Dönem başkanlığını Yaşar Üniversitesi’nin üstlendiği İzmir Üniversiteleri Platformu tarafından 5 gün boyunca düzenlenen çevrim içi etkinliğine, İzmir’in yanı sıra Türkiye’nin farklı illerinden 150’ye yakın üniversite öğrencisi katıldı.

Etkinliğin açılışına; Yaşar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cemali Dinçer, Ege Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Budak, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Rektörü Prof. Dr. Yusuf Baran, İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Saffet Köse, İzmir Demokrasi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Bedriye Tunçsiper, Dokuz Eylül Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Ali Özcan, İzmir Bakırçay Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Emin Erbaycu konuşmalarıyla destek verdi.

Eskiden beri süregelen tüketim alışkanlıklarının yanı sıra, pandemi nedeniyle ortaya çıkan yeni tüketim alışkanlıklarının çevresel etkilerinin fark edilmesi ve doğal kaynakların sürdürülebilirliğine dair yöntemlerin yaygınlaştırılması amacıyla düzenlenen yaz kampında, ‘sürdürülebilirlik’ kavramı ekonomik, sosyal ve çevresel boyutlarıyla ele alındı.

Pandemi döneminde yaşamda ve gıdada hijyen kurallarına dair bilgiler sunan Yaşar Üniversitesi Gıda İşleme Bölüm Başkanı Doç. Dr. Ruhan Aşkın Uzel, bu dönemde bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinin yararlı olduğunu; ancak hijyen sağlanamazsa yapılanların işe yaramayabileceğine dikkat çekti.

"Yüksek sesle konuşmak virüsün bulaşma riskini artırır"

Pandemi döneminde çok tartışılan doğru bilinen yanlışlara değinen Doç. Dr. Uzel, “Tuzlu su ile ağzı çalkalamak korona virüsü öldürür bilgisi yanlış. Yapılan hiçbir çalışmada bunun ispatı yoktur. Zencefil, zerdeçal ve sarımsak gibi gıdalar bağışıklığı destekler; ancak virüsün gelmesini engellemez. Herhangi bir besin türü virüsten koruma sağlamaz. Yüksek sesle konuşmak virüsün bulaşma riskini artırır. Virüs damlacık yoluyla bulaştığı için yüksek sesle konuşmak daha fazla damlacık yayılmasına sebep olacaktır. Havalandırma sağlayan spor salonu, kütüphane gibi ortamlar güvenli değildir. Sirkülasyonun fazla olduğu bu ortamlarda virüsün hava yoluyla taşınma riski artabilir. Uzak bölgelerden gelen kargolardan virüs bulaşabilir düşüncesi de yanlış. Virüsün yüzeyde uzun süre canlı kalma direnci düşüktür. Ayrıca Covid 19’un yayılması mevsimsel sıcaklık ile ilişkilidir. Bu konuda coğrafi konum ve sosyal mesafe önemli. Çok sıcak ve çok soğuk yerler sosyal mesafenin de iyi olduğu yerlerdir. Bu nedenle risk daha azdır" diye konuştu.

"Kaynakların kısıtlı oluşu, ekonomi modelini doğrusaldan döngüsele yol almasını tetiklemektedir"

TÜİK 2018 istatistiklerine göre, Türkiye’de kişi başına günlük atık üretimi 1.6 kilogram iken, mevcut atıkların yalnızca yüzde 12’sinin geri dönüşümünün sağlanabildiğini hatırlatan Yaşar Üniversitesi Ekonomi Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Serpil Kahraman, günümüzde döngüsel ekonominin büyük önem kazandığını anlattı.

Kahraman, şu bilgileri verdi:

"Doğrusal ekonomi dediğimiz kimi iktisatçıların ise, ‘kullan-at ekonomisi’ diye tabir ettiği ekonomi modeli, artık sınırsız ihtiyaçlar ve tüm diğer etkenler hali hazırda kıt olan kaynakları baskılamaktadır. Şöyle düşünelim; bu modelde bir ürün üretilir ve ürün ömrünü tamamladıktan sonra gerek söz konusu ürün gerekse o ürünün ham maddesi veya ara malının ya da herhangi bir parçası artık atık haline dönüşmüştür kısaca çöp olmuştur. Kaynakların kısıtlı oluşu, ekonomi modelini doğrusaldan döngüsele yol almasını tetiklemektedir. Birleşmiş Milletler’in Sürdürülebilir Kalkınma hedeflerini açıklamasıyla kavram, bir anlamda yeniden gündeme gelmiştir. İlaveten, Avrupa Birliği’nin 2050 yılına dek sürdürülebilir bir ekonomi yaklaşımıyla belirlediği, döngüsel ekonomi yol haritasını da ilave etmek gerekir. Döngüsel ekonomide, amaç bir nevi yeniden değerlendirme yoluyla etkin kaynak kullanımı sağlamaktır. Bu sayede, mümkün mertebe hem kaynak israfının önüne geçilebilecek hem de atıkların yeniden değerlendirilmesi ya da en aza indirilmesi sağlanabilecektir. Döngüsel ekonomide örneğin atık kağıtlar toplanarak yeniden kağıt üretimi yapılabilir veya elektrikli bir eşya yenilenme gereksinimi olmadan, tamirine olanak sağlanacak şekilde üretilebilir."

"Toplam 2 bin 950 belediyenin 650’sinin kanalizasyon şebekesi dahi yok"

TURMEPA Deniz Temiz Derneği Gönüllü ve Gönüllü Projeleri Bölüm Yöneticisi Belgin Ergül dünyada ve Türkiye’de tatlı su kaynaklarının hızla tükendiğini belirterek, gençlere ‘su için gönüllü ol’ çağrısında bulundu. Dünya Ekonomik Forumuna göre suyun sürdürülebilir yönetiminin en önemli sorunlardan biri olduğunu ifade eden Belgin Ergül, “Son yüzyıl içinde dünya nüfusu 3 kat büyürken, su kaynaklarına olan talep 7 kat arttı. Dünyada yılda 2 milyon ton kanalizasyon atığı, endüstriyel ve tarımsal atık su kaynaklarına deşarj ediliyor. Gelişmekte olan ülkelerde atık suların tahmini olarak yüzde 90’ı arıtılmadan nehirlere, göllere ve okyanuslara boşaltılıyor. Maalesef her yıl 5 yaşın altında 1 milyon 800 bin çocuk su ile ilgili hastalıklar nedeniyle ölüyor. Türkiye’de ise sanayide kullanılan suyun yüzde 81’i ve organize sanayi bölgelerinde bir yılda üretilen 30 milyon metreküp atık su arıtılmadan doğaya bırakılıyor. Belediyelerin de yüzde 81’inin arıtma tesisi mevcut değil. Kıyı belediyelerin yüzde 74’ü arıtma tesisi hizmetinden yoksun. Toplam 2 bin 950 belediyenin 650’sinin kanalizasyon şebekesi dahi yok” diye konuştu.

İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Çevre Mühendisliği Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Hatice Eser Ökten de, sürdürülebilirlik perspektifinden yenilenebilir enerji kaynaklarına değindi. Türkiye’nin enerji üretiminde 2023 vizyonu hakkında da bilgiler veren Dr. Öğretim Üyesi Ökten, “Dünya üzerindeki suyun yalnızca yüzde 0,76’sı tatlı su olarak kullanılabilir durumda. Küresel su tüketiminin yüzde 69’u ziraat faaliyetlerinden, yüzde 19’u endüstriden, yüzde 12’si ise evsel kullanımdan kaynaklanmaktadır. Gıda üretimi ve tedarik zincirleri ise toplam küresel enerji tüketiminin yüzde 30’unu oluşturmakta. Birleşmiş Milletler’in 2050 yılına kadar küresel ısınmayı 2 santigrat derecenin altında tutma hedefi yer alıyor. Aslında bilim bize ne yapmamız gerektiğini söylüyor. Düzenin sürdürülebilirliği için tedbirlerin bir an önce alınması şart” dedi.

Yaşar Üniversitesi Açık ve Uzaktan Öğrenme Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Yasin Özarslan ise BM sürdürülebilir kalkınma amaçları hakkında bilgiler sundu. Doç. Dr. Özarslan, “Bin yıl kalkınma hedefleri, yeni sürdürülebilir kalkınma gündemi için bir sıçrama tahtası olurken, 2016 yılından itibaren yerini Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine bıraktı. BM’in Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri arasında erişilebilir ve temiz enerji, iklim eylemi, sürdürülebilir şehir ve yaşam alanları, temiz su- hijyen ve halk sağlığı, sudaki ve karasal yaşam gibi hedefler yer alıyor” dedi.