9 Ay kanında taşıyacaksın, doğuracaksın, emzireceksin, uykuların kaçacak, büyüteceksin….bitmez bu öykü. Annelik o kadar meşakkatli bir görev. Bu yolda, bu kadar emek verdikten sonra eğer bir anne yediklerine dikkat edemeyecek kadar basiretsiz ise bedelini de kendisinden ziyade maalesef çocuğu ödüyor.

Bir çalışmanın sonucunda bakın neler deniliyor: Obez kadınların otizmli çocuk yapma olasılığı diğerlerinden % 50 daha fazladır. Annedeki kan şeker seviyelerinin yüksekliği çocuğun kanında da şeker seviyelerini arttırır. Kan şekerinde bu artış çocuğun insülin düzeyini arttırır, daha hızlı büyütür, daha çok oksijen ihtiyacına sebep olur. Yeterince oksijen alamayan çocuğun beyninde bazı sıkıntılar doğmaya başlar. Yüksek şeker düzeyleri bebekte demir eksikliğinin de sebebi olabilir. Demir de bebeğin dopamin metabolizmasındaki işleyişte sıkıntılara neden olur. Dopamin denilen madde davranışlarımızda, sosyal bir canlı olmamızda etkili olan bir maddedir.

ABD, Georgia’da Hastalıkları Kontrol Ve Önleme Merkezi tarafından 1311 anne ve onların çocuklarının incelenmesi sonucu obez annelerin çocuklarında onların yaşıtlarına göre sosyal ilişkilerde bozukluk, emosyonel problemler 2 kat daha fazla saptanmıştır. Yani sevgili anne adayları, sizlere bu köşede yazmaya çalıştıklarım elin oğlu tarafından birer birer nakışlanıyor. Kaderi yazan biz değiliz ama kaderimizi belirleyecek önlemleri alacak akıl bize verilmiştir. Çok dikkat etmek, beslenme tarzımızın, hayat yolunun asfalt veya çakıl taşları ile döşenmesine sebep olacağını bilmemiz gerekmektedir.

ÖLÜLER DİRİLERİ EĞİTİYOR

Tıp Fakültesi 2.sınıftayım. En korktuğumuz ders anatomi dersi. Hem hocamız çok sert, hem de kitaplarımız çok ağır ve ayrıntılı. Sadece kafa kemiklerinden bir tanesinde bulunan kanalların latince adlarını ezberlemek için gece 03 lere kadar çalıştığımız günler...

Anatomi derslerinde kadavra salonumuz vardı. Burada kimsesiz olup öldükten sonra resmi yollar ile fakültemize alınan ve gerekli kimyasal işlemler uygulandıktan sonra incelememize sunulan meftalar üzerinde vücudun tüm ayrıntılarını görsel olarak incelerdik. Anatomi salonumuzda şöyle bir latince yazı asılı idi 'Hic Mortui Vivos Docent'. Anlamı, burada ölüler dirileri eğitiyor. Bu söz beni çok etkilemişti. Dünya ile ilişkisini bedenen kesen bir insan üzerinde anatomiyi gerçeğini inceleyerek tanıyor, öğreniyorduk.

Çevremizde dikkat edip gözlemlediğimizde bizlere çok anlamlı dersler verecek pek çok insan hikayesi bulabiliriz. Genetik yapıdan ziyade özellikle çevresel faktörlerin çok daha fazla hastalık sebebi olduğu kanıtlanmıştır. Bu nedenle çevremiz bize hayati öneme sahip dersler verme konusunda mükemmel bir öğretmendir.

Avustralya Melbourne Üniversitesi psikiyatri bölümü’nden Dr. Jerome Sarris bazı psikiyatrik hastalıkları besin takviyeleri ile düzeltebilmekteyiz diyor. Balık (özellikle somon konu ediliyor) içindeki omega-3 depresyona iyi geliyor. Magnezyum ve amino asitler (Yumurta, yeşil yapraklı sebzeler başta) anksiyetede etkili olabilmektedir. Tek başına beslenme bozuklukları tabii ki bu tip hastalıklardan sorumlu tutulamaz. Ancak halen dünyada mutlu bir şekilde yaşayan toplulukların beslenme tarzına baktığınızda doğal ve genetik yapımız ile uyumlu gıdaların ağırlıklı kullanıldığını görmekteyiz.

Türkiye Halkı atalarının beslenme tarzına uygun beslenecek olsa bazı ölümlerin engellenebilir olduğu, bazı sağlık sorunlarının düzeltilebileceği bir gerçek. Sadece basit örnek: İngiltere Kraliçesi Elisabeth’in danışmanı Zita West diyor ki, sofralarınıza tereyağını koyun, tüp bebek merkezlerinin büyük bir kısmını kapatın. 150 yıl Yaşamak Mümkün’ün yazarı Dr. Mikail Tombak diyor ki, bedenlerimize ve bunların bulunması gereken doğal ortamlara değer vermiyoruz ve bu nedenle şeker hastalığı, kanserler, kansızlık dehşet derecesinde artıyor.

Ülkemiz kadınlarında tüm kanserler arasında meme kanseri % 24 civarlarında görülmektedir. Obezite ve beslenme bozukluğu meme kanseri oluşumunda ciddi bir faktördür. Obezite oranı eski yıllara göre kat kat artmış ve korkunç sayılara ulaşmıştır. Obezite fazla yağlanma ise, fazla yağlanma bir hastalık ise toplumun bayağı bir kısmı hastadır. Allerjik, otistik çocuklar, hiperaktivite ve dikkat eksikliği vakaları, romatizmal hastalıklar da bu duruma paralel olarak giderek artmaktadır.

TÜİK verileri halkımızın iletişim araçları yolu ile de sağlık konularında bilgi sahibi olduğunu ve televizyonların (% 71 civarında) bu konuda ilk sırayı aldıklarını göstermektedir. Ama onlar eski televizyonlar değil. Küçüldüler, şık hale gelip inceldiler. Bizler mi, % 70 lerden daha da yukarıya doğru kalınlaşıp gidiyoruz.