Proteinsiz yaşam olmaz. Proteinler amino asit denilen küçük parçacıkların birleşmesi ile oluşur. Amino asitlerin bazılarını vücudumuz imal ederken bazılarını da mutlaka dışarıdan almak zorundadır. Araştırmalar, vücutta amino asitlerin yaşlanmayı yavaşlattığını, insülin direnci ve diyabeti durdurmada çok etkili olduğunu ispatlamıştır. Çünkü proteinler hem yeni doku yapılması, hem bozulan dokuların tamiri, hem de mikroplara karşı tam donanımlı bir ordu gibi savaşma görevini üstlenirler. Amino asitleri yumurta, et, sakatat, süt ve süt ürünlerinden, bazı sebzelerden (mercimek, fasülye gibi) alabilmekteyiz. Bunları doğal kaynaklarından almak çok önemlidir. Aksi, sıkıntılara neden olur. Suni gübreler, tarım ilaçları, hormon katkılı yemler, gıdalar hem cinsiyet hormonlarımızı, hem tiroidimizi, hem metabolizmamızı hem de ömrümüzü etkileyebilmektedir. Asıl bunlara dikkat edilmelidir.
Gıdaları birer bilgi kaynağı olarak düşünün. Genleriniz ile irtibata geçer ve onlara bilgi aktarırlar. Sonuçta yediklerinize göre oluşturacağınız gen cevabınız ile hormonlarınız ve metabolizmanız kontrol edilir. Ya yoldan çıkarsınız, ya da sağlıklı ve uzun bir ömür sürersiniz. Her yazımda önemini vurguluyorum. Annelere bu konuda çok iş düşüyor. Beslenme, annenin gebeliği düşünmeye başladığı andan itibaren çok önem arz ediyor. Gebeliğe başlarken beslenmesine dikkat eden, çocuğuna da bu konuda gerekli beslenme desteğini ve eğitimini veren aileler kendileri ile gurur duyabilirler.
Hiç dikkat ettiniz mi? Fark etmemiş veya ettirilmemiş olabilirsiniz ama yaşamınızda karbonhidratların olmaması çok da korkulacak bir şey değildir (asla alınmamalı demiyorum). Esas olan temel yağlar (omega-3 başta) ve proteinlerdir ve bunları almazsanız yaşayamazsınız. Ama karbonhidrat almadan yaşamınızı sürdürebilirsiniz. Etrafınıza bakın. Yediklerinize bakın. Hatta pek çok beslenme piramitlerine bakın, hep karbonhidratları göreceksiniz. O zaman da şunu düşünüyor insan. Madem temel olarak almam gerekenleri değil de diğerini bol olarak tüketirsem, vücudum bir gün bunun karşılığını bana kesinlikle verecektir. Hastalarıma ilk başvurduklarında bol sorulu bir form veririm. İnanın formu değerlendirdiğimde daha laboratuar tetkiklerine bakmadan vitamin ve hormonları hakkında yüzde yüze yakın tahminlerde bulunabiliyorum. Shakespeare diyor ki, seninle bir fikir savaşı yapacaktım ama silahsız olduğunu görüyorum. Pirinç pilavı, hamur işleri, tatlılar, bol ekmek, makarna ile yaşamınızda silahsız kalırsınız.
KASLARINIZI YABANA ATMAYIN
İnsanın kalbi dakikada ortalama 60-80 defa çarpar. 24 saat istirahat etsek bile kimi kaynaklara göre anne karnında iken çarpmaya başlayıp son nefesimize kadar çalışan bu organ, günde 500 kalori enerji tüketmektedir. Hareketli bir bedende bu miktar daha da artacaktır elbette. Şimdi sizlere sorayım. Obezsiniz, bir ofis ortamında yani mümkün olduğunca bedenen az hareketli bir işte çalışıyorsunuz. Kilolarımdan kurtulayım diye beslenme uzmanına gittiniz. 1200 kalorilik bir diyet listesi aldınız. Uygulamaya başladınız. 600 kalbe gitti. 200 beyine gitti. 300 akciğerlere gitti. Sindirim sistemi çalışmalarına, hücrelerin zorunlu metabolik faaliyetlerine, karaciğere, dışkılamanıza, kollarınızı kaldırıp indirmenize, parmaklarınızın bilgisayar tuşlarındaki hareketlerine vs derken yüzlerce daha kalori harcadınız. Nereden gitti bunlar? Yağlardan mı hepsi? Hayır. Yarısı veya daha fazlası kaslardan gitti. Neden mi, doymadınız da ondan. Unutmayın , doymadan zayıflamak kas kaybının en önemli nedenlerindendir.
Kaslar nedir hep yazdım. Yağlarımızı yakmakla görevli organlarımızdır. Kas lifçikleri kasılmaya başlar başlamaz köşesinde bulunan ve ATP denilen küçük molekülleri yakmaya başlar. Yani kas sobamız ise ATP de sobanın yanındaki kovada bulunan kömürdür. ATP denilen madde yediğiniz yemeklerden işlenerek vücudun en son aşamada oluşturduğu yakıtçıklardır. Yani siz Zonguldak’tan, Tunçbilek’ten, Silopi’den, Soma’dan toplanan ve yakılacak boyutlara getirilip eve kadar taşınan kömürler olarak bunu düşünebilirsiniz.
Ha tabii ki yeterince ATP, yani kömürü yiyecekler ile oluşturamadınız. Yani kalori kısıtladınız. Nasılsa dünya kadar kömürüm var depomda ve ben bunları yakarım dediniz.  O zaman bakın neler olacak. Depolarda yakıtınız var ama siz sobanızı yakmıyorsunuz. Kömürü tutuşturmak için sobanın dışında bir ateş yakarak ve evin pencerelerini, kapılarını, koltuklarını sökerek ısınmaya çalışıyorsunuz ama kömür kolay kolay tutuşmuyor, yanmıyor. Bu arada evinizin mobilyaları giderek azalmaya, evin içi boşalmaya başlıyor. Bu nedenle birikmiş yağlarınızı yakmak için en geçerli yol kaslarınızı çalıştırmak, egzersiz yapmaktır.
Her zaman duyduklarınıza değil, bildiklerinize güvenin. Çünkü bildiklerimiz değil, doğru zannettiklerimiz başımızı belaya sokar (A. Lincoln)