Bilmiyor gülmeyi sakinlerinin binde biri,
Bir vatan derdi birikmiş bir avuçluk karada.
Kuşu hicran getirir, dalgası hüsran götürür;
Mavi bir gölde elem katresidir Yassıada.

Faruk Nafiz Çamlıbel

“Onuncu Yıl Marşı” gibi eserlerin sözlerini de yazmış olan Faruk Nafiz Çamlıbel Demokrat Parti'den milletvekili olduğu için 27 Mayıs darbesinden sonra o da Yassıada'ya gönderildi, adada eziyet dolu 15 ay geçirdi, o acı dolu günleri anlattığı Zindan Duvarları adlı şiirinden bir dörtlükle yazıya başlayalım istedim.

27 Mayıs’ın failleri Milli Birlik Komitesi’nin çıkardığı ilk yasa idam yetkisiydi. Düzenleme 12 Haziranda yapılmasına rağmen 27 Mayıs’ta yapılmış gibi kayda geçirildi. Geçici bir maddeyle de Yassıada yargılamalarını yapacak olan Yüksek Adalet Divanı adıyla emre amade bir mahkeme oluşturuldu. Salim Başol denen terbiyesizin başkanlığındaki mahkemenin verdiği kararların temyiz mercii de yoktu. Mahkeme 14 Ekim 1960’ta başlamış, 15 Eylül 1961 tarihinde kararlarını açıklamıştı.

Yassıada sürecinde yapılanlar yargılama değil yargısız infazdır. İlköğretim seviyesinde çocukların oynadığı trajı komik tıyatral bir gösteriden ibaretti. Sanıkların sürekli aşağılandığı, hakaret edilip, azarlandığı duruşmalarda en temel hakları olan kendilerini savunmalarına da izin verilmeyen sözüm ona mahkeme (!) süreci.

Adnan Menderes itiraz ettiğinde Salim Başol utanmadan; “Sizi buraya tıkayan kuvvet böyle istiyor” diyebiliyordu. Hasan Polatkan sözlü savunma yaparken Başol “Öyle şey olmaz, kısa kes, az konuş!, Sizi on beş dakikadan fazla dinleyemeyiz.” Dediğinde; Polatkan sadece “İdam istenilen bir davada kendimi müdafaa etmeyeyim mi?” diyebildi.

Yassıada’da başbakan ve bakanların yanında hukuk da resmen idam edilmiştir. Şu rezalete bakın! Hasan Polatkan’ın 175 sayfalık savunması yıllar sonra, dönemin Yassıada İrtibat Bürosu Müdürü Albay Ömer Faruk Erus’un kasasında bulunmuştur.

Demokrasi ve özgürlükler adası ilan edilen Yassıada’ya gelen Metin Feyzioğlu, "O dönem burada kurulan, bir çadır tiyatrosu ve önceden verilmiş kararların yüze okunmasıydı.” Tutanaklardan burada yaşananın mahkeme değil soytarılık olduğu görülüyor. Adı mahkeme olan bir tiyatro kurulmuş. Mahkeme başkanının her sorusu "Biz sizi mahkum edeceğiz ama siz yine de konuşun" der gibiydi. Bu yargılama falan değil hem siyaseten hem yargısal bir kara lekedir der.

Zaten görgü tanıklarına göre infazların gerçekleştirildiği İmralı’da mezarların mahkeme kararlarından aylar öncesinden hazırlandığı aktarılır.

27 Mayıs tarihi senelerce "Hürriyet ve Anayasa Bayramı olarak" kutlanırdı, 12 Eylül darbesi ile kaldırılmıştır.

Neler uydurdular neler: Yavuz Donat’ın kaleminden iki örnek Darbenin ilk günü... Eskişehir Sıkıyönetim Komutanlığı bir bildiri yayınladı:

Hükümet üyeleri 12 uçak dolusu altın, mücevherat ve para ile yabancı ülkelere kaçarken yakalandılar. Yalanın böylesini hiç duymuş muydunuz?

Darbeden sonra... Gazeteler manşet attılar: Celal Bayar'ın İş Bankası'ndaki bir kasada 103 milyon lirası var. Hemen "Müfettişler" görevlendirildi. Banka kasası "Yargı gözetiminde" açıldı. Kasadan çıka çıka, Celal Bayar'ın ölmüş oğlu Refii’nin bir tutam saçı çıktı. (Yavuz Donat 27 Mayıs 2019 Sabah)

Milli mücadelenin Galip Hocası Calal Bayar, Atatürk’ün İktisat (Ekonomi) bakanı Celal Bayar, Atatürk’ün İnönü’nün yerine başbakan olarak atadığı Celal Bayar, 1950 ve 1960 yılları arası tam on yıl Reisicumhur olarak görev yapmış Celal Bayar; Yassıada’ da 26.Eylül 1960 tarihinde 77 yaşında, darbe çetesinin kepazeliklerine; dayanamayarak intihara teşebbüs etmiş ama kurtarılmıştır

Yapılan kepazelik şudur: Tutuklular, Ankara'dan Yassıada'ya getirilirken, onlara karşı bazı hakaretler ve hırpalamaların olduğu söyleniyordu. Bu söylentiler ülkede öyle çok yayılmıştı ki, darbeciler bu iddiayı boşa çıkarabilmek (karşı propaganda oluşturmak amacıyla) yaklaşık 2-3 ay sonra, tutukluların Yassıada'ya ne şekilde götürüldüğünü, bir film çekerek halka göstermek gereğini duymuştu. Bir senaryo hazırlanır, Ordu Foto-Film Merkezi tarafından emir gereği bir film çekilir. Başta Bayar ve Menderes olmak üzere, bütün tutuklular çok düzgün kıyafetler içinde, iskelede duran bir askerî tekneye götürülmüş ve oradan indirilip, çok düzenli bir şekilde, iki muhafız subay eşliğinde adaya ilk ayak basışlarıymış gibi filme alınır. Bu film Türkiye’de bütün sinemalarda halka gösterilmiş ama halk inanmamıştı. Celal Bayar işte bu kepazeliklere dayanamamış “Bize Yeşilçam oyuncuları gibi film çevirttiler, revay-ı hak mıydı bu?” diyor ve intihara kalkışıyordu. Keza Menderes’te intihar etmiş ama kurtarılmıştır. Saygısızlık diz boyudur. Hele bir fotoğraf var ki her baktığımda içimi sızlatan bir karedir. Menderes idam öncesi ziyarete gelen ailesiyle birliktedir. Ailenin üzüntüsü fotoğraftan taşmaktadır. Başbakan ayakta dururken Terbiyesiz Tarık Güryay oturmaktadır. (Suç olur diye başka kelime kullanmıyor, terbiyesiz kelimesini kullanıyorum. Sebebi de bu kelime hakaret kabul edilmiyor, suç oluşturmuyor)