Günümüzde beslenme konusunda yanlış bir düşünce hakimiyeti var. Bu düşünce ne yazık ki kamuoyunu bilgilendirmesi gereken bazı meslek guruplarında da hakim. Yediğimiz her şeyin kalori hesabını yapmaktayız. Oysa kalori bir gıdanın fiziksel özelliğidir. Gıdaların kimyasal özellikleri de vardır. Yani vücudumuz bazı gıdaları özellikle yapıtaşı olarak kullanmakta, bazılarını ise yapısında kullanmayıp yağ olarak depo etmektedir. Örneğin doğal ortamından soframıza gelen 1 kilo et ile rafine undan yapılan 1 kilo beyaz ekmeği karşılaştıralım. Kalori olarak etteki kalori daha fazla olmasına karşın büyük oranda şişmanlatıp, vücudumuzda yağı yapan beyaz ekmek olacaktır. Bu nedenle beslenme düzeni için son derece bilgi sahibi olmamız gereklidir. Aç kalmadan, karnımızı bilinçli şekilde doyurarak da ideal kilomuzda yıllarca kalabileceğimiz bilinmelidir. Yeter ki bu konuda doğru ve yerinde hareket edelim.

EBENİN ŞAPLAĞI

Halen dünyada geleneksel beslenme  kültürlerine bağlı olarak yaşayan topluluklarda kronik hastalıkların görülme sıklığı daha az, sağlıklı ömür  sürme ortalaması ise yüksektir. Etrafınızdaki aileleri direkt veya dolaylı olarak gözlemleyin. Anne karnında sağlıklı gıdalar alamamış, sezaryen operasyonla doğmuş ve anne sütü verilememiş bir bebek erişkin yaşa gelene kadar neler ile karşılaşıyor diye. Geniz eti, allerjiler, kulak tüpleri, sık sık üst solunum yolu enfeksiyonları, soluk renkli bir cilt ve daha pek çok şey bu çocukların genellikle yol arkadaşıdır.

Şunu hiç birimiz inkâr edemeyiz. Evinizdeki saksılarda yetiştirdiğiniz çiçeklerin sağlıklı gelişebilmeleri, renk renk çiçek ve yeni yapraklar açması için toprağında gerekli maddelerin ve suyun olması, makul oranlarda güneş ile temas etmesi ve havadar bir ortamda bulunması gereklidir. İnsan içinde gerekli olanlar buna benzetilebilir. Aradaki fark biz direk topraktan değil, topraktan gelen özleri vücutlarına alanlar ile besleniyoruz. Binlerce yıllık gen depolarımızın kilitlerine uygun anahtarı bulamadığımızda ise kapıda kalıp ya üşüyoruz, ya ıslanıyoruz, ya da sıcakta pişiyoruz.

Şeker hastalığı malum giderek artmakta. Halen hastaların çoğu yeni bir ilaç varmı diye hekimlere, TV ekranlarında bilgiler veren uzmanlara soruyorlar. Büyük bir çoğunluk acaba ben hata yapıyorum ve ona bağlı olarak mı şekerim artıyor diye sorgulamıyor. Ev kirli görünmesin de kirleri halının altına atayım nasıl bir yaklaşım ise bu da öyle. Meslek hayatımda insülin kullanmasına rağmen gerekli özeni göstererek şekeri tamamen ortadan kaldıran pek çok hasta ile karşılaştım. Ortak özellikleri ben bu işi yeneceğim dirayetini göstermeleri idi.

Şekeriniz iyi giderken ilaçları da düzgün kullanmanıza rağmen dengede artış lehine bozulma varsa şunları unutmayın:

1-Fazla veya uygunsuz gıda almaya başladınız ve kilo alarak yağlandınız. İnsülin direnciniz gelişti.

2-Hareketiniz azaldı, daha çok oturur oldunuz, stresiniz arttı.

3-Vücudunuzda bir yerlerde bir enfeksiyon var.

4-İlacın dozunda veya emiliminde (mide, bağırsak, karaciğer, pankreas problemleri) bir sıkıntı var. Başka ilaçlar da almaya başladınız ve şeker ilaçları ile etkileşim gelişti. Veya ilaç saklama koşullarınız uygun değil.

5-Kan şekerinizi arttıran başka bir ilaç veya hormon almaya başladınız (diüretikler, kortizol, bazı antigripal ilaçlar, bazı antidepresan ilaçlar, bazı kalp ve hipertansiyon ilaçları gibi).

6- Faydalı zannederek enerji versin diye bazı içecekleri alıyorsunuz veya aşırı kafein kullanıyorsunuz.

7- İnsülinin pankreasta yapıldığı beta hücrelerinde azalma oluştu (Aşırı kan şekeri ile, bazı bakteri ve virüsler ile, bazı ilaçlar ki içlerinde antibiyotikler de olabilir, pankreasta yağlanma ve iltihap, otoimmunite, bazı zehirler, tümörler ve metastazlar).

Sosyal medya bazen içeriğindeki mükemmel deyimler ile bizleri güldürüyor. Geçenlerde çok güzel bir yazı ile karşılaştım. Hayat ebenin şaplağı ile imamın pamuğu arasında geçen zamandır diyor. Sağlıklı bir yaşam bilinci için ebenin şaplağı yetmiyor ama imamın pamuğuda mı korkutmuyor?