Kıymetli okurlarım. Arabalarımız, elektronik aletlerimiz, giysilerimiz, evlerimiz ve daha bir çok bizlere ait eşyalarımız var. Bir kazak aldığımızda bile bunun nelerden yapıldığı, yıkanırken nelere dikkat edilmesi gerektiği üzerinde yazılıdır. Basit bir müzik çalan, film oynatan player aldığımızda bile katlanmış vaziyette bir kullanım kılavuzu yanında verilir. Kılavuz uzun yıllar ve bozmadan kullanmanın koşullarını bizlere anlatır. Oysa bir çoğumuz kendimize ait olan kullanma kılavuzu hakkında bilgi sahibi değiliz. Bizler de kullanım kılavuzumuza dikkat ettiğimizde şüphesiz uzun ve sağlıklı bir şekilde ömrümüzü tamamlayabiliyoruz. Bugün sizlere vücudumuz hakkında bilmemiz gereken bazı ana başlıkları hazırladım.

BAZAL METABOLİZMA HIZI

Dinlenme halinde kişinin vücuttaki kimyasal olaylar için tükettiği minimum enerji miktarına bazal metabolizma hızı denilmektedir. Daha kolay anlatırsak, 24 saat boyunca istirahat ettiğinizi düşünün. Kalbinizin çarpması, akciğerlerinizin açılıp kapanması, kan dolaşımının sağlanması ve bunun gibi fizyoljik olayların sürdürülmesi için gerekli enerji miktarı bazal metabolizma değeridir. Metabolizma hızı, boy, kilo, cinsiyet ve yaşla değişmektedir. Yaşa bağlı bazal metabolizma hızının düşmesi, kas kütlesinin azalması ve kas kütlesi yerine metabolizma hızı daha yavaş olan yağ dokusunun geçmesine bağlıdır.

Sık sık uygulanan kalori kısıtlayıcı diyetler (bazal metabolizma değerlerinin de altında olan diyetler) yağ yanında ciddi oranda da kas kaybına neden olurlar. Kasların kaybedilmesi bazal metabolizma değerini daha da aşağılara düşürür ve kişi daha önce beslendiği gıdaları alması halinde bile çok daha fazla kilo alır.

BAĞIRSAKLARIMIZDAKİ FAALİYETLER

Sindirim sistemimizde, özellikle de bağırsaklarımızda trilyonlarca canlı mikroorganizma bulunmaktadır. Bunlar belirli sayılar dahilinde ve vücudumuzun işleyişinin bir parçası olarak görev yapmaktadırlar. Bağırsak duvarında bulunan hücreler ile irtibat halindedirler. Bu hücrelerin sindirim işlevini yerine getirmesinde büyük katkı sağlarlar. Vitamin yaparlar, bir takım kimyasallar yaparlar, yabancı mikropların buralarda çoğalıp zarar vermesini engellerler. Son 10 yıldır özellikle probiyotik etki gösteren bu mikroorganizmaların adeta bizim genetik sistemimizi yönlendirici etkileri olduğu, düzgün çalışmadıkları zaman kanımıza bağırsaklar yolu ile istemeyen proteinleri girerek bizi hasta ettiği düşünülmektedir ve çalışmalar da bunu desteklemektedir.

Bağırsaklarımızdaki bu olumlu denge özellikle beslenme hataları yüzünden kandida denilen mantarların artışına yol açar. Boş kalorili, trans yağlı, lifsiz beslenme yanında gelişgüzel antibiyotik kullanımı, mide koruyucu adı verilen bazı ilaçların yaygın kullanımı, reflü ilaçları, bazı diş macunları, klorlu sular, bazı bağırsak parazitlerinin varlığı, hormon katkılı besinler, şeker hastalığı, sık kullanılan romatizmal ilaçlar, kortizol hormonu, alkol, kemoterapiler, sık sık bağırsak temizliği işlemleri gibi durumlar kandidaların artışına neden olabilir. Bağırsaklarda kandida artışı şekerli ve unlu gıdalara karşı dayanılmaz bir istek yaratıp obeziteye neden olabilmektedir.

Genel olarak vücutta 50 kadar yakınmaya neden olan bu mantarın tüm sistemlerimizi etkileyebildiği biliniyor. Beyin dokumuz da bunların içerisindedir. Kandida mantarlarının salgıladığı bazı maddeler beynimizde iletiyi sağlayan (adeta dünyamızdaki haberleşme, iletişim sistemleri gibi) kimyasal maddelerin etkinliğini bozuyor. Bu durum kişide baş ağrılarından depresyonlara, baş dönmelerinden mizaç değişikliklerine kadar bir çok duruma neden olabiliyor. Klinik uygulamalarda sıklıkla tedavilerden fayda görmemiş, geçmeyen mide-bağırsak yakınması olan; uzun süreli yorgunluk, halsizlik, isteksizlik yakınmaları olan; diyabet hastalığı, hipertansiyonu olan; yaygın vücut ve eklem ağrıları, baş ağrıları ve baş dönmesi olan kişilerde azımsanmayacak oranda kandida enfeksiyonu olduğu görülmektedir.

Uzun süreli ve geçmeyen yakınmalarda mutlaka düşünülmesi gereken bir hastalık olan kandida enfeksiyonuna yakalanan kişiler, gereksiz yere kullandıkları hormon ilaçları, antibiyotikler, mide ve bağırsak ilaçlarıyla enfeksiyonun daha da güçlenmesine neden oluyorlar. Ayrıca şekerli ve unlu besin maddeleriyle oluşturulmuş, yağdan kısıtlı diyetler; kandida türünün üremesine kolaylık sağlayan beslenme biçimlerini oluşturuyor.

Ne dersiniz, gençlerimizin ve çocuklarımızın beslenmesine ne kadar uyuyor değilmi?