Aşıyla önlenebilir çocukluk çağı hastalıklarına karşı aşı karşıtı ebeveynlerin sayısının arttığına dikkat çeken Uzm. Dr. Can Özoğlu, “Aşılanma sadece aşılanan kişiyi değil tüm toplumu koruyan bir yöntemdir. Çünkü toplumdaki aşılı kişi sayısı çok yüksek olursa hastalık salgın yapamaz; aşılanmayan kişiler, aşılanan kişiler sayesinde hastalıktan korunmuş olur. İçinde yaşadığımız corona virüs pandemisi de aşı olma sorumluluğunun toplumun tüm bireyleri tarafından titizlikle yerine getirilmesi gereken bir görev olduğunu göstermiştir” dedi.

Aşılar kendi başarısının kurbanı oluyor

Tüm dünya yüz binlerce can alan korona virüse karşı aşının bulunmasını sabırsızlıkla beklerken, Kent Bayraklı Tıp Merkezi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Can Özoğlu, aşı karşıtlığının sebep olduğu ve olacağı tehlikeler konusunda uyarılarda bulundu. Aşı tereddütü ya da aşı kararsızlığının Dünya Sağlık Örgütü tarafından “aşı hizmetlerinin varlığına rağmen aşıların kabulünde gecikme veya reddetme” olarak tanımlandığını belirten Uzm. Dr. Özoğlu, “Tüm aşıları reddetme söz konusu ise bu “aşı reddi” olarak tanımlanmaktadır. Aşı yolu ile bağışıklama, önlenebilir hastalıkların ve ölümlerin önüne geçmek için hem kolay hem de görece maliyeti düşük bir yöntemdir. Günümüzde, aşılamayla hastalıkların azalmış olması sonucunda, hastalık riski algılanmamakta, buna karşılık hastalık korkusu yerine toplumda aşı korkusu ön plana çıkmaya başlamaktadır. Bir anlamda aşılar kendi başarısının kurbanı olmaktadır” diye konuştu.

Aşı reddi ciddi tehlike

Uzm. Dr. Özoğlu, “Aşıyla önlenebilir hastalıklar kaybolmaya yüz tuttuğu için çocuklarımıza aşı yaptırmamıza gerek yoktur” iddiasının çok büyük bir yanılgı olduğunu vurguladı. Ülkemizde aşıyla önlenebilen çocukluk çağı hastalıklarının çok azaldığını, bu hastalıkların artık unutulacak kadar nadir görülmesinin nedeninin yıllardır başarılı bir şekilde uygulanmakta olan bağışıklama programları olduğunu kaydeden Uzm. Dr. Özoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ancak halen dünyanın pek çok bölgesinde bu hastalıklar görülmektedir ve artan seyahatler, göç ve mültecilik gibi nedenlerle çok kolayca sınırları aşabilmektedir. Aşılanma oranlarının biraz azalması, örneğin kızamık için yüzde 95’in altına düşmesi, salgının görülmesi için yeterlidir. Ülkemiz de bu gerçeği artan hastalık vakaları ile yaşamaktadır. Örneğin, 2019 yılının ilk 8 ayında, 2018 yılının tamamının 3 katından fazla kızamık vakası saptanmıştır. Tarih, çeşitli nedenlerden ötürü aşılama programlarında aksama olan ülkelerde sakatlık ve ölümlerin nasıl arttığını gösteren üzücü örneklerle doludur. 2016 yılında 3 milyon kişinin zatürre nedeniyle hayatını kaybettiği bilinmektedir. Çocuklarda, zatürre ölümlerinin yarısından fazlası aşılama programlarının sağlıklı yürütülemediği 5 ülkede; Nijerya, Hindistan, Pakistan, Kongo Demokratik Cumhuriyeti ve Etiyopya’da meydana gelmiştir. Bütün bu rakamlar, aşılamaya dikkat edilmediğinde ne kadar büyük bir tehdit altında olduğumuzu göstermektedir. Aşılamayı bırakırsak hastalıklar ölümlerle geri gelecektir.”

Aşılama sadece kişiyi değil toplumu da korur

Ebeveynlerin hastalığı geçirmenin aşılanmaktan daha iyi olduğu, anne sütünün bebeği enfeksiyonlardan koruyacağı, aşıların tehlikeli elementler içerdiği gibi gerekçeleri öne sürerek aşı reddine gittiğini ifade eden Uzm. Dr. Özoğlu, tehlikenin boyutlarına dikkat çekti. Biri doktorun KKK (Kızamık, Kızamıkçık, Kabakulak) aşısıyla otizm arasında bir ilişki olduğu iddiasının doğru olmadığının bilimsel çalışmalarla kanıtlandığını, ailelerden bunu yapmak için para aldığının ortaya çıkarılıp doktorluk yapmasının yasaklandığını da hatırlatan Özoğlu, bir önceki yıl Türkiye’ de yaklaşık 23.000 aşı reddinin bildirildiğini kaydetti ve şöyle konuştu; “Benim çocuğuma aşı yaptırmamam kimseyi ilgilendirmez.” Aşı karşıtlarının belki de en tehlikeli söylemi budur. Aşılanma sadece aşılanan kişiyi değil tüm toplumu koruyan bir yöntemdir. Çünkü toplumdaki aşılı kişi sayısı çok yüksek olursa hastalık salgın yapamaz; aşılanmayan kişiler, aşılanan kişiler sayesinde hastalıktan korunmuş olur. Ancak aşılanmayan kişi sayısı artarsa, toplum bağışıklığı etkisi azalır ve salgınlar görülür. Bu nedenle, aşı olma kararı salgın yapabilen infeksiyonlar söz konusu olduğunda bireysel bir karar değil toplum sağlığı için bir gerekliliktir. Dolayısıyla, aşı karşıtlığı bir halk sağlığı sorunudur. Aşıyı reddeden kişi sayısının artması elde edilen kazanımların kaybedilme riskini getirmektedir. İçinde yaşadığımız corona virüs pandemisi de aşı olma sorumluluğunun toplumun tüm bireyleri tarafından titizlikle yerine getirilmesi gereken bir görev olduğunu göstermiştir.”