MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, TBMM’de partisinin grup toplantısında konuştu.

10 Kasım’ın Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 82’nci vefat yıl dönümü olduğunu anımsatan Bahçeli, “Aziz Atatürk, harap olmuş bir ülkeyi, yorgun düşmüş bir milleti yeniden kuvvet haline getiren liderdir. Önce vatanı kurtaran, sonra devleti kuran büyük bir komutan, muktedir bir siyasetçidir. Fani hayatı, kutlu varlığından güç ve ilham aldığı Türk milletine hizmetle geçen ilkeli ve inanmış bir insandır. Atıl ve hareketsiz duran milleti, aciz ve çaresiz olan aydın ve eşrafı adım adım uyanışa sevk etmeyi, ortak hedeflere yönlendirmeyi başarmış önder bir şahsiyettir. Çağın stratejik boşluklarını gören, bölgesel ve küresel dengeleri isabetle teşhis eden, son aşamada İmparatorluğumuzun yıkıntıları arasından yepyeni bir Türk devletini adeta cevher gibi bulup çıkaran yüksek vasıflı dava adamıdır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk Türkiye Cumhuriyeti’dir, büyük Türk milletidir, Türk milliyetçiliğinin muazzez yüzü, muteber yüreğidir” ifadelerini kullandı.

“Biz ne Biden şakşakçıyız, ne Trump sevdalısıyız"

Amerika Birleşik Devletleri’nde başkanlık seçiminin 3 Kasım’da yapıldığını, her ne kadar Trump’ın itirazlarını seslendirse de Demokrat Parti adayı Joe Biden’ın 46’ıncı başkan olarak seçildiğini hatırlatan Bahçeli, şunları aktardı:

“Bu durum işleyen demokratik çarkın bu ülkedeki doğal bir sonucudur. Milliyetçi Hareket Partisi, ABD Başkanlık Seçimi’ni elbette yakından takip etmiş, lazım gelen analiz ve değerlendirmeleri fikriyatının kalibresiyle yapmış, buna da devam etmektedir. Hiç kuşku yok ki, Amerikalı seçmenlerin takdir ve tercihine saygı duymakla birlikte başkan adayları arasında taraf tutacak, tercih yapacak köhne bir anlayışa hiçbir zaman kapılmadık, böylesi bir basitliği aklımızın ucuna dahi getirmedik. Kimin başkan olup olmadığı öncelikle ABD’lilerin kendi iç meselesidir. Bizim baktığımız yer Türkiye’dir, bastığımız yer Başkent Ankara’dır, dünyayı kavrayıp okuduğumuz dil ağzımızdaki ana sütümüz Türkçe’dir. Ülkemizin hak ve çıkarları hangi isim ve istikameti gösteriyorsa, seçilen başkan ve zihniyetinin uygulayacağı politikaların çerçevesi neyi içeriyorsa onunla ilgilenir, ona kafa yorarız. Türkiye’nin tarihi hakları, devlet olmaktan kaynaklı egemenlik kazanımları neyi işaret ve ifade ediyorsa bizim duruşumuz ve yerimiz orasıdır. Devletlerarası münasebetlerde duygusallık aklın önüne geçerse ikili ve çok taraflı diyaloglar barış, denge ve istikrar kulvarından tehlikeli şekilde savrulacaktır. Bizim için önemli olan ABD’nin uygulayacağı politikaların muhtevası, bunun da ülkemize, bölgemize ve uluslararası ilişkilere yansıma düzeyleridir. Kaldı ki, biz ne Biden şakşakçıyız, ne Trump sevdalısıyız, ne filin hortumundan tutuyoruz ne de eşeğe binmek için sıra bekliyoruz, hamdolsun Türk oğlu Türk olarak cihanı kavrıyoruz.”

