1931 yılındaki erken seçimde aday olmadığı halde milletvekili seçilen Menderes, kendisini aday listesine Atatürk'ün koyduğunu öğrendi. Menderes, 1935, 1939 ve 1943 seçimlerinde CHP Aydın Milletvekili olarak 14 yıl parlamentoda CHP grubunda görev aldı.

1950 seçimlerini kazanan DP’nin Menderes hükümeti daha ilk ayında 18 yıldır aslına uygun olarak okutulması yasaklanan ezana hürriyetini veriyordu. İktidarın iki ayı dolmadan da radyoda dinî program yasağı kaldırılmış ve haftada iki gün Kur’ân okunmasına başlanmıştı.                                                                                             

Kur’ân derslerine kadar uzanan yasaklamalar kalkmış, kimse başörtüsü yüzünden sokakta polis hücumuna uğramaz olmuş, okullarda din dersi okutulmaya başlanmıştı. Bu bilgiyi buraya almamın sebebini de belgeleyelim Sebilürreşad dergisi Peygamber Efendimizin hayatını anlatan yazı serisi başlatınca, İçişleri bakanlığı harekete geçer ve dergiyi toplatır.

Tarih 17 Mayıs 1943.İçişleri bakanlığı adına Matbuat umum müdürü Vedat Nedim Tör, dergi idarecilerine cevabi olarak şu yazıyı gönderir: Mektubunuzu aldım. Biz her ne şekil ve suretle olursa olsun memleket dahilinde dini neşriyat yapılarak dini bir atmosfer yaratılmasına ve gençlik için dini bir zihniyet fideliği vücuda getirilmesine taraftar değiliz.(Sebilürreşad, c. 12, sayı 284, s. 144)

CHP’nin tek parti döneminde satılan cami mescitlere karşılık (Bursa’mızda sahiplerinden satın alınarak eski haline döndürülen Reyhan mahallesindeki Zafranlık camii ve Şehreküstü mahallesindeki Tavukçuoğlu mescidi bunlardandır)  DP iktidarının ilk yedi yılında 1500 cami inşa edilmiştir. İmam Hatip Okulu sayısı 19’a çıkarılmış, cumhuriyet tarihinde ilk defa bir Yüksek İslâm Enstitüsü açılmıştı. Dinî yayıncılık serbest bırakılmıştı.

Başbakan Adnan Menderes’in dine ve dindarlara tavrı ise açık ve kesin idi. Daha 1951’de “irtica” iddiasıyla dindarlara baskı yapılmasının hesabını kuranlara karşı, “DP, vicdan hürriyetine riayet edeceğini beş yıl evvel programıyla millete vaad etmiştir” cevabını veriyordu. “Türk Milleti Müslümandır ve Müslüman olarak kalacaktır. Evvela kendine ve gelecek nesillere dinini telkin, onun esasını ve kaidelerini öğrenmesi, ebediyen Müslüman kalmasının münakaşa götürmez bir şartıdır” diyen Menderes’ti.

Adnan Menderes, dış politikada ABD yanlısı bir siyaset izlemekle birlikte içerde büyük bir sanayi hamlesi gerçekleştirmek istiyordu. Amerika da, İngiltere de, bu ikisinin kontrolündeki Almanya da Türkiye’nin sanayi hamlesine hep soğuk baktılar. Kredi taleplerine olumsuz cevaplar verdiler. Prof Dr Çetin Yetkin’in ''Milliyet''te yer alan bir yazı dizisinde anlatır” Başbakan Menderes ağır sanayi için kredi alabilmek umuduyla Almanya''ya bir seyahat düzenlemişti. Alman Ekonomi Bakanı Ludwig Erhard ;Menderes''e, Siz niçin ağır sanayi de bu kadar ısrar ediyorsunuz ekselans'' diye sormuştu.

Menderes''in verdiği cevap şu olmuştu: ''Sizin pişmiş toprağınızı çimento olarak almamızı mı istiyorsunuz hala? Türkiye bunu aşmıştır''.

Erhard''ın cevabı ise şöyleydi: ''Size biz kredi açmayalım. Size avans para verelim Türkiye’de tarımı geliştirin. Entansif (yüksek verimli) tarım yapın, Avrupa''nın hububat, meyve, sebze ambarı olun. Eksperlerimizi, makinelerimizi gönderelim. Üretecekleriniz için kredi değil peşin para ödeyelim''

Birden bire öfkelenen Menderes, ''Biz sizin hiçbir şeyinizi istemiyoruz'' diyerek ayrılmıştı Erhard''ın yanından. Menderes bu olaya tanık olan gazeteci Mithat Perin’e, ''Kafalarında hep bizi geri bıraktırmak var. Bunun için de ellerinden ne geliyorsa yapıyorlar'' demişti.

ELLERİNDEN NE GELİYORSA YAPIYORLAR NE DEMEKTİR?                                                                

Bu konuyu iki Nuri ve iki sabotajla açıklayalım. Birincisi: Türkiye’ye kazandırdığı demiryoluyla, ülkeyi demir ağlarla ördü anlamında bizzat Atatürk tarafından soyadı verilen Nuri Demirağ''ın yerli uçak projesi Milli Şef İsmet İnönü döneminde sudan gerekçelerle akamete uğratıldı. Bu akametin nedeni belli ki, dış baskılara boyun eğmektir. Eğer Nuri Demirağ’ın bırakın destek görmeyi; kendisine mani olunmasaydı kim bilir bu gün dünyanın en gelişmiş uçaklarını yerli ve milli imkanlarla yapan ülke olacaktık.

İkincisi Enver Paşa’nın kardeşi, 1911-1912 yıllarında Atatürk ile birlikte Trablusgarp’ta İtalyan işgaline karşı savaşan, Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna doğru, henüz 29 yaşındayken Kafkas İslam Ordusu Komutanı olarak, Ermenilerin ve Rusların işgalindeki Bakü’yü kurtaran Nuri Killigil (Türkiye'nin ilk Endüstriyel Silâh Tasarımcısı) , Genç Türkiye’nin yerli ve milli silah fabrikasının kurmuştu) Kısa sürede işleri büyüttü 400 tezgah 500 işçi çalışan bir silah fabrikası vardı. Yapılan tabancalar dünyanın en iyisi gösteriliyordu.

1949 yılına gelindiğinde yeni kurulmuş olan İsrail’le savaş halindeki Mısır’dan beş bin tabanca, Suriye’den de iki bin havan topu siparişi geldi. Siparişleri yetiştirmek için fabrikada gece gündüz çalışılıyordu. Bu sırada BM Güvenlik Konseyi, Suriye ve Mısır’a silah ambargosu koydu. Fakat Paşa bu karara rağmen ambargoyu delerek sevkiyata devam etti. Bu sevkiyat İsrail’in ve İsrail ile iyi ilişkiler kurmaya çalışan hükümetin, o dönemki menfaatlerine hiç uygun değildi. Her haliyle sabotaj olduğu bilinen bir patlamada (bu tip olaylarda fail bulunamaz nedense) Fabrika küle dönmüş, Nuri Killigil ve o esnada mesaide bulunan işçilerin cesetleri paramparça olmuş ve yanmıştır. Killigil için küçük bir ceset parçası defnedilmiştir. Mezarı uzun süre bilinmiyordu, 2016 yılında bulunmuştur.

Adnan Menderes’in ve bu iki Nuri’nin hayal ettikleri için çok geçte olsa; Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde Türkiye, vira bismillah diyerek adımını atarak yerli ve milli silahlarını üretmeye başladı.