tasarlayan, AR-GE yapabilen, kendi üretimini yaratabilen ve yan sanayiyi güçlü şekilde oluşturan, emeğini yetiştiren bir otomotiv sanayisi gerçeği var.” diyor.
Avrupa Birliği’ne üye; Yunanistan, Bulgaristan ve Romanya’nın trajik durumuna işaret ederek, “Yerleşik, güçlü bir sanayileri yok ve sağlayamadılar. Dolayısıyla da tematik ve yan sanayileri yok. Bir politika ve gelişen sanayi olmadığı için de, ciddi beyin göçü verdiler” yorumunda bulunuyor.
Türkiye’nin, 90’lı yıllara göre çok farklı sanayi kimliği ve sürecine vardığından söz ederek, memnuniyetin belirtiyor.
Oluşan ileri teknolojiyi üretebilme ve sanayisini oluşturabilme adımlarının önemine değinirken, “Uzay ve havacılık sektörü de, önce montajla başlayabilir, ama bugün otomativdeki  gibi noktaya gelebilir. Bu hedefle beraber, yan sanayiyi oluşturma, üretim, bakım ve onarım gibi ihtiyacı karşılayacak teknik elemanlarını yetiştirme gereği de bulunuyor.” şeklinde konuşuyor.
Bursa gibi, büyük ve önemli sanayi merkezi  açısından, Yüksek Teknoloji Bölgesi (TEKNOSAB) eylem planı da, somut başarılı bir ilk adım olarak görülüyor ve hayli anlam yüklü nitelendiriliyor.

Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Bursa Büyükşehir Büyükşehir Belediyesi ve Bursa Ticaret ve Sanayi Odası’nın işbirliğiyle kurulan Gökmen Uzay Havacılık Eğitim Merkezi (GUHEM) ile yanısıra Bursa Teknoloji Merkezi’ni (BTM) anımsattık.
Zira;
Bilime odaklanma, ilgi ve sevgisini pekiştirme ve bilime yönlendirme açısından, çocuklar ve gençler için ‘bilinç projesi’ yorumunda bulunduk.

Bakkaloğlu, hemfikirdi.
…Ve!

‘İmkan verilince, nelerin yapılabileceğinin görüleceği’ kavramı açısından, özellikle çocuklara ve gençlere inen söz konusu merkezleri, Bursa’a gelişinde ziyaret etmek istediğini de ifade ediyordu.
Akademisyenliği öncesiyle…

Texas Instruments’taki uygulama deneyimini, teorisyenlikle güçlendirebilmek ve bilimi ileriye götürebilmek için kendisini akademisyenliğe taşımıştı.
Pofesör Bertan Bakkaloğlu, Türkiye’nin beyin göçünü tersine çevirme düşüncesi ve hedefleri açısından, Çin’i örnek gösterdi.
Bu doğrultuda, “Sanayisini zaten oturtmaya başlayan Çin’de, 2000 yılında Çin’den dışarıya göçen teknik ve tıp yüksek öğrenimli kişi saysı, geri dönenlere göre 4 kat fazla iken, etkin ve programlı şekilde 15 sene içinde aradaki farkı yüzde 5 seviyesine indirebildi, yani neredeyse tam anlamıyla beyin göçünü geriye çevirebildi.” bilgisini paylaşıyordu.
Çin’n elde ettiği sonuç açcısından da, “Referansta görüldüğü üzere, 2000 yılından  sonra büyük atak yapan Çin’in, geriye beyin göçünde mesafe aldığı anlaşılıyor. Bu gibi politikanın, Türkiye için de aynı etkiyi göstereceğini düşünüyorum.” diye konuşuyor.
Ortak arkadaşımız olan;
Belediye eski meclis üyesi Bilgehan Subaşoğlu da, bu satırları okuduğunuda daha mutlu ve gururlu olacaktır.
Kameralı cep telefonlarının ilklerinden kendisi de kullandığında, televizyon ilk kez çıkmış gibi, merakla fotoğraf çekilirdik, teknolojiye kendisi de meraklıydı.
Gençlik arkadaşları olarak;

Bakkaloğlu, teknolojiyi keşfeden ve geliştiren, Subaşıoğlu da hayli meraklı olduğu teknolojiyi kullanan durumundalar.