Kıymetli okurlarım. Kilo vermek kolaydır. Önemli olan yağlardan kaybetmektir. Siz tartıya çıktığınızda 1 hafta içinde bile vücudunuzdaki sudan, kastan, bağırsaklarınızda hemen her an bulunan kilolarca atıktan kolaylıkla kaybeder ve zayıflarsınız. Ancak vücut 5 milyon yıldır mükemmel bir işletim sistemi ile çalışıyor. Bu sizin akıllı telefonlarınıza, tabletlerinize, en son teknoloji ile donatılan bilgisayarlarınıza benzemez. Hatayı da affetmez. Sonraki 10 gün içinde size 2 kat kilo aldırır. Kilo almakla kalmaz kaybettiğiniz kaslar da bir müddet sonra sizi iyice tembelleştirip ileride en iyi yönden baksanız bile baston ile dolaşmanıza yol açar.

İnsanın kalbi dakikada ortalama 60-80 defa çarpar. 24 saat istirahat etsek bile kimi kaynaklara göre anne karnında iken çarpmaya başlayıp son nefesimize kadar çalışan bu organ, günde 500 kalori enerji tüketmektedir. Hareketli bir bedende bu miktar daha da artacaktır elbette. Şimdi sizlere sorayım. Obez bir bireysiniz, bir ofis ortamında yani mümkün olduğunca bedenen az hareketli bir işte çalışıyorsunuz. Kilolarımdan kurtulayım diye beslenme uzmanına gittiniz. 1200 kalorilik bir diyet listesi aldınız. Uygulamaya başladınız. 600 kalbe gitti. 200 beyine gitti. 300 akciğerlere gitti. Sindirim sistemi çalışmalarına, hücrelerin zorunlu metabolik faaliyetlerine, karaciğere, dışkılamanıza, kollarınızı kaldırıp indirmenize, parmaklarınızın bilgisayar tuşlarındaki hareketlerine vs derken yüzlerce daha kalori harcadınız. Nereden gitti bunlar? Yağlardan mı hepsi? Hayır. Yarısı veya daha fazlası kaslardan gitti.

Kaslar nedir hep yazdım. Yağlarımızı yakmakla görevli organlarımızdır. Kas lifçikleri kasılmaya başlar başlamaz köşesinde bulunan ve ATP denilen küçük molekülleri yakmaya başlar. Yani kas sobamız ise ATP de sobanın yanındaki kovada bulunan kömürdür. ATP denilen madde yediğiniz yemeklerden işlenerek vücudun en son aşamada oluşturduğu yakıtçıklardır. Yani siz Zonguldak’tan, Tunçbilek’ten, Silopi’den, Soma’dan toplanan ve yakılacak boyutlara getirilip eve kadar taşınan kömürler olarak bunu düşünebilirsiniz.

Ha, tabii ki yeterince ATP, yani kömürü yiyecekler ile oluşturamadınız. Yani kalori kısıtladınız. Nasılsa dünya kadar kömürüm var depomda ve ben bunları yakarım dediniz. O zaman bakın neler olacak. Depolarda yakıtınız var ama siz sobanızı yakmıyorsunuz. Kömürü tutuşturmak için sobanın dışında bir ateş yakarak ve evin pencerelerini, kapılarını, koltuklarını sökerek ısınmaya çalışıyorsunuz ama kömür kolay kolay tutuşmuyor, yanmıyor. Bu arada evinizin mobilyaları giderek azalmaya, evin içi boşalmaya başlıyor. Boş ev ne ise siz o oluyorsunuz. Bu nedenle birikmiş yağlarınızı yakmak için en geçerli yol kaslarınızı çalıştırmak, egzersiz yapmaktır.

Her zaman duyduklarınıza değil, bildiklerinize güvenin. Çünkü bildiklerimiz değil, doğru zannettiklerimiz başımızı belaya sokar (A. Lincoln)

BENİM SADIK YARİM KARA TOPRAK MI?

İnsan vücudu ile toprak arasında birebir benzerlikler vardır. Toprak canlıdır. 1 çay kaşığı kadar toprakta milyarlarca canlı organizma bulunur. Aynı miktar kanda da milyonlarca canlı hücre bulunur. Toprak mineralsiz, oksijensiz ve susuz olamaz. İnsan da öyle. Toprak sağlıklı ve hasta olabilir. İnsan da öyle. Toprak ekosistem ile çok hassas bir etkileşim içerisindedir. İnsan da öyle.

Biyodinamik tarım ve bahçecilik kitabının yazarı Dr. E. Pfeiffer bugünün toprağını, üretebileceğinden daha fazla iş yüklenmiş bir makineye benzetiyor. Toprağın yoğun kimyasal baskıya, doğal olmayan yollar ile geliştirilmeye çalışılmasına daha fazla dayanamayacağını belirten uzmana göre sonuç iyiye gitmiyor. İnsanlarda öyle değil mi? Fiziksel, duygusal ve zihinsel zehirleyenlerimize karşı verimimiz ve sağlığımız giderek azalmıyor mu? Daha ne kadar dayanabileceğiz ki.

Toprağa boşalttığımız organik olmayan atıkların ilköğretime başlamamış bir çocuk bile doğanın kirletildiği anlamına geldiğini bilir. Ya bizler, organik olmayan şeyleri gıda diye aldığımızda kirlendiğimizi bilmiyormuyuz? Kanserlerin, romatizmal hastalıkların, kalp damar sistemi hastalıklarının, otizmin, allerjilerin, diyabetin, obezitenin giderek artmasının sebebi bu değil mi? Tüm bunları göz önüne getirdiğinizde doğamızı, toprağımızı adam etmeden kansere çare bulabileceğimize inanıyormusunuz gerçekten.

Bizler sağlıklı bir vücuda sahip değilsek bizi safaride yiyen bir arslanın bile vücuduna zarar veririz. Toksik madde ile dolu isek gömüldüğümüz toprağa bile zarar veririz. Bugün dünyada belirli ülkeler organik tarıma geçerek ülkelerini süratle kalkındırmaya başladılar. Zaman gelecek ülkemizin bu kutsal, bedeli fazlası ile ve can ile ödenmiş topraklarında sağlıklı ürünler yetiştirmemiz gereğini anlayacağız.

Mahatma Gandi diyor ki, İnsan vücudu evrenin minyatürüdür. İçimizdeki evren dışımızdaki evrenin aynasıdır. Kendi bedenimiz ile ilgili bilgilerimiz mükemmelleştikçe evrenin sırlarını da çözebiliriz.