Bu ümmetin yarısı kadınlardan oluşur diğer yarısını da kadınlar yetiştirir. (Hasan El Benna)          

Osmanlı’dan günümüze, kadının seyir defterinde dalgalarla sürüklenen bir rota izlenmiştir. Her dalga sahile doğru savurduğundan belli kazanımlar sağlanmış amma,  bura da kadınımızın kulaçlarından daha çok dalgaların etkisini görüyoruz.

Kronolojik olarak bazı işaret taşlarını rehber alıp, bugüne doğru yürümek gerekirse:1843 yılında ilk kez ebelik eğitimi alarak kadınlar sosyal yaşamda yer almaya başladılar. Çok kimse kız ve erkek çocukların eşit miras hakkına medeni kanunla cumhuriyet döneminde kavuştuğunu bilir ya da tahmin eder, doğrusu bu hak 1847 yılında verilmiş bir haktır. Kanunu da 1858 yılında çıkarılmıştır.1856 yılında ise Osmanlı topraklarında kadınların köle ve cariye olarak alınıp satılmaları yasaklanır. Bunlar başlangıçta önemli aşamalardır.

Bu topraklar üzerinde Kadınlar ilk dergilerine, tarihi kayıtlara göre 1869 yılında kavuştular. Aynı yıl kızların eğitimine yasal zorunluluk getirildi ve 1870 yılında ilk kız öğretmen okulu açıldı.                                                                                                        

Osmanlı medeni kanunu (mecelle) ile evlilik sözleşmesinin memur önünde yapılması, evlenme yaşının erkeklerde 18,kadınlarda 17 olması, zorla evlendirmelerin geçersizliği yasal koruma altına alınmıştır.                                                                                                    

Kadınlar ücretli işçi olarak 1897 yılında çalışmaya başlayabildiler memur olabilmek içinde 1913 yılına kadar beklediler. 1914 yılında ise kadınlar için ilk yüksek öğretim kurumu açıldı.1921 yılında da karma öğretime geçildi. (Burada çok önemli bir not düşmek gerekir. O da: 1921'de kız öğrenciler, erkek öğrencilerin sınıflarını işgal ederek, erkeklerle birlikte derse girmeyi talep ederler. Bu boykot sonucundadır ki; üniversitede karma eğitim başladı)

Artık kadınların bir obje (nesne) olmadıklarını, bir subje (özne) olduklarını ortaya koyma zamanı gelmişti.1923 yılında Nezihe Muhittin' in öncülüğünde ilk kadın partisi olan Kadınlar Halk Fırkası'nın kurulması girişimini başlattılar, seçim kanunu kadınlara oy hakkı vermediği için bu girişim başarısız olmuştur. İlk deneme başarısız olsa da, kadınlara yukarıdan düzenlemelerle haklar verilmesi bir birini takip etmiştir.

1930 Yılında çıkarılan Belediye yasası ile kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı verilir. Bundan tam yirmi yıl sonra 1950 yılında Müfide İlhan (Mersin) İlk kadın belediye başkanı olarak siyasi tarihimizde yer aldı.

1933 Yılında ise yapılan düzenleme ile kadınlara köylerde muhtar olma ve ihtiyar meclisine seçilme hakları verildi.          

5 Aralık 1934 Anayasa değişikliği ile kadınlara seçme ve seçilme hakkı verildi. 1935 yılında yapılan seçimler sonucunda 17 kadın milletvekili, ilk kez Meclis’e girdi. Bu tarihten tam 36 yıl sonra Türkan Akyol 1971 yılında İlk kadın bakan, Tam altmış yıl sonra da Tansu Çiller İlk Kadın başbakan olarak siyasi tarihimizde yer aldılar

1935 seçimlerinde yani kadınların meclise girdiği bu ilk dönemde kadın milletvekili oranı %4,6 idi. Ak Parti iktidarına kadar bu oran hiç geçilemedi. 2007'de yüzde 9,1; 2011'de yüzde 14,3; 2015'te (7 Haziran) yüzde 17,6; (1 Kasım) ise yüzde 14,7 olarak gerçekleşti. 27. Dönemde ise 101 kadın vekil ile temsil oranı 17,29 olmuştur.

Bülent Ecevit’in “Burası devlete meydan okuma yeri değildir, lütfen bu hanıma haddini bildirin” komutuyla, başörtülü olduğu için protestolarla yemin ettirilmeyen baskıcı meclis anlayışı yerine, bu gün başörtülü vekillerin, grup başkan vekillerinin olduğu özgürlükçü bir meclis anlayışı var. Kabinede ise başörtülü bakanımız var ve kimse devlete meydan okumuyor. 

Bu arada bir not daha düşmek gerekirse,1945 yılına kadar Avrupa'da, aralarında Fransa ve İtalya dahil birçok ülkede kadınlara oy hakkı verilmemiştir. Medeni kanunu aldığımız İsviçre kadınlara oy hakkını 1971 yılında vermiştir.

1989 yılında kadınlara kaymakam olma hakkı verildi. 1991 yılında Lale Aytaman İlk Kadın vali olarak Muğla’ya atandı. 1996 yılında Danıştay başkanı seçilen Firuzan İkincioğulları ile başlayan yüksek yargıda kadın başkan kervanına Tülay Tuğcu Anayasa Mahkemesi başkanı olarak katılmıştır.

Kadın konusunda genel bir bakış açısıyla, toplumumuz bir tarım/köylü toplumu olmaktan hala sıyrılabilmiş değil. En azından bu kültür devam ediyor. İlişkilerdeki feodal tonlar koyuluğunu kaybetmiş değil. Bunun sonucunda da bir ürün olarak gayri insani bakış ve davranışlar ortaya çıkmıştır.(töre cinayetleri, şiddet gibi) Kadını bir obje olarak görmenin doğal sonucu budur zaten. Aşağıdaki cümlelerin telaffuzu bile yüz kızartır! “kadının karnını sıpasız, sırtını sopasız bırakmayacaksın”, ”Kadın erkeğin şeytanıdır” ,  “Kötü kabağın kötü dölü olur “ ,  “Avrat malı, kapı mandalı” böyle bir düşüncenin, akli hiçbir referansı yoktur,

Yazımızda kadının siyasete evrimindeki işaret taşları esas alınmıştır. Ak Parti döneminde kadının statüsü ile ilgili (aile mahkemelerinden tutunda, iş kanununda yapılan düzenlemeler, TBMM fırsat eşitliği komisyonu, tartışılan İstanbul sözleşmesi ki bence de tartışılmalıdır ve pozitif ayrımcılığa yer veren yasal maddeleri) gibi lehte düzenlemelerin sayısı çok olduğu için ayrı birkaç yazının konusudur.  

Sonuç olarak, Türkiye’de sosyokültürel yapıda erkek egemen nabız dominanttır.  En alttan piramidin tepesine doğru masculen bir tiranlığın varlığını inkar etmek keşke mümkün olsa. Kadının siyasal statüsü, sosyal statüsü ile doğru orantılıdır. Statü yükseltmek; kadının zihni noktada kentlileşmesiyle mümkündür.