“Biz ABD Başkanlık Seçim kampanyasının nasıl yapıldığına, adayların hangi kaynaktan beslendiğine, seçimin adil, şeffaf ve objektif demokratik kriterlerle yapılıp yapılmadığına pek bakmıyoruz”

Amerika Birleşik Devletleri’nin yönetimindeki değişimin göz ardı edileceği bir ülke olmadığını belirten Bahçeli, bunu bilip kabul ettiklerini anlatarak, “ABD, özellikle 1. Dünya Savaşı’ndan itibaren dünyanın stratejik denklemlerini etkileyen, askeri, ekonomik ve teknolojik gücüyle medeniyetleri ve milletleri doğrudan ilgilendiren önemli bir ülkedir. Bu yüzden dikkatle ve uyanık bir şuurla izlenmesinde mutlaka zorunluluk vardır. Biz ABD Başkanlık Seçim kampanyasının nasıl yapıldığına, adayların hangi kaynaktan beslendiğine, seçimin adil, şeffaf ve objektif demokratik kriterlerle yapılıp yapılmadığına pek bakmıyoruz. Sertleşen siyasi kutuplaşmanın, eyaletler arası gerilimin, yoğunlaşan toplumsal anlaşmazlıkların, seçime şaibe karıştığına dönük iddiaların ABD’ye nasıl tesir edeceğini, hatta bir çözülme girdabına sokup sokmayacağını bundan sonraki gelişmeler tayin edecektir. Belki de ABD’ye yakın bir gelecekte etnik kamplaşma hakim olacak, bu ülke eyaletler bazında bir ayrışma sürecine sürüklenebilecektir. Kanaatim odur ki yeni ABD Başkanı’nın dış politika ve uluslararası güvenlik konularında izleyeceği temel siyaseti zaman içinde daha iyi anlaşılacak ve değerlendirilebilecektir. Başkanlığa seçilen Biden’in Türkiye’yi meşgul eden çetrefilli konularda takip edeceği politikaların müttefiklik hukukuyla ne kadar bağdaşacağını, güven temeli aşınan iki ülke arasındaki ilişkileri koltuğuna oturur oturmaz nasıl ele alacağını zaman gösterecektir. Yine de temkinli, tedbirli, tedarikli ve kuşkulu bir bekleyişin içinde olduğumuzu herkesin bilmesinde yarar vardır. Çünkü Biden’in geçmişteki sözleri, temasları, çelişkileri, gelgitleri, mesafeli tutumu, Türkiye’ye şaşı ve soğuk bakışı iyimserliğimizin önüne set çekmekte, baraj oluşturmaktadır. Önyargılardan uzak, dostluk ve müttefiklik esasına dayanan, karşılıklı hak ve çıkarları gözetip güçlendiren bir diyalog mekanizmasından iki ülkenin de kazançlı çıkması kuvvetle muhtemeldir. ABD’de açılan bu yeni sayfanın, dünya barışı, uluslararası güvenlik ve istikrar açısından ümit verici bir dönemi başlatmasını samimiyetle temenni ediyorum” değerlendirmesinde bulundu.

İnsanlık tarihinin, her toplumun, her devletin aynı hızda kalkınamadığını, en zayıftan en güçlüye kadar birbirlerinden farklı kültür ve medeniyet dairesi içerisinde kümelendiklerini gösterdiğini vurgulayan Bahçeli, “Binlerce yıl boyunca kıtalar arasında zaman zaman bozulan güç dengelerini terazileyen devletlerin, paktların ve blokların varlığı, kuvvetin tek bir elde toplanmasına izin vermemiştir. Çok kutupluluk dünyanın siyasi ve stratejik tasarımına sürekli egemenlik kurmuştur. Alışılagelen bu tarihi süreç, son 30 yılda Soğuk Savaş yıllarının sona ermesiyle birlikte Amerika Birleşik Devletleri’nin tek kutup iddiasıyla ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Kendini rakipsiz gören küresel gücün dünyayı tek başına ve dilediğince tanzim etmeye kalkışması, sosyal, kültürel, ekonomik ve diplomatik karmaşayı günden güne tırmandırmıştır. Dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi maalesef ülkemizde de siyasetçisinden aydınına kadar pek çok kesim bu yeni anlayışı ve dayattığı değerler sistemini benimsemişlerdir” diye konuştu.

“Bizim ABD’den beklentimiz Türkiye’yi küçük görmemesi, küçümseme yanlışına düşmemesidir”

Türkiye’nin bugünkü haliyle kendi sorunlarını ihmal etmeden uluslararası alanda söz sahibi olmanın hedefine kilitlendiğini söyleyen Bahçeli, “Yükselişimizden rahatsızlık duyulmasının yanı sıra, maruz kaldığımız ekonomik, siyasi ve diplomatik sorunların asıl nedeni de budur. ABD ve diğer küresel güçlerle kurulan ilişkilerde direnç gösteren, dirayet sergileyen, inisiyatif üstlenen, öne çıkan, inançla direnen, ben de varım diyen bir Türkiye duruşu malumu olduğumuz ülkelerin uykularını kaçırmaktadır. Emperyalizmin katarına eklemlenen güçler kuşatmayı yaran, kumpası yıkan Türkiye’den ürkmektedir. Biliyorlar ki, uyanan devin ayağına pranga vurmak, boynuna tasma geçirmek dünyanın tersinden dönmesini istemek kadar ahmaklıktır, aptallıktır, saçmalıktır. Türkiye’yi dikkate almadan yapılan tüm hesaplar bozulmaya, buruşturulup atılmaya mahkûmdur. Doğu Akdeniz’den Kafkaslar’a, Ortadoğu’dan Balkanlara, Afrika’dan Avrupa’ya Türkiye her yerdedir, nitekim adaletin yanındadır, insaniyetin safındadır, hakça paylaşımın, haysiyetle yaşamanın tarafındadır. Hakkımızı hiç kimseye yedirmeyeceğiz. Hukukumuzu hiç kimseye çiğnetmeyeceğiz. Onurumuza düşkün bir millet olarak milli bekamızla asla oynatmayacağız. İşte muhatabı olduğumuz sıkıntıların kaynağı da burada aranmalıdır. Bizim ABD’den beklentimiz Türkiye’yi küçük görmemesi, küçümseme yanlışına düşmemesidir. Şayet dost isek buna göre davranmalıdır, şayet müttefik isek bunun gereği yapılmalıdır, yok adı konulmamış, ilanı yapılmamış düşman kamplara ayrılmışsak, bunu da bilmemiz hakkımızdır. Tarih boyunca Türk milletinin dostluğu aranmış ve beşeriyet için güven uyandırmıştır. Düşmanlığı ise her zaman korku saçmıştır. Bizim duruşumuz merttir, varlığımızın özü de sözü de birdir, herkes için senettir. Sahnenin önünde kucaklayıp, arka tarafta kurşun atmak namerdin özelliğidir. Türk milleti hiçbir zaman namerde eyvallah etmemiş, muhtaç düşmemiştir. Neysek oyuz, göründüğümüz gibi oluruz, olduğumuz gibi de görünürüz. Ölürsem şehit, kalırsam gazi diyen bir milletin diz çöktüğü, aman dilendiği, aman sen de dediği duyulmuş, görülmüş şey değildir. Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın demedik, bundan sonra da demeyeceğiz. Böylesi bir çekingenliği ve çekimserliği en başta ecdadımıza anlatamayız, tarihimize anlatamayız, fıtratımıza yakıştıramayız, Allah muhafaza şühedanın nurlu yüzüne bakamayız. Yılanı gördük mü ezeriz, ezemezsek kovarız, eğer kovamazsak da kaçmayı düşünmeyiz, imanla karşı çıkarız, irfanla karşı dururuz, eninde sonunda zalimlerin zehrini kursaklarına aynen şırınga ederiz. Dostluğumuz maskeli, mesafeli, muhataralı, muvazaalı, mukaveleli değildir; kaldı ki doğrudur, tutarlıdır, güvenilirdir, adam gibi adamlığın tezahürüdür. ABD yönetiminde görmeyi arzu ettiğimiz tavır da aynısıyla bu olacaktır. Daha adil, daha eşitlikçi, daha hakkaniyetli, daha paylaşımcı, daha huzurlu, daha insani, daha barışsever bir dünya istiyorsak hakim küresel sistemi A’dan Z’ye sorgulamamız lazımdır. Haklının güçsüz, güçsüzün haklı olduğu adaletsizlik sonlanmalıdır. Cemiyet-i Akvam’dan beri söylenen bu olsa da, gerçekleşen maalesef tam tersidir” dedi.

ABD’deki başkanlık seçimi kampanyasına Türkiye’den fiilen ve gıyaben katılıp, adaylar arasında mekik dokuyan ateşli taraftarların varlığını anlayamadıklarını da söyleyen Bahçeli, “Meğer ne çok Biden şarlatanı, ne çok Trump soytarısı varmış da haberimiz olmamış. Günlerce medya her meselede olduğu gibi kasıla kasıla ABD Başkanlık Seçimi’ni yorumlayan yandan çarklı sözde uzman yorumcuların fanatik görüşlerini seslendirmiştir. Bir baltaya sap olamamış ne kadar ucube varsa siyaset allamesi kesilmiş, zannederseniz Biden veya Trump’ın akıl hocalığını yapmışlardır. Bizim değerlendirmemize göre bunların kılavuzluğu karganın kılavuzluğuyla tıpatıp aynıdır. Diliyle dimağı sömürgeleşmekle kalmayan bu güruhun akli ve zihni melekeleri de sönüp gitmiştir. Beşlik simit gibi dizildikleri televizyon ekranlarına nasıl çıktıkları, nereden bulundukları, hangi müktesebat ve tecrübeye sahip oldukları meçhul ve muammalı olan zevatın ABD’nin Başkanlık Seçimi’ni hararetle, zaman zaman da hırsla anlatma çabaları traji-komik bir manzarayı ortaya çıkarmıştır. Biden’cilerle Trump’çılar sürekli tartışmışlar, hezeyandan hezeyana yelken açmışlardır. Hakikaten de ülkemiz ve milletimiz adına hazin ve ibret verici talihsiz tartışma programları uzun bir süre ekranları karartmıştır. Biz izlerken utandık, ama onlar konuşurken utanmadılar. ABD’deki başkanlık değişimini, bu ülkenin vatandaşlarından daha fazla önemseyen, daha fazla sevinen, gereğinden çok anlam ve sonuç çıkartan sözde aydın ve akmaz kokmaz yorumcuların bu denli kalabalık olması kaygı verici oranda düşündürücüdür” şeklinde konuştu.

İçine düşülen aydın bunalımının derin aşağılık kompleksinin tipik örnekleri olan bu şahısların mevcudiyetinin kolonileşmiş zihniyetlerin esasen delili, hatta görsel belgesi olduğunu söyleyen Bahçeli, şu ifadeleri kullandı:

“Aynısını Obama seçildiğinde de gösteren bu köksüzlerin cehaletleri şöyle dursun, mensubiyetleri bile ağır hasarlıdır. Fikrini beğenmediğine hakaretleri ardı ardına sıralayan, ABD’nin 50 eyaletini bildiği kadar, mesela Kırşehir’in, Yozgat’ın, Şırnak’ın, Rize’nin, Muğla’nın, Balıkesir’in vatan coğrafyamızdaki yerini bilmeyen kurumuş vicdanlardan herkes sitem ve şikayet etmiştir. Bunları bıraksak, televizyon programlarında ilişip oturdukları masaların birden bire üstüne çıkıp tarafı oldukları başkan adayları hesabına nutuk atmaları dahi mümkün ve muhtemeldir. Karşımızdaki yabancılaşma, karşımızdaki yozlaşma, emin olunuz tehdit edici boyutlardadır. ABD Başkanlık Seçimi’ne umut bağlayanların, insanlığın binbir meşakkatle bugün geldiği vicdani aşamaya, aziz ceddimizin yüzyıllar öncesinden nasıl ulaşmış oluğunu görmelerini tavsiye ve temenni ediyorum. Bu zihniyet sahipleri, milyonlarca kilometrekarelik üç kıtaya yayılan büyük coğrafya üzerinde yüzlerce yıl süren hükümranlığın ırkçılıkla ve ayrımcılıkla, zorbalıkla ve cebren gerçekleşmiş olduğunu zannediyorlarsa büyük Türk milletini asla tanımıyorlar, onun asalet ve hürmete dayalı yönetim anlayışını bilmiyorlar demektir. Biden’in başkanlığa yükselişini alkışlayanları, Cumhuriyet Türkiye’sinde bakanlıktan cumhurbaşkanlığına, milletvekilliğinden generalliğe kadar her göreve Anadolu’nun her yöresinden, her meslek grubundan, her sosyal zümreden hiçbir ayrıma ve imtiyaza tabi tutulmadan gelen Cumhuriyet çocuklarını ikazla hatırlatmak istiyorum. Bugün Türkiye Cumhuriyeti içindeki bütün vatandaşlarımız, kan ve soy bağının üstünde bir yüksek buluşma ile bu ülkenin eşit ve şerefli mensuplarıdır. Büyük Türk milletine birlikte vücut vermişler ve Cumhuriyetimizin bütün imkanlarına hukuki bir eşitlikle layık olmuşlar, hak kazanmışlardır. Nitekim, ülkemizdeki her mevki ve makam herkese ardına kadar açıktır. Hatıraları ile iftihar ettiğimiz İmparatorluk tarihimiz asla ırkçı, dışlayıcı ve ayrımcı değildir. Milli devlet olarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti aynı vicdan ve insanlık mirasının devamı olarak bu düşüncenin soylu bir temsilcisidir. Ancak bunları görebilmenin ve düşünebilmenin yolu sorunlarımıza, Başkent Ankara’dan bakmaktan ve büyük Türk tarihinin şerefli sayfalarını titizlikle incelemekten geçmektedir. Yoksa, Washington’dan, köle ticaretinin acı tarihinden, Amerikan iç savaşından, tren soygunculuğundan, kovboy mantığından alınacak ilhamlardan ve zorlama sonuçlardan asla değildir. Bizim tuhafımıza giden bir başka husus ise CHP Genel Başkanı’nın Biden’i kutlamasındaki çabukluğu, hızı, telaşı ve acelesidir. HDP’ye bakınız, o da hemen kutlamıştır. Bir türlü köşesine çekilmeyen, farklı zamanlarda sivri açıklamalarla kendisini hatırlatan bir siyaset eskisi de, Türk dış politikasının ABD’yle uyumlu olmasına vurgu yaparak Biden’i şans olarak gördüğünü söylemiştir. Ruhu kiralanmış olanlar ortadadır. İradesini devretmiş çarpık yüzler adeta podyuma çıkıp ABD’ye beni unutmayın mesajı iletmişlerdir.”

“Türkiye, tozlu raflarından indirilmiş Sevr planının yeni sahiplerine asla teslim olmayacak, zalimlerle ve hainlerle imanla, iradeyle mücadele edecektir”

Bugün Türkiye’de devlet krizi değil, muhalefet krizi, siyasi ahlak krizi, son tahlilde CHP krizinin var olduğunu, her geçen gün de kökleşmekte olduğunu söyleyen Bahçeli, “Milli Mücadele tertemiz millet iradesine dayanılarak kazanılmıştı, emperyalizmin gönüllü tutsağı olan zilleti de bertaraf edecek yine millet iradesi olacaktır. Bilinmelidir ki; Türkiye, tozlu raflarından indirilmiş Sevr planının yeni sahiplerine asla teslim olmayacak, zalimlerle ve hainlerle imanla, iradeyle mücadele edecektir” ifadelerini kullandı.

“Katil Paşinyan acıyla kıvranarak yenilgiyi kabullenmiş, elleri titreye titreye uzlaşılan anlaşma metnine imza atmak zorunda kalmıştır”

Karabağ’da 30 yıla yakındır devam edegelen düşman tasallutuna tarihi bir darbe indirildiğini, can Azerbaycan’ın kahramanlıkla topraklarını aldığını anlatan Bahçeli, “Çok şükür hak sahibini bulmuştur. Çok şükür Türklük büyük bir zafer elde etmiştir. Ermeni çeteleri tutundukları vatan topraklarından sökülüp atılmıştır. Katil Paşinyan acıyla kıvranarak yenilgiyi kabullenmiş, elleri titreye titreye uzlaşılan anlaşma metnine imza atmak zorunda kalmıştır. Zafer inancın başarısı, azmin mükafatıdır. İman ediyoruz ki, Allah zalimi imhal eder, ama asla ihmal etmez, etmemiştir, etmeyecektir. Ermenistan döktüğü kanların bedelini ödemiştir. Tarihi rövanş alınmıştır” dedi.

“Paşinyan’ın anlaşmaya yanaşması kendi isteğiyle değil, Azerbaycan’ın demir yumruğuyla gerçekleşmiştir”

Şehitlerin, mağdurların, mazlumların, evlerinden barklarından koparılan masum Türk soydaşlarının hesabının terörist devlet Ermenistan’dan sorulduğunu belirten Bahçeli, şöyle konuştu:

“30 yıllık zulüm dönemi kapanmış, işgal süreci sona ermiştir. Ne mutlu bizlere, ne mutlu Azerbaycan Türklüğüne, ne mutlu büyük Türk milletine. Azerbaycan, Rusya ve Ermenistan arasında yapılan antlaşmaya göre, 10 Kasım 2020’den geçerli olmak üzere ateşkes tesis edilerek muzaffer Türk askerinin haklı mücadelesi tescillenmiştir. Dokuz maddelik anlaşma metni Azerbaycan’ın zaferine tarafların onayıyla hukuki bir hüviyet kazandırmıştır. Cumhurbaşkanı Sayın Aliyev’in de ifade ettiği gibi, Paşinyan’ın anlaşmaya yanaşması kendi isteğiyle değil, Azerbaycan’ın demir yumruğuyla gerçekleşmiştir. Ermenistan, işgal ettiği Ağdam ve Gazah bölgelerini 20 Kasım 2020 tarihine kadar Azerbaycan’a iade edecektir. Dağlık Karabağ ve Laçin koridorundaki temas hattı boyunca Rus ve Türk barış gücü konuşlanacaktır. Haydut devlet Ermenistan, 15 Kasım 2020 tarihine kadar Kelbecer bölgesini, 1 Aralık 2020 tarihine kadar da Laçin bölgesini Azerbaycan’a geri verecektir. Dağlık Karabağ’ın kalbi, kadim Türk şehri Şuşa 8 Kasım 2020 Pazar günü işgalden arındırılmıştır. Şuşa şehrinden 5 kilometreden fazla yakın olmamak üzere Hankendi ve Ermenistan’ı Laçin koridoru boyunca birbirine bağlayan yeni bir ulaşım yolu inşa edilecektir. Azerbaycan her iki yönde Laçin koridoru ile vatandaşlarının, araçlarının ve yüklerin geçiş güvenliğini sağlayacaktır. Yurtlarını terke zorlanan soydaşlarımız BM Mülteciler Yüksek Komiserliği gözetiminde Dağlık Karabağ’a ve çevre bölgelerine döneceklerdir. Azerbaycan Cumhuriyeti’nin batı bölgeleri ile Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti arasında ulaşım bağlantıları temin edilecek, yeni bir ulaşım koridoru inşa edilecektir. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı, Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev’i, şanlı Türk askerini, mücadeleye dua ve destek veren her kardeşimi gönülden kutluyor, hayırlı olsun diyorum. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, tedavi gören gazilerimize şifalar diliyorum. Şimdi gerisini şer güçlerin piyonu Paşinyan ve hunhar şebekesi düşünsün. Artık kendisine sığınacak, kaçacak delik aramaya koyulsun. Fakat su uyusa da Ermenistan uyumayacaktır. Bu itibarla tetikte olmak, rehavete kapılmamak şarttır. Karabağ Türk’tür, Karabağ özgürdür, Karabağ Azerbaycan’dır, Karabağ Türk’ün çelikten bileğidir. İki devlet, tek milletiz, iki ayrı bedende aynı canız. Bir kere yükselen bayrak düşmemiş, düşmeyecektir.”