1893 Rodos doğumlu olan Reşit Galip ilk tahsiline Rodoslu Yahudi Edmond Rothchild’in Musevi çocukları için açmış olduğu, ‘Evrensel Yahudi Birliği Okulu’ anlamında Allianca İsraelite Üniverselle School’da eğitim öğretime başlamış, Nihayetinde İstanbul Tıp fakültesinden hekim olarak mezun olmuştur.

Reşit Galip'in torunu Feyhan Oran'a, "Reşit Galip dönme mi?" diye sorulmuş, o da "Dönme veya Sabetayist olsa ne olacak?" şeklinde cevap vermişti. Bir şey olacağı var mı yok mu kişilerin icraatında yatar. Bakanlığı döneminde İlk tahsile başladığı "ittifak"ın (alliance) gereğini yapmış, İstanbul Üniversitesi'ndeki çok değerli Türk profesörleri atarak yerlerine Alman Yahudilerini almıştır.

Aslında Türklük veya Türkçülük gibi bir derdi olduğu konusunda yaptıkları çok ciddi tezat oluşturur. Bakan olunca, Nihal Atsız' ı Türkiyat Enstitüsü'nden attırmış, asistanlıktan çıkartıp Malatya ortaokuluna Türkçe öğretmeni olarak tayin ettirmiştir. Keza yazdığı öğrenci andında “Büyüklerimi saymak” demiş ama Ziya Gökalp' i, kitaplarını, görüşlerini hafife aldığı dönemin dergilerinde yer alır. Türkçülüğü sadece İslamiyet'i tahrif etmek için kullandığı iddia edilir.

Reşit Galip’in keşfedilmesi Mersin’de yaptığı bir konuşma sonucu olmuş, Atatürk’ün beğenisini alıca; milletvekilliği teklif edilmiştir. Üç kez Aydın Milletvekili olmuştur.

İstiklal mahkemesinin hukukçu olmayan üyelerindendir ve Nazım Hikmet’e 15 yıl hapis cezası veren mahkeme heyetinde yer almıştır. Sadece Nazım Hikmet mi?  Rauf Orbay gibi bir kahramanı 10 yıl kürek cezası veren, Kâzım Karabekir Paşa ve arkadaşlarını idamla yargılayan istiklal mahkemelerinde üye yargıç olarak görev yapan bir kişi nasıl kahraman gibi anılır. İstiklal mahkemeleri hukukçulardan oluşsaydı o darağaçları adım başı kurulabilir miydi?

Bu kişi Atatürk’ün sofrasında Atatürk’ün de hocası Milli Eğitim Bakanını kast ederekYaşlı insanlara bakanlık yaptırmamalı. Memlekete fayda yerine zarar getiriyor Devamında Gazi ile ağız dalaşına girip pervasızca laflar eder. (bu cesaret sanırım alkolün verdiği hesap hatasından kaynaklanıyor. O devirde gazi karşısında böyle haddi aşmak akıl kâ değildir) Bunun üzerine Atatürk Memlekette Maarif Vekili yok mu? Esat Hoca mükemmeldir deyince; Artık ondan geçmiştir. Bu memleketin Maarif Vekili o adam değildir. Yahu nasıl olur? Bu adam beni okutmuştur, nasıl Maarif Vekili olamazmış. Değil seni okutmak, senin ilahını okutsa yine bu adam Maarif Vekili olamaz Lütfen sofrayı terk ediniz! Burası sizin değil, milletin sofrasıdır. Öyleyse ben terk edeyim. Der elindeki peçeteyi masaya bırakır kalkar. Atatürk’ün uşağı Cemal Granda hemen arkasından koştum harem kısmına geçti sinirli bir şekilde bana Çelebi Efendi, desene ki, yılanı koynumuzda büyütüyormuşuz dedi.

Aradan bir ay geçmişti. Biz yine İstanbul’daydık. Yemek salonuna gelen Atatürk bana: Çelebi efendi, şimdi Ankara’da Reşit Galip Bey bir konferans verecek, onu dinleyelim. Dedi. Radyoyu açtım. Reşit Galip’in Türkocağı salonunda verdiği konferansı sessizce dinledi. Radyoyu kapattıktan sonra, gözlerinde bir sevinç pırıltısı yanıp söndü: Kendisini affettirdi. Dedi. (Nasıl bir konuşma yapmış olabilir?

On beş gün kadar sonra da biz Ankara’ya gittik. Ertesi akşam Reşit Galip’i sofraya çağrılmış gördüm. Gazi hazretleri Reşit’in kulağına onun duyacağı bir sesle “Yarından itibaren Maarif vekili sensin” dedi. Ama o gece Gazi öyle bir iş yaptı ki Granda anlatıyor:  Atatürk askerlere işaret ederek yeni Bakanı “Altı Okka” yapın dedi. İki babayani asker, Reşit Galip’i karga tulumba kucaklayıverdiler. Havaya kalkan Bakan, önce bir iki çırpınmayı denedi; fakat ne haddine, dev gibi muhafızların elleri arasında kıpırdamak ne mümkün. Evet, Reşit Galip Milli Eğitim Bakanı yapılmış ama moda deyimiyle karizma sıfırın altına indirilmiş, onuru paspas edilmişti.

Atatürk’ün uşağı anlatmaya devam ediyor: “Askerler Reşit Galip’i iki üç kez havaya kaldırdılar. Tam yere vuracakları sırada Atatürk’ün işaretiyle vurmaktan vazgeçiyorlar, tekrar var güçleriyle havaya sallıyorlardı.
Birkaç kez tekrarlanan bu oyundan sonra Atatürk Mehmetçiklere: “Yeter” dedi. Sonra sofradakilere döndü. Gülerek: Biz istersek böyle de hareket edebiliriz dedi (Cemal Granda, Atatürk’ün Uşağının Gizli Defteri, Kent Kitap:2011)
Dolmabahçe’de ki densizlik, Çankaya’da parmak atılarak kusturulmuştu. Eğer burada Reşit Galip Atatürk’e “Burası sizin değil, milletin sofrasıdır, bu askerler sizin değil, milletin askeridir. Beni iki askere havaya attırıp rezil etmeye asla hakkınız yoktur” deseydi benim de gözümde dobra ve cesur adam olurdu. Acaba kulağına söylenen “yarından itibaren Maarif Vekilisin” sözü narkoz etkisi mi yapmıştı.

Bu Reşit çok su götürür haftaya devam edelim...