Yeterli miktarlarda yenildiği zaman insan (ya da hayvan) sağlığını olumlu yönde etkileyen mikroorganizmalara probiyotik diyoruz. Probiyotikleri dışarıdan alabildiğimiz gibi, sağlıklı beslenerek ve vücudumuza zarar veren bazı şeylerden uzak durarak bağırsaklarımızda normal bir düzende çoğalmalarını da sağlayabiliyoruz.

Gıdalar ile bağışıklığın düzeldiğinin kanıtları Hun imparatoru Atilla’nın askerlerine kefir içirterek vebadan korunmasından tutun da Kanuni Sultan Süleyman’ın hasta düşen Fransa Kralı’na hekim göndererek yoğurt ile tedavi ettirmesine kadar bir çok örnek ile sabittir. Kafkas yöresi insanlarının uzun yaşaması kefiri çok tüketmelerine bağlanmıştır. Türkler at sütünden kımız, keçi sütünden kefir tüketmeyi çok sevdikleri için Avrupalılar tarafından uzun yıllar sütobur (laktofagus) olarak tanınmışlardır. Probiyotikler ilk kez 1912 yılında Bulgar hekim Ellie Metcnikoff tarafından tespit edilip tanımlaması yapılmış ve hekim Nobel Ödülü almıştır. Kefir, salamura peynirler ve diğer gıdalar, zeytin, turşu, yoğurt, tarhana, ev yapımı konserveler, sirke, anne sütü, çiğ süt, boza, şıra, şarap probiyotik besinlere örnektir.

Bağırsaklarımızın yüzeyi nerede ise bir futbol sahası kadar alan oluşturmaktadır. Buradaki yerleşik hücrelerimiz çeşitli emilim, salgılama ve bağışıklık ile ilgili görevler üstlenmişlerdir ve probiyotik mikroorganizmalar ile uyum içerisinde çalışarak bu hayati görevleri sürdürürler. İnsan bağırsağında yaşayan yaklaşık 400 farklı türde trilyonlarca probiyotik etkili mikroorganizma vardır. Yiyeceklerin hazmedilmesi, B12, K  başta olmak üzere bazı vitamin ve antioksidan moleküllerin sentezi, toksin ve yabancı proteinlerin kan dolaşımına geçişinin engellenmesi, bazı hormonların yapılması probiyotiklerin temel görevleridir. Böylece depresyondan tutun da pek çok kronik hastalıkların önlenmesinde etkin olurlar. Son yapılan çalışmalar probiyotik eksikliğinin tiroid hormon seviyelerini düşürebildiğini ve bu yolla hipotiroidiye neden olduğunu göstermiştir. Gebeliği süresince probiyotik düzeyleri az olan annelerin % 15 i erken doğum yapmaktadır. Bugüne kadar yapılan bazı çalışmalar dünyanın en etkin probiyotik kaynağının doğal elma sirkesi olduğunu belirtmektedirler. Elma sirkesi bağışıklık sistemini güçlendirerek bu yolla hem kanser hücrelerinin hem de enfeksiyon ajanlarının bağışıklık sistemi tarafından daha iyi tanınmasına yol açmaktadır.

Probiyotik mikroorganizmalarımızı azaltan nedenler ise şunlardır: Antibiotik kullanımı ( % 20 lere kadar düşürebilir), kızartılmış, rafine edilmiş yağlar, un ve şeker ağırlıklı beslenme, yapay tatlandırıcılar, aşırı romatizmal ağrıları tedavi etmek için kullanılan ağrı kesici ilaçlar, silikat içeren diş macunları, doğum kontrol amacı ile kullanılan bazı ilaçlar, stres, alkol, mide koruyucu adı altındaki ilaçları kullanmak, oburluk.

Bağırsak floramız (probiyotik kolonilerimiz) değiştiğinde fizyolojimiz de değişiyor. Bu nedenle fast food tarzı beslenen, elinden asitli-şekerli içecekler düşmeyen, kızartılmış yağlar ile gıdalarını alan, beyaz un ve şekerin girdiği gıdaları diyetinden eksik etmeyen kişilerin de fizyolojisi değişecektir. Sokaklardaki gençlere, bir de Yeşilçam filimlerindeki gençlere bakın. Son 20 yılda hem erkeklerde, hem de kızlarda nereler büyümüş gözlemleyin. Yakında semt pazarlarında pazarcılar şöyle bağıracak: Erkek sütyenleri geldi, 3 alana 1 bedava…