23 Nisan 1920, Ankara’da Sinop milletvekili Mehmet Şerif Bey “…milletimizin iç ve dış tam bağımsızlığı dâhilinde mukadderatını bizzat ele aldığını ve idare etmeye başladığını bütün cihana ilan ederek Büyük Millet Meclisi‘ni açıyorum….” Sözleriyle çalışmaya başlayan TBMM “Kurtuluş savaşını” da yöneten meclis olup, Gazi meclistir. Bu meclisle yeni devlet kurulmuştur. Aynı meclis yaklaşık 10 ay sonra 20 Ocak 1921 tarihinde 85 numaralı kanunla ilk anayasayı kabul etmiştir. 29 Ekim 1923 tarihinde ise fiilen uygulanan Cumhuriyet sadece ilan edilmiştir. Bu gün birçok CHP’li, partilerinden; devleti kuran parti diye söz ederler. Bu bir laf cambazlığıdır. İşin doğrusu devleti kuran kadro CHP’yi de kurmuştur. Zaten ülkenin tek partisi olup kuvvetler birliği ile ülkeyi yönetmiştir. Kurdurulan ikinci partiler kapatılmıştır. Çok partili sisteme geçiş ise; demokratik olgunlukla değil; ikinci dünya savaşı sonrası bir mecburiyettir. Zorunlu geçiştir.

Değişim mi, Değişinim mi? Değişinim günün fiili ifadesiyle “Mutasyon” dur. Yani bir anda olan kalıcı farklılıktır. CHP için Mutasyon en uygun nitelemedir. Nedeni de partinin bu gün verdiği görüntüdür.. İnönü, Ecevit, Baykal çizgisinden uzaklaşmış, kendini daraltmış bir görüntü benim gözlemlediğim. Siyaset üretmekte kabızlık çeken, Terörün meclis uzantısı partiyle, terörü bitirmek için değil,  Erdoğan gitsin gerekçesi ile işbirliği yapan bir anlayış. (gizli anayasa çalışması yap, sonra biri çıksın ifşa etsin, komedi filmlerine taş çıkartırcasına inkar ve yalanlama ile defolu bir yütüyüş)

1946 seçimlerini (açık oy gizli tasnif) CHP çalmıştır. (Kenan Evren TV mülakatı) 1950-1960 arası muhalefette kalan CHP, 1961 anayasası ile oluşan ortamda farklı sol söylemler taban bulunca; yeni politikalara yönelmek zorunda kaldı. Çünkü TİP (Türkiye İşçi Partisi) hem sol söylem seslendirmede, hem de NATO ve Ortak Pazara (AB)  karşı oluşu Statükoyu ciddi zorluyordu. Mehmet Ali Aybar, Sadun Aren, Behice Boran,  Çetin Altan gibi milletvekilleri mecliste partinin sesini duyurmada mahirdi. İşte bu dönemde CHP ortanın solu etiketini kimliğine yapıştırmıştır. Bunun tek amacı vardır; iyi bir rüzgar yakalayan sol oyları kapmaktır. Nitekim milli bakiye seçim sistemini Adalet Partisi ile görüşüp kaldırtan da CHP’dir. Bu sayede TİP’nin Millet Vekili sayısı erimiştir.

İlerleyen süreçte partinin kimliğindeki Sosyal Demokrat tanıma bizzat Ecevit itiraz vari bir izahat getirir. O da şudur;  “Avrupa’da Sosyal Demokrat Partiler eski sosyalist partilerin dönüşümüdür. CHP bu yönüyle Avrupa’dan ayrılır. Marksist ve ya bilimsel sosyalist değildir hiçbir zamanda olmamıştır der. Aksine 1940’lı yıllarda Faşist İtalya ve Almanya’ya yakın durmuştur. (1939 yılında Hitler’in 50.doğum gününe; bakanlar, yüksek rütbeli asker ve milletvekili katılımı sağlanmıştır. Gazetelerde Milli şefimiz ile Führer arasında samimi tebrikler manşetleri atılıyordu. Keza “Kemalist Türkiye’den Faşist İtalya’ya selam” manşetlerini de unutamayız. Milletvekili, gazeteci, Falih Rıfkı Atay “Faşizm 10 senede 50 senelik iş görmüştür” güzellemeleri yapıyordu.)                    

Bırakalım 1940’lı yılları, Atatürk’ün sağlığında 1936 yılında Parti Genel sekreteri Recep Peker faşizm hakkında bilgi toplamak üzere İtalya'ya gönderilir. Dönüşünde bir rapor hazırlar. Raporda TBMM’yi denetleyip yönetecek bir “Faşist Konsey” kurulmasını önerir. Faşist Konsey, atanmış üyelerden oluşacaktır ve bu konseyin üyeleri, seçilmişlerden de üstün yetkilerle donatılacaktır..!

Başbakan İsmet İnönü, öneriyi imzalar. Atatürk ise "başvekil hazretleri anlaşılan yorgunluktan, önüne gelen raporları okumadan imzalıyor" der ve kararı ret eder. İnönü de; bu tip başka ihtilafların çıkması üzerine bir Çankaya sofrasında "koskoca memleket rakı sofrasından mı idare edilecek?" diye yanıt verince, araları açılır. Nitekim Eylül 1937'de İnönü, Atatürk tarafından başbakanlık ve CHP başkan vekilliği görevlerinden alınır ve yerine de Celâl Bayar atanır

Faşizm gölgesi, ortanın solu, sosyal demokrat etiketlerinden bu güne değişinimler yaşayan parti, yeni genel başkanıyla eski yürüyüşünü de kaybetti ve 2010 yılından buyana girdiği hiçbir seçimin birinci partisi olamadı. Amma kusur bulmak, eleştirmek noktasında üzerlerine yoktur. “CHP neden halktan uzaklaştı” diye yazan cevaplar arayan, akademisyen ve bakan Merhum Turan Güneş’ten bir anı anlatalım. Turan hoca bir köy kahvesinde kahve içmek ister, gelen fincanın kulpu kırıktır. Hoca utanan kahveciye “sen bu fincanı bizim CHP genel merkezine götür buna hemen bir kulp takarlar” demiş

Kılıçdaroğlu sol gençlik hareketinin liderlerinden Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam edildikleri 6 Mayıs1972 tarihinin yıl dönümünde mezarlarını ziyaret ediyor. Oysa partisinin 60 milletvekili oylamaya katılmamış, 28 vekilden ikisi çekimser kalmış 26 vekil idama evet demişti. Eğer CHP idamın karşısında dursaydı; o idamlar olmazdı. Bir not daha; CHP'nin mevcut sözcüsü Öztrak'ın babası da o tarihte CHP milletvekili idi o da Gezmiş ve arkadaşlarının idamına ''Evet'' oyu kullanmıştı.

Yeni CHP’de yaşananlara İsmet Paşa, Ecevit ve Baykal izin verir miydi? Bu üç liderden hiç biri Ermeni yalanlara itibar etmez ve partisinde de izin vermezdi. Ama bu gün bir il başkanı Tarihte Bugün: Ermeni Soykırımı başladı. Katledilen Ermeni vatandaşlarımızı anıyoruz, 19,15’te Taksim’de” diyebiliyor. Partinin geldiği hale bakın, tam mutasyon hali.

CHP’de değişmeyen devamlı nükseden ve bir türlü kabuk bağlamayan yaralar yok mu? Elbette var. Eski bakanlardan Fikri Sağlar, Halk TV’de katıldığı programda: önce türban ve başörtüsü arasında uydurma; hatta zırva bir tarifle farklılık tesis ederek “ türbanı öcü yaptı” ve dedi ki "Türban irticai faaliyetlerin, şeriat isteyenlerin üniformasıdır” Peşi sırada sıvadı Türbanlı bir hakimin karşısına çıktığım zaman adaleti yerine getireceği konusunda kuşkum var” Bu söze ne denir? Bırakın kabuk bağlamayı, kanama devam ediyor demektir.

(Bu saatten sonra, CHP adına değil, Bir gün gazetesi adına katılmıştı, gibi ifadeler, havada kalır. Partinin genel sekreterliğini yapmış, beş dönem milletvekili üç hükümette bakanlık hatta mahalli seçimlerde Mersin Belediye Başkanlığı adaylığı yapmış birinin sözleri bu zihniyetin fotoğrafıdır.)