1900 lü yılların sonlarında bazı bilim insanları oksidatif stres kavramını ortaya attılar. Bu tanıma göre metabolizmamızın işlemesi için gerekli oksijen molekülleri vücutta bazı istenmeyen olaylara da sebep olmakta idi. Serbest radikal denilen baş belası atomların oluşumuna yol açan bazı mekanizmalar bu yolla hücrelerimizi yavaş yavaş öldürüyordu. Şöyle ki, bazı hücresel işlemler sonrası oluşan serseri atomlar gidip hücrelerimizin bazı parçalarını da bozuyor, bu bozduğu parçalar da başka hücre parçalarını bozuyor ve domino etkisi gibi sonuçta bütün hücre bozuluyordu. Bu tanıma göre kanserler, kronik enflamasyonlar, her tür hastalık ve yaşlanma gerçekleşir ve sonuçta ölüm gelir bizi erkenden bulur.

Ancak bazı durumlarda hücreler serbest radikalleri kullanarak düşmanlarını da öldürür. İlgili hücremiz bir mikrop hücresine serbest radikalleri kurşun gibi atar ve mikrop ölür. Ancak serbest radikal denilen bu belayı kontrol altında tutarsanız bu faydalı işi gerçekleştirebilirsiniz. Aksi halde kendi ayağına sıkmak deyimi burada cuk diye oturur. Antioksidan maddeler (yani oksitlenmeyi, paslanmayı önleyen maddeler) bizleri serbest radikallerin yıkıcı etkisinden korumaktadır. Vücudumuzda bol oranda antioksidan var ise bunlar kendini feda ederek serbest radikalleri etkisiz hale getirirler ve hücrelerimizi korurlar. Son çalışmalar kişide oksidatif stresin var olduğunu şu belirtilere bakarak tanımlayabiliyor: Yorgunluk, başağrısı, hafıza bozuklukları, gürültüye karşı aşırı hassasiyet gösterme, kas ve eklem ağrıları, görme bozuklukları, saçlarda beyazlama, cildin çabuk yaşlanması…

Beslenme hataları, çevresel kirlilik, spor yapmama, az uyku, stres kişide serbest radikal oluşumunu arttıran nedenlerdendir.

Antioksidanlar serbest radikallerin vücutta yaptığı zararları önlemede en önemli silahlarımızdır. ORAC (oksijen radikali absorbsiyon kapasitesi) değeri adı verilen ve bir gıdanın bu radikalleri ne kadar önleyebilme gücü olduğunu gösteren bir değer vardır. ABD Ulusal Sağlık Enstitüsü yüzlerce gıda arasından bir sıralama yapmıştır. Sıralamada ilk sırayı ülkemizde olmayan bir ağacın özünden elde edilen bir madde (ejder kanı adı verilen) ve minik su yosunları almaktadır. Sonraları ise sıralamada vişne tozu, sumak, karanfil, biberiye, zerdeçal, kekik, nane, tarçın, kakao, meyan kökü, kuşburnu, üzüm çekirdeği, çay (evet çay bu konuda ilk sıralarda) gelmekte. Kuru siyah erik ve üzüm de nisbeten orta sıralarda. Öyle ki fasulyelerimiz, marullarımız, meyvelerimiz bile bu sıralamada daha sonlara doğru gelmekte. Sonlara da gelseler sıralamanın en iyiden iyiye doğru olduğunu da unutmamak gerekir. Hepsi iyi. Her yıl bu sıralama güncellenmektedir. Ancak ilk sıralardakiler pek değişmemektedir.

Yıllarca hep yazıyorum. Güncel bilgileri sizlere aktarmaya çalışıyorum. Burada da karşımıza çıktı. Gençlerimizin, çocuklarımızın beslenmesi ve yaşam tarzları hiç iyiye gitmiyor. Hem bol serbest radikal yapıyorlar hem de antioksidan açısından garibanlar. Bu kirlenen dünyada spora ve yediklerimize önem verirsek halâ bir umut var sağlıklı yaşamak için. Sağlık bu, gitti mi de geri gelmiyor.

GIDA VE PARA İLİŞKİSİ

Kıymetli okurlarım. Antik dönemde insan eli ile yapılmış dünyanın 7 harika eserini ilköğretim yıllarında bizlere ezberletirler. Artemis Tapınağı, Babil’in Asma Bahçeleri ve diğerleri. Oysa dünyanın birinci harikası kim ne derse desin paradır. Maalesef para bazı insanlara olmadık şeyler yaptırabiliyor. Farklı sektörlerin oluşmasının önünü açıyor. Para kazanmak bu dünyanın kurallarından biri ise, bu pencereden baktığınızda gıda sektörünün bir kısmı da gerekeni yapacak. Ha, bana bu konuda eleştiri gelecek olursa ben de şunu söyleyeyim: Doğal gıda, organik gıda kavramları son yıllarda hit oldu. Oysa bir düşünün, gıda gıdadır. Gıdaya doğal deme ihtiyacı hissediliyorsa demek ki doğal olmayanları da var da ondan.

Gıda mühendisliği biliminin konularından birisi de gıda katkı maddeleri üzerinedir. Renklendiriciler, şelat ajanları, tat arttırıcılar gibi. Bu maddelerin bazılarının vücutta toksik etki yapabileceği hakkında Batı Dünyası her geçen gün yeni bilimsel dökümanlar hazırlıyor. Eskilerden örnek vereyim. ABD’de sosis ve salamlara katılan bazı maddelerin bir dönem çocukluk çağı lösemilerine sebep olduğu bulunmuştur. MSG denilen (Çin tuzu), gıdaların lezzetini arttıran bir maddenin beyin ve diğer sistemler üzerine toksik etki yaptığı bulunmuştur. Alüminyum ile temasın ve ağız yolu ile alınmasının ölümcül kan hastalıklarına ve bunamaya sebep olduğu bulunmuştur. Bunun gibi daha yüzlerce örnek vermek mümkündür.

Gıda seçimi şakaya gelmez. Çok dikkat edelim.