Şeyh Edebali’nin Osman Bey’e nasihati, özellikle siyasetçilerin bir köşesinde vardır.

“Ey Oğul!” diye başlayan;
Nasihat; “Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana… Güceniklik bize; gönül almak sana.. Suçlamak bize; katlanmak sana.. Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana…” diye başlar.

Böyle nasihati…

Yanısıra;

Mevlana’nın yaygın veciz sözlerinden; “Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol…” demekle de tamamlamak gerekiyor.

…Ve!
Yine…
Başucunda tutulmalı!

Bunları derken…
Siyasi parti ayrımı yapmıyoruz.
Hatta…

Muhalefete;
Öncelikli…
Sorumlululuk düşüyor.

Zira...
Denetim görevi bulunuyor.

Siyaseti yaparken…

“Kul hakkı…” diye, kavram var.
İktidarı eleştirirken; “Hiçbir şey yapılmadı!” demenin ve “Ne yapıldı ki?” diye sormanın da, ‘vicdani sorumluluğu’ unutulmamalıdır.
Kamuoyu önünde farklı, ama başka tarafta daha farklı konuşmuş olmanın ‘kabul edilemeyeceği’ de gerçektir.
Muhalefette;

Medyaya kafa takanlar var!

Gazetecileri sağda solda şikayet edip, “Bize, yer vermiyorlar” diyebilenlerle dahi karşılaşıyoruz.
Medyanın kıyısına köşesine bakıldığında…
Türlü şekildeki;
Seçilmiş konumuyla…
Kaç muhalif siyasi partili;
Aktarılan gelişmeye ve yapılan yoruma karşı, siyaset kurumsallığı ve şahsı adına, görüşünü, açıkça ve kimliğiyle bildirmiştir?

Siyasette…
Alenen saf tutmak ve konuşmak; muhalefette bulunanlar için de geçerlidir, ama burada tıkanıklık var.

Maalesef…
Medya için ağzına geleni söyleyen siyaset, basın toplantıları düzenliyor ve basın mensuplarını davet ediyor.
Muhalefet;
Her ağzından çıkanın doğru olduğunu sanıyor, haber ve köşe sütunlarında yer bulmasını istiyor.

Bu arada…

Demokratlık;
Farklı türdeki görüşlere erişebilen ve kulak veren, bu doğrultuda medyaya da böyle bakılması gereken kavramsallıktır, ama muhalefetin ‘Sözcü’süyle yetinen anlayışı var.