Kıymetli okurlarım. Yılda bir kısırlık oranı ile ilgili veriler Türk Jinekoloji Derneği tarafından açıklanıyor. Ülkemizde 1970’li yıllarda % 1-2 civarlarında olan kısırlık oranı günümüzde inanılmaz boyutlara ulaşmıştır. % 20 ve hatta % 30 u aştığı söylenen bu oran çok önemsenmesi gereken bir konudur. Farklı bilimsel araştırmalar 40 yıl içerisinde hem erkek üreme hücrelerinde çok sayıda azalmalar olduğunu hem de kadın üreme hücrelerinde azalma, fonksiyon bozukluğu olduğunu gösteriyor. Birçok etken olmasına karşılık ben iç hastalıkları kapsamına giren boyutları ile bu olayın nedenlerini sizlere aktarmaya çalışacağım.

Budan 300 yıl kadar önce dünyanın yuvarlak olduğu bilinmiyor, yuvarlak diyen aydın insanlar ise eleştiriliyor, cezalar alıyorlardı. Günümüzde de beslenme konusunda batı dünyasında pek çok uzman artık atalarımız gibi beslenmek zorundayız demeye başladılar. Çünkü çok önceleri olmayan hastalıkların günümüzde görülüyor olması hem gıdalarımızda hem de eko sistemde yarattığımız kirliliğin karşılığında bizlere ödetilen bir bedel olarak görülmekte. Gıda sektörü bir yandan, beslenme uzmanları diğer yandan gidişata nasıl bir yön verilecek göreceğiz. Beslenme çok ama çok önemli.

İnsan vücudu yaklaşık 120 trilyon hücreden oluşmaktadır. Kaba hesapla saniyede en az 2 milyon hücre ölüp yerine yenilerinin yapıldığı bir hücreler topluluğundan oluşmaktayız. Yaptığınız hücreler ne kadar sağlıklı olursa o kadar daha az hasta olur ve uzun yaşarsınız. Bu nedenle hücrelerinize gerekli protein, karbonhidrat, yağ, vitamin, mineral, su ve probiyotikleri en uygun hali ile (doğallığına yakın) vermek zorundasınız.

Günümüzde pek çok hastalık çeşidi var. Yenileri de ekleniyor. Doğamızı şu veya bu şekilde kirlettik. Toprağımızın verimini azalttık. Doğal gübreleme bitti, tarım ilacı ve hormonları her alana soktuk. Omega-3, probiyotik, yeterince vitamin ve mineral alamadık. Son yarım yüzyılda doğal olmayan yollarla ürettiğimiz ve hücrelerimizin tanımadığı yağları vücudumuza soktuk. Şekeri rafine ettik yetmedi mısırdan ve GDO’lu ürünlerden şeker elde ettik. Buğdayı bozduk, kromozom yapısını değiştirdik, İyice saflaştırarak beyazın da beyazı unlar elde ettik. Sonuçta belli bir şifre dahilinde çalışan genetik yapımızı bu elde ettiğimiz gıdalarımız ile allak bullak edip gen fonksiyonlarımızı değiştirdik. Yani benzinle çalışan motorumuza sulu benzin kattığımızda arabamızın motorunda ne oluyorsa bizlerde de o olmaya başladı.

21 Mayıs 2016 tarihli ünlü İngiliz Gazetesi Daily Mail’de çıkan bir makale şöyle diyor: Artık ne yersek oyuz değil, annemiz nasıl beslenmiş ise biz oyuz. Eğer anne gebeliği süresince asitli ve şekerli, hatta tatlandırıcı kullanılmış içecekleri alır ise daha anne karnında iken bebeğin telomerleri (Ömrümüzün uzunluğunu belirleyen gen parçacıkları) kısalmaya başlıyor. Yani geri sayım daha doğmadan anne karnında iken başlıyor. Daha pek çok gıdanın sıralandığı bu makalede özellikle zarar yönünden asitli içeceklerden bahsedilirken gebede en yararlı besinlerin başına da baklagiller (fasulye ilk sırada olmak üzere) konulmuş.

Aynı şekilde obez, depresif ve alkol ile sigara alışkanlığı had safhada olan erkeklerin de sperm yolu ile aktardıkları genetik yapıda bir takım yapısal değişikliklerin olabileceği, bunun da embriyonun gelişimi sırasında bir takım bozukluklara yol açabileceği belirtiliyor. Anne gebeliğinde yeterince omega-3 almaz ise doğumdan kısa bir müddet sonra lohusalık depresyonuna girebiliyor. Üstelik en mutlu olması gerektiği sırada. Gebeliği esnasında yeterince D vitamini almaz ise düşük doğum ağırlıklı (genellikle normalden 200-250 gr. Daha az) bebek dünyaya getirebiliyor. Düşük doğum ağırlıklı bebek için ileri yaşlar bazı hastalıkların görülmesi açısından sürpriz değil. Şizofreni, alerjik hastalıklar, şeker hastalığı, hiperaktivite, otizm bunların en bilinenleri. Geleneksel beslenme özelliklerinden kopan topluluklarda hem fiziksel hem de ruhsal pek çok patolojik durum görülecektir. Gebe kadınlar bu konuda çok daha dikkat etmelidir. Rafine ve katkılı gıda kullanan kadınların bebeklerinde alerjik hastalıklar, yarık damak ve dudak, kafa anomalileri, hiperaktivite, otizm başta olmak üzere pek çok anormal durum ortaya çıkabilecek iken geleneksel beslenen kadınlarda bu durumlara hemen hiç rastlanılmayacaktır.

Kıssadan hisse: Yumurta alırken gezen tavuk yumurtası istiyorsak, gezen tavuk gibi genetik yapımıza uygun beslenelim ki bizim de ayda bir yaptığımız yumurtalarımız kaliteli olsun.