Âlim derler, bakarsın sözü kelâmı cahil
Yazar derler, yazar da, özü kalemli cahil
Diplomayla, unvanla kazanmış cehaleti
Gidip aynaya bakmaz, sayar âlemi cahil.

Abdurrahim Karakoç

Ehliyet, liyakat ve sadakat kavramları insanlık tarihi boyunca mihenk taşı olarak yer almıştır. Siyasette (Devlet yönetiminde) bu kavramlar amentü mesabesindedir. Osmanlı’da devletin tökezlediği dönemlerde "Benim vezir oluşum liyakatimin muktezası değil, sadakatimin mükâfatıdır." İtirafları duyulmuştur. Siyasette bir yere gelme liyakat ile bir yere getirilme ise; bazen vezirin itirafında ki gibi sadakat ile mümkündür. Bu geliş için İmam Gazali “Layık olmadan devletin makamlarına atananlar, astlarını ısırır, üstlerine kuyruk sallarlar.”  Demiştir.

CHP’de başkanlık (Ertuğrul Günay’ın ifadesidir.) “bir kamera şakası” ile el değiştirmiştir. Bu değişiklik partinin makas değiştirmesine de neden olmuştur. Ecevit başkanlığı İsmet Paşa gibi bir tarihi kimlikten yarışarak almıştır. 12 Eylül darbe sonrası Baykal bu göreve gelirken, arkasında 1970’lerin CHP’sini birinci parti yapan siyasetin emektarlığı ve birikimi vardı. (Ara dönem başkanları Hikmet Çetin ve Altan Öymen geçici ve kısa süre ile bu görevde bulundular)  Kılıçdaroğlu ise 22 Mayıs 2010 tarihinden buyana genel başkandır. Başkanlık el değiştirirken o dönem parti yönetimi işin vahametini kavrayamamış, oyunu görememiştir. Bu durum II.Bayezit’ın "Kendi kendine ettiğin adem, bir yere gelse edemez alem" sözünü hatırlatır. Hiçbir siyasi birikimi olmayan birine o koltuğu teslim etmek, adeta M sınıfı (motorlu bisiklet sürücü belgeli) birini TIR koltuğuna oturtmaktan farksızdır.

Bizim kültürümüzde bin düşün bir söyle, boğaz dokuz boğum, sekizini yut birini söyle gibi özlü sözler çoktur. Bazı kişiler vardır ki beyinleri ile dili arasında bir fren tertibatı yoktur. Aklına geleni söylerler. Dil sürçmesini kimse kusur bulmaz herkesin başına gelebilir amma bir muhalefet lideri “Mersin Güneydoğu’nun incisi oldu” diyorsa; müsaade buyurunda buna insanlar gülsün.

Biraz teknik olacak amma Kemal beyin uzmanlık alanı ile ilgili olduğu için aktarıyorum. TÜRMOB’u ziyaretinde yaptığı konuşmada özetle “Sigorta primleri ile vergi İki ayrı beyanname değil, tek beyanname ile toplandığı andan itibaren cumhuriyet tarihinin en büyük kağıt tasarrufu ortaya çıkacak” diyor. Oysa bu beyannameler yıllardır dijital ortamda veriliyor. Ne kağıdı ne kağıt tasarrufu. Zaten beyannameler de senkronize. Kargaları gıdıklayan cümleler bunlar.

Yine geçtiğimiz hafta İzmir’de yaptığı konuşmada “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ödediği faizin yarısı kadar faizle İzmir Büyükşehir Belediyesi borçlanabiliyor. Hazinenin en son aldığı borç dolayısıyla ödedikleri faiz yüzde 5-6 civarında. Ama İzmir Büyükşehir Belediyesi 1 milyar 70 milyon euroluk borçlanmayı yüzde 3 ile yaptı”

Bu konuşmayı yapan kişi nasıl bir hesap uzmanıdır anlamak mümkün değil.

 Çünkü; Hazinenin tahvil ihracı ayrı finansman kuruluşlarından proje kredisi sağlanması ayrı bir yapıdır. Kaldı ki sözü edilen belediye böyle bir kredi için bakanlıktan izin alması gerekir. Bu izinler verilmiş amma henüz bulunmuş Belediyenin borçlandığı ve borçlanması için onay verilmiş bir kredi yoktur.

Bunları istediğiniz kadar yüzüne vurun bir sonuç alamazsınız. Benim görüşüm bu yalan yanlış lafları bilerek yapıyor. Taktik yalanlardır. Nasılsa inananlar çıkacaktır. Sen istediğin kadar düzelt hepsine ulaşıp ikna etmek imkansızdır.

Denizcilikte bilinirdi amma Kemal beyi gördükçe siyasette de Navtex olduğuna inanmaya başladık. Navtex bilindiği gibi ülkeler Deniz Kuvvetlerinin, yapacağı eğitim ve atış tatbikatlarının bilgisini önceden duyurarak bu sahalara girilmemesi konusunda uyarı yapmasıdır. Navtex mi ilan ettin nedir bu hal? Bu kadar da desteksiz atılmaz ki.

Bu taktiğin ne olduğunu ben gayet iyi biliyorum. Ortaya bilerek bir yalan atılır karşınızdaki bunun yalan olduğunu yanlış olduğunu anlatır, silmeye çalışır. Etkisi ve gündem oluşu azalmaya başlayınca bir yalan daha atarsınız, rakibiniz yeni yalanla uğraşırken devamlı savunmadadır siz ise devamlı atak taraf olursunuz.

Bir şey var ki yakıtı yalan olan gemi limana varmıyor. Yerel seçimler, genel seçimler, referandumlar yapılıyor ve siz birinci olamıyorsunuz.

Böyle olunca da hayattayken yandaşınız olan yazar bakın ne demiş?

17 Ocak 2016 tarihli “CHP kurtulursa o da bizi kurtarırsa” yazısında Bekir Coşkun, parti kongrelerine mizahi bir üslupla yaklaşarak “CHP kongrelerinden CHP birinci parti çıktı şükür. Çünkü bu kadar sakarlıkla Cübbeli Ahmet Hoca Genel Başkan yardımcısı çıksa şaşırmam' diyerek, “Bu aşamada Türkiye'nin sorunu iktidar değil. Yerine koyacak muhalefet sorunu var” tespitini yapmıştır.

Bekir Coşkun’un bu tespitinden sonra,  Akdeniz de dünyanın yamyam ülkelerini açık düşürdüğümüz Libya meselesinde, “Ne işimiz var Libya’da” demesi, Biz YPG’yi terör örgütü olarak görmeyiz, (hendekçi PKK’lıları kast ederek) barikatları kuran arkadaşlara sesleniyorum,  biz hapiste hasta yatan PKK’lıya da, DHKP C’liye de gittik. ABD’ nin 2019 rakamları ile 33 bin TIR silah verdiği YPG için “bize mi saldıracak?” “Türkiye’nin beka sorunu mu var” gibi konuşmalarına Kılıçdaroğlu klasikleri olarak bakıp ciddiye almamalıyız.