Bizim hukuk sistemimiz“…Öz Türk olmayanların Türk vatanında bir hakkı vardır, o da hizmetçi olmak, köle olmaktır” kafatasçı söyleminin sahibi, Mahmut Esat Bozkurt tarafından temellendirilmiştir. Atatürk;” Ne mutlu Türk olana” demiyor, “Ne mutlu Türküm diyene” sözü ile anayasal bir ifade kullanıyor.  “Anayasa madde 66: Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.” Bu tanımla Türk kelimesi bütün kimlikleri içinde barındıran üst kimlik olarak kullanılmaktadır. M. Esat Bozkurt yukarıdaki sözü ettikten dört gün sonra bakanlık görevinden alınmıştır. Cumhuriyet gazetesi de bu gelişmeyi  Elhamdülillah” başlığı ile vermişti.

İşte bu kişi hukuk sistemimizi yanlış mayalamıştı. Yanlışlık nerede idi? Yargıç karar verirken nasıl karar verir? Konu hakkında bir kanun varsa; kanuna göre karar verir.
Kanun yok. O zaman örfe göre karar verir.
Kanun yok, bilinen örf ve adet yok ise; Yargıç karar vermek için (Eğer ben kanun koyucu olsaydım bu konuda nasıl bir kanun maddesi yapardım der ve karar verir) İşte bu son madde hukuk sistemimizi sakatlamış özürlü hale getirmiştir. Çünkü yargıçlar yasamanın (TBMM’nin) yerini almaktadır. Faşizm dönemi Almanya'sı bile yargıçların bu isteğine izin vermemiştir. Bizde hukukun üstünlüğü yok üstünlerin (gücü eline geçirenlerin) hukuku vardır tartışmaları yukarıdaki sakat yaklaşımın hukuksal yapının genlerine işlemesi nedeniyledir. Yargının siyasallaşması, yargı kararlarının toplum vicdanında kabul göremeyişi, yargıya güvensizlik buradan doğmaktadır.

Yargı; sığınılacak bir merci olmazsa, adalet dağıtan bir merci olmazsa, yargı gücünü ele geçirme çabaları görülür. Yakın zamanda 15 Temmuza giden yolda önce yargı gücüyle Mit krizi, o zamanki adıyla Hakimler Savcılar Yüksek Kurulunu ele geçiren Fetö operasyonu, yolsuzluk kılıflı 17-25 Aralık yargı darbe girişimlerini yaşadık. Bir öncesinde ise SHP (CHP) dönemi Adalet Bakanı Mehmet Moğultay bir kongrede resmen itiraf etmişti. Dönemlerinde alınan 3 bin civarı hakim ve savcı için “Örgütten almayacaktım da milliyetçilerimi alacaktım” Devamında bu kişiler yarın sizin önünüzü açacaktır, Yaptığım suçsa işlemeye devam edeceğim. O dönem yargıya alınanlar bu gün en tecrübeli yargı mensuplarıdır.                                                                                             

A.N.Sezer AYM’ye üye atarken şartlara uyan genç yaştakileri atıyordu ki yaş haddine kadar o zihniyettekiler görev yapsınlar. (2010 referandumu ile AYM’ de  görev süresi 12 yıl olarak tespit edilmiştir) Aynı Sezer CHP üyesi Özdemir Özok’ u AYM üyeliğine atadı Ak Parti çok sert eleştiri yapınca; Özok göreve başlamadı.

Şu an Türkiye’de adı Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi olsa da Başkanlık sistemi uygulanıyor. Muhalefet her konuda kulp taktığı gibi yargı için de Sarayın hukuku, Sarayın yargısı gibi aslı astarı olmayan “sallama suçlamalar”  yapıyor. Sanki bu sistemde 15 üyeli AYM üyelerini doğrudan Cumhurbaşkanı seçiyor. Yeni sistemde AYM üyelerinin 3’ünü Meclis seçiyor. Cumhurbaşkanı 8 üyeyi Danıştay, Yargıtay ve YÖK'ün kendi içinden belirlediği adaylar arasından atayabiliyor. CB sadece 4 üyeyi doğrudan üst düzey kamu yöneticileri arasından atıyor. Muhalefet dünyada diğer ülkelerde nasıl atama yapıldığını bilmiyor değil. Bal gibi biliyor ama;”Nasıl olsa halk bilmez” rahatlığı ile milletin aklı ile resmen alay ediyorlar.

Sarayın yargısı diyorlar ya; birkaç örnek verelim.

AK Parti İstanbul Milletvekili Ravza Kavakçı sosyal medyada kendisine "Köpek" diyen birine karşı hakaret davası açmış, Davaya bakan hakime hanım "Köpekler çok işe yarayan hayvanlardır, arama kurtarma ekibinde bile görev alırlar" diyerek köpek demenin hakaret sayılamayacağı kararına varmış. Yetmemiş köpek kelimesi hakaret sayılırsa bu durum köpeklere hakaret anlamına gelir.

Oysa Yargıtay 2. Ceza Dairesi 18.06.2013, tarih,2013/16457 sayılı kararında “Avukata "parayla yalan söylüyorsun, yalancı köpek şerefsiz" diyerek hakaret edilmesi, hakaretin avukatın görevinden kaynaklanması sebebiyle kamu görevlisine hakaret suçunu oluşturur. Der. Söylesenize bu hakime hanım Sarayın hakimi mi?

TÜRGEV Başkanı Fatmanur Altun’a Nazan Demir adlı bir canlı  “İslam’la ilgileri yok bu aç köpeklerin” diyor. Açılan hakaret davasını hakime hanım “Söz konusu ifadenin somut bir olgu isnadı olmayıp değer yargısı açıklaması olduğunu belirtip beraat veriyor. Devamla  “Sanığın ifade özgürlüğünün korunması gerekliliğinin, katılanın şeref ve itibarına yapılan müdahalenin cezalandırılmasından ağır bastığı” ifadesini ekliyor gerekçesine. Yani “Nazan’ın küfretme özgürlüğü, Fatmanur’ un haysiyetinden daha önemlidir” diyor. Şimdi bu hakime hanım Sarayın hakimi mi?

Bu tip kararlar yargıya olan güveni yaralar ve sıfırlar. Şu gerekçeye bakın Allah aşkına, Ankara’da bir kadın, iki kişi tarafından kaçırılarak tecavüze uğrar. Kadın, adamların ellerinden bir şekilde kaçıp polise sığınır. Olayda darp var, kadının ruh sağlığının bozulduğuna dair rapor var, muayenede sanıklardan birine ait sperm de bulunuyor ama tecavüzcüler serbest. Sebebi de, mahkeme İstanbul Adli Tıp Kurumu’ndan rapor istiyor. Rapor 18 ay sonra gelebilir düşüncesi ile sanıklar mağdur olmasın gerekçesiyle tahliye ediliyorlar.

Yukarıdaki kararları veren hakime hanımlara “köpekli” sözlerle benzer hakaretler yapılsa; beraat verirler mi? ve ya tecavüzcü sanıkları tahliye eden hakimlerin kızlarını ya da eşlerini kaçırsalar aynı şekilde tahliye ederler mi?

Bu yazıyı bitirdiğim gece ikinci el darbe heveslilerinin bildirisi gündeme oturdu. Sosyal medyada alaycı paylaşımlar da var.“Eskiden genç subaylar rahatsızdı. Şimdi ise emekliler rahatsız. Vesayet sistemi mezara girmek üzere”  paylaşımı beni de tebessüm ettirdi. .