Kıymetli okurlarım. Çok yakında dünyanın bir numaralı sağlık sorunu obezite olacak diye belirtmiştik. Benim okuduklarım, izlediklerim ve muayene ettiğim hastalara bakacak olursak bu gerçekleşti bile diye düşünüyorum. O kadar garip bir durum ki, kanser dokusundan hiçbir farkı olmayan yağ dokusu (her iki doku da kontrolsüz büyür, faydalı gıdalarınızı çalar, hormon salgılar vs) ne yazık ki bir çok kişi tarafından şekil bozukluğu olarak algılanıyor ve boğazımızı tutarsak bundan kurtuluruz zannediliyor. Gelsin diyet listeleri, gitsin diyet listeleri. Olmuyor olmuyor.

İnsülin, pankreasın bazı bölgelerinde yapılarak kana verilen ve bir çok metabolik olayda rol oynayan bir hormondur. Bilinen en klasik etkisi kan şekerini hücrenin içine sokarak hücrenin bu şeker molekülünü kendi işleyişi için kullanmasına yardım etmektir. Ama çeşitli nedenlerden dolayı (aşırı yemek, kan yağlarında anormal artışlar, fruktoz yüklenmesi, bağırsak flora bozuklukları, hareketsiz yaşam tarzı vs) artan insülin salgısına karşı hücreler giderek duyarsızlaşmaya başlar ve zamanla kan şekeri düzeyleri artışlar gösterir. Bu duruma insülin direnci demekteyiz. 2015 Yılı’nda ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) trans yağların sağlığa büyük zararlar verdiğini belirterek bu yağların kademeli olarak gıdalardan çıkarılması gerektiğini belirterek bu işlem için belli bir süre verdi. Ne yazık ki trans yağlar bir çok gıda maddesine katkı olarak konulmakta ve hayvan çalışmalarında bu yağların çok büyük oranda insülin direncine yol açtığı bilinmektedir. Çeşitli tatlılar, çörekler, bisküvi ve benzerleri, kızartılmış besinler ve kızartılmış fast food yiyecekler başlıca trans yağ kaynaklarıdırlar.

İnsülin direnci ile birlikte başlayan kronik enflamasyon adeta vücutta bir iç isyan gibidir. Belirli bir zaman sonra şeker hastalığına döner ve vücudumuzun en küçük damarlarından bozmaya başlayarak bu damarların kan götürdüğü organları tahrip etmeye başlar. Göz, böbrek, parmak uçlarındaki damarlar bunlardan bazılarıdır ve şeker hastalığında öncelikle buralar etkilenmeye başlar.

Karbonhidrat alımını kısıtlamak insülin salgısında azalmaya yol açacaktır. Günümüzda hazır ve kolayca elde edilebilen karbonhidrat ve trans yağ içeren ve de çok sevilen bazı gıda maddelerinin (ki bilimsel gıda tanımı ile yakından uzaktan ilgileri yoktur) alımı mutlaka kesilmelidir. Lif oranı yüksek gıdalar ve bazı meyveler (özellikle berry grubu meyveler), yeşillikler insülin direnci ile mücadelede çok yaralıdırlar. Bir çok bilimsel çalışma doğal elma sirkesinin insüline hassasiyeti arttırdığını göstermiştir. Kan şekerini düşürücü etki yanında bu sirke midede bulunan gıdaların glisemik indeksini düşürerek kan şekerinin daha yavaş bir hızda kanda artmasına yol açar ki bu bir çok ilaçta da aranan bir durumdur. ABD Diyabet Cemiyeti’nin yaptığı bir çalışmada elma sirkesi diyabetli hastalarda karbonhidratlı bir öğün sonrası insülin duyarlılığını % 19, insülin direnci olan insanlarda ise bu duyarlılığı % 34 arttırmaktadır.

Yapılan 17 çalışmadan çıkan sonuca göre yeşil çayın içindeki EGCG adlı antioksidan maddenin insülin direnci üzerine olumlu etkilere sahip olduğu gösterilmiştir. Bu nedenle yeşil çay özellikle Tip 2 şeker hastalarının vazgeçemeyeceği bir içecek olmalıdır. Yine günde 1-3 çay kaşığı arasında kullanılan tarçın da aynı yeşil çay gibi kan şekerini düşürücü ve insülin hassasiyetini arttırıcı etkilere sahiptir.

İnsülin direnci ile ilgili yazılacak çok şey vardır. Ancak kısaca iyi beslenmek, stresten uzak durmak, hareketli bir yaşam tarzı başta olmak üzere bazı ilaçlar ve doğal maddeler ile insülin direncini yenebilirsiniz. Genellikle her sağlık merkezinde verilen bir şeker hapının dışında başka bir ilaç yokmuş gibi görülse de son yıllarda yapılan çalışmalar uygun dozlarda verilen magnezyum, krom pikolinat, resveratrol ve berberin gibi maddelerin insülin duyarlılığını arttırdığını kanıtlamıştır.

Hayatı komedi zannedenler son perdede mutlaka ağlarlar